"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mânevî, ahlâkî, sosyal tahribat felâketi - 3

Cevher İLHAN
25 Ekim 2014, Cumartesi
Bediüzzaman’ın tesbitiyle “dünya büyük bir mânevî buhran geçiriyor.

Mânevî temelleri sarsılan Garp cemiyeti içinde bir veba, bir hastalık gittikçe yeryüzüne dağılıyor.” Bütün dünyada, gençliği zıvanadan çıkarmakla toplumların, mânen çökertilerek kültürel emperyalizmin dayattığı tuzağa düşmeleri, ecnebilerin egemenlik ve çıkar projelerine göre pazarlanması, hep bu sinsî içten çökertme metodu ve maksadını taşıyor.
Gerçek şu ki, çoğu menhus ecnebi komitelerinin elindeki uluslar arası sermaye, kitleleri sâdece bir Pazar tüketim aracı olarak görüyor. Televole ve piyasa pazarı kültürü enjekte ediliyor. Toplumu topyekûn bir cendere ve cadı kazanının içine atıyor. 
İnsanlığı mânen tahrip edip çökertmeyi hedefleyen ifsad şebekeleri güdümündeki küresel emperyal güçler, mâsum ve mazlûm toplumları sadece madden işgal edip sömürmüyor. 
Medya, internet gibi iletişim araçlarıyla, sinema ve tiyatro gibi “sanat” paravanında toplumları ve özellikle Müslümanları inanç ve ahlâkî çöküntüye uğratmayı, inanç ve ahlâkta kargaşa türetmeyi, milletleri mânen ümitsizliğe ve bunalıma sevketmek, süflî arzuları uyandırıp sefâhetin zebûnu ediliyor. “Popüler kültür” perdesinde, televizyonlarda televole kültürü enjekte ediliyor. Ulvî, insanî duyguları dumura uğratmayı hedeflliyor. 

ŞİKÂYETLE KALINIYOR…

Televizyonlarda baş döndürücü “yerli” ve yabancı dizi film sağanağındaki şiddet ve müstehcenlik, reklâmlara kadar inen gayr-ı meşrû hayata özendirme, âlile mahremiyetini hiçe sayan görüntüler, evlere birer bomba gibi düşüyor. En “muhâfazakâr” ve”mazbut” bilinenlerin dahi “dünyevîleşme” seline, “câzibedâr, sefîhâne ve sarhoşâne şâşaalı eğlencenin câzibesi” seline kapılıyor.
Mânevî tahribatın bilânçosu devletin resmî kurumlarınca açıkça itiraf ediliyor. Mânevî dejenerasyonun etkileri, en çok gençlerde ve çocuklarda derin yaralar açıyor, zihinleri zehirliyor. Tehlikenin alârm zillerini çaldırıyor. 
Suç oranlarında yüzde 400’lere - 600’lara varan patlama ve cezaevlerinin dolup taşarak mahkûm sayısının kat kat artarak 152 bini aşması Türkiye’nin başındaki belânın vahametini ortaya koyuyor. 
Uyuşturucu üretimi, satışı ve kullanımının katlanarak vahim boyutlara ulaşması, alkol tüketiminin yüzde 140 artması, okul önlerine kadar uzanan bonzai satışı ve her gün yürek acımasız ve vahşet olayları, cinâyetler, patlama raddesine gelen toplumdaki ahlâkî aşınmanın açık bir tezâhürü.
Uzmanlar, suçların artmasının bir sebebinin de, en son17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ve –engellenen- operasyonları sonrasında, hükûmetin “paralel devlet” perdesinde 15 bine varan, alanlarında ihtisaslaşmış Emniyetçilerin sürgün ve kıyıma uğratılıp görevlerinden alınması ve görev yerlerinin değiştirilmesi olduğunu belirtiyorlar. Mevzubahis suçların oranlarının bu derece yükselmesinde, merkezde ve taşrada narkotik suçları tâkip eden polislerin görevden el çektirilmesiyle, narkotimlerin dağıtılmasıyla denetimsizliğin ve boşluğun büyük bir payı olduğunu bildiriyorlar. 
Ne var ki bütün bunlara karşı, siyasî iktidar ciddî maddî ve mânevî tedbirler almak yerine hâlâ şikâyetle kalıyor. İlgililer suçun kaynağını kurutmak yerine konuyla ilgili toplantılardan bahsediyor.

“TRANSİT ÜLKE”DEN“HEDEF ÜLKE”YE! 

Daha önce RTÜK’ten sorumlu bakan olarak televizyon dizilerindeki şiddetten ve toplumu dejenere etmesinden yakınan Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü, en son Başbakanlık’ta düzenlenen, ilgili bakanların ve bakanlık yetkililerinin katıldığı ‘Uyuşturucu İle Mücadele Yüksek Kurulu’ toplantısında, uyuşturucu ve türevlerinin çok genç yaşlarda çocuk ve gençleri hedef aldığını söyleyip, “Gençlerimizi kontrolsüz hale getiren, hayatına son verebilecek noktada tutan bir tehlike ile karşı karşıyayız” diye tehlikeyi tekrarlıyor. 
10 maddelik yapılması gereken çalışmalar, karar verilmesi gerekenler, genelge hazırlıkları ve Başbakan Davutoğlu’nun dile getirdiği “uyuşturucu şurası”nın gündemlerinde olduğunu bildiren Arınç, 2013-2018 Ulusal Uyuşturucu Politika ve Strateji Belgesi ile 2013-2015 Ulusal Uyuşturucu Eylem Planı hazırlandığını anlatıyor. Türkiye’nin “transit ülke” konumundan çıkarılıp “hedef ülke” haline getirildiğini ikrar ediyor. 
Ve “önleyici tedbir” olarak, uyuşturucu veya bonzai türü maddelerin metruk binalarda, harap yerlerde, buraları mesken tutan kişiler tarafından alındığına işaret ederek, “Türkiye’nin neresinde metruk yapılar, viranhaneler bulunuyorsa bunların süratle yıkılması, ortadan kaldırılması da gerekiyor” diyor. 
Oysa “metruk binalar” ve “virahaneler” bir sonuç. Gençler, çocuklar, iman zaafıyla, inkârcı felsefeden türeyen kültür ve kötü bağımlılıklarla bu suçlara teşne hâle getirtiliyor. Asıl önleyici ve kalıcı ve tedbir, oldukça ihmal edilen maddî tedbirlerin yanısıra çocukların ve gençlerin, sokaktaki ve evlerdeki suçlarda korunmasıdır. 
Bunun için her halûkârda insanımızın, gençliğin, çocukların iman ve ahlâk dersine ihtiyacı vardır. Başka da çâresi yok…

Okunma Sayısı: 4708
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı