“Millet ittifakı” belediyelerinin “bağış kampanyaları”nı, aşevi açmalarını, yardım dağıtımlarını engelleyip toplanan paraları bloke eden, kredi ve borç taleplerini reddeden, haklarında “soruşturma” açan siyasi iktidar, muhalefete mensup başkanları görevden alıp yerine kayyım atamayı sürdürüyor.
Vakıa şu ki iktidara mensup başkanların “istifa ettirilmesi”yle hızlandırılan antidemokratik emrivakilerle “seçilmiş başkanları tâlimatla “görevden alma” vetiresi, 31 Mart seçimlerinin ertesi günü muhalefetten seçilen başkanların apar topar görevden alınmasıyla sürdü.
Öncelikle yüzde 63, 56 ve 53 oyla seçilen Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılarak yerlerine bu illerin valilerinin kayyım atanmasıyla, seçme ve seçilme hakkı gasbedildi. Ne var ki muhalefete mensup belediye başkanları görevden alınıp yerlerine kayyım atanırken, AKP’li başkanların istifalarının alınması garabetiyle kalındı.
Yüzde 70’ten fazla oyla seçilen belediye başkanlarının mazbataları bir gün sonra iptal edildi; seçimlerin yenilenmesine de gerek görülmeden yerlerine yüzde 20 oy alan AKP’li adaylar getirilerek kahir çoğunluklu seçmen irâdesi yok sayıldı.
Seçim kurullarından ve YSK’dan “izin” ve “onay”la seçime giren adayların kazandıktan sonra, mazbatalarının, hukukun temel ilkelerinin başında gelen “suç ve cezanın geriye doğru işletilmeyeceği” kriteri yok sayılarak, “terörle iltisak ve irtibat” gerekçesiyle iptal edilip geri alınmasıyla tam bir hukuksuzluk ve kanunsuzluk dayatıldı.
“YARGISIZ İNFAZ”LA HUKUKU İNFAZ!
Düşülen vartada, haklarında hiçbir soruşturma açılmamış, savcı kararı ve kesinleşmiş hiçbir yargı kararı olmadan “yargısız infaz”la ve “idari tasarruf”la seçilmiş başkanların görevden alınması skandalları devam ediyor.
Hiçbir yargı kararı olmadan görevden alınan muhalefete mensup başkanların yerine ya belediye meclisinden bir AKP’li seçtiriliyor ya da meclisten seçme imkânı yoksa yine bir AKP’li atanıyor.
Öylesine ki bazı yerlerde seçimde AKP’den aday olup yüzde 15-20 oyla üçüncü - dördüncü sırada -en altta- kalmış isimler “kayyım” olarak atanıyor! Veya vali ve kaymakamlar atanarak belediyeler doğrudan siyasi iktidarın kontrolüne alınıyor.
Ve bu “yargısız infaz” furyasıyla 31 Mart yerel seçimlerinde altı milyon oy almış, Türkiye’nin ve Meclis’in üçüncü partisi olarak Hazine’den yardım alan HDP, önceki dönemde DBP’deki 102 belediyeden 96’sına kayyum atanmasına benzer şekilde tasfiye ediliyor. Bu partiden seçilen başta 3’ü büyükşehir, 5’i il, 45’i ilçe, 12’si belde toplam 65 belediye başkanından 6’sına peşinen mazbata verilmezken, 45’ine kayyım atanıp, geri kalanlar da görevden alınmakla karşı karşıya bırakılıyor.
Kısacası, iktidara ilişik yandaş medyanın kerameti kendinden menkul uyduruk gerekçeleriyle “terörle mücadele” paravanında hukuk ve adâlet ortadan kaldırılıyor, millet irâdesi berhava ediliyor.
Demokrasilerin temelini teşkil eden “seçimle gelenin seçimle gitmesi” ve hukukun temel kurallarının başında gelen esaslar fütursuzca çiğnenip muhalefete baskı uygulanıyor.
Özetle, tam da salgınla ve salgının ekonomide meydana getirdiği çöküşle uğraşılması gerektiği sırada, bütün millete hitap eden “ulusa sesleniş”lerde Cumhurbaşkanı parti başkanı olmanın ötesinde en ağır ithamlarla muhalefete her türlü tahkiri savururken, muhalefete mensup belediye başkanlarının ya çalışmaları engellenip elleri kolları bağlanmaya çalışılıyor ya da apar topar görevden alınıyorlar.
YİNE TOPTAN “İHÂNET” İSNADLARIYLA…
Görünen o ki ağır ekonomik kriz üzerine gelen salgınla açığa çıkan ekonomik çöküşe karşı yönetemeyen, her haliyle başarısız kalan siyasi iktidar, sürdürülemez hale gelen sistemi ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı politik polemiklerle sürdürme peşinde.
Sanki yarım seçim yapılacakmış gibi, seçim öncesinde olduğu gibi yine “iktidar cephesi” dışındaki bütün partileri itham ediyor. “Cumhur ittifakı”nın bütün anketlerde ve kamuoyu araştırmalarında ortaya çıkan ciddi oy kaybına karşı, 31 Mart seçimleri öncesinde istimal ettiği “beka meselesi”yle yeniden toptan “gayr-ı millilik”, dışındaki bütün partileri “virüs”, “hastalıklı zihniyet”, “teröre destek” ve “vatana ihânet” isnad ve ithamlarıyla ötekileştirip kutuplaştırarak oy devşirme hesabı yapıyor.
Siyasi hesaplarla milletin en az yarısını dışlayan iftirak fitnesi ateşleniyor. Hiçbir hukukî mesnedi olmadan seçilmişlerin görevden alınmasıyla demokrasi ve hukuka kıyılıyor.
Ve bu vahim vaziyet, Bediüzzaman’ın “garazkârâne tarafgirlik”le “şeytanı melek, meleği şeytan yapan menfi siyasetin fena neticeleri”nin son bir yansıması oluyor.