"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Millet irâdesinin tecelli mercii Meclis’tir

Cevher İLHAN
10 Nisan 2017, Pazartesi
BEDİÜZZAMAN’IN MECLİS SİSTEMİ VE RİYASET TESBİTLERİ - 5

Bediüzzaman’ın “tek kişilik yönetim” olan “riyâset-i şahsiye”ye karşı Meclis sistemini tercihteki temel sebeplerden biri de, muhtelif fikirlerin ancak Meclis’in mânâ ve muhtevasında tecelli edip uzlaşabileceği gerçeğidir.

“Üç yüz ârâ-i mütekâbile (birbirine karşı olan farklı görüşler) ve efkâr-ı mütehâlife (muhtelif fikirler) hak ve maslahattan başka bir şey ile musâlâha etmez (barışmaz) veya sükût etmezler (susmazlar)” vakıasına dikkat çekip, “rey-i vâhid-i istibdat” dediği “tek kişilik yönetim”in bunu sağlayamayacağı, ancak “mûteber ve muhterem olan meyelân-ı âmmenin (umumun isteğinin)” ve “efkâr-ı ammenin (kamuoyunun) Meclis’te temsil edileceği izâhının anlamı budur. (Münâzarât, 40)

“Tek adamlık yönetim”in bir ince tel gibi rüzgârla her tarafa çevrilmesine mukabil, “içtimâ (bir araya gelme) ve ittihat (bütünleşme) ile hâsıl habl’ül metin (kuvvetli halat) ve urvetü’l vuska (kopmaz kulp) değme şeylerle tezelzül etmez (sarsılmaz)” ifâdesiyle “rey-i cumhur” dediği millet irâdesinin tecellisi Meclis’e dayalı sistemi târif eder.

“KUVVET KANUNDA OLMAZSA ŞAHSA GEÇER”

Bunun yanı sıra “hükümetteki (devlet yönetimindeki) istibdâda, her şeydeki istibdâda sirâyet edeceği” kıyasıyla” demokrasi ve hürriyetin de aynen toplumun bütün kademelerinde hayata geçip hükümfermâ olacağını belirtir.

Bediüzzaman’a göre, “Zîrâ meşrûtiyet hükümete (devlete) düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrûtiyeti her vecihle uyandırır. Her nevide, her tâifede onun sanatına âit bir nevi meşrûtiyeti tevlid eder (ortaya çıkarır); ulemâda (akademik alanda), medâriste (üniversitelerde, eğimde), talebede bir nevi meşrûtiyeti intâc eder (netice verir.)”

Kısacası, milletin her ferdinde, her tâifesinde bir nevi meşrûtiyetle bir teceddüd-yenilenme yalnız devlet idâresinde değil, topyekûn sosyal hayatta demokratlık ilhâm olunur. (Münâzarât, 31-32)

Bundandır ki, “Kavmin efendisi ona hizmet edendir” (Deylemî, Müsned, 2: 324) hadisinden hareketle, “Memuriyet emirlik ise reislik değil, millete bir hizmetkârlıktır. Demokratlık ve hürriyet-i vicdan İslâmiyet’in bu kanun-i esasisine (temel yasasına) dayanabilir. Çünkü, kuvvet kanunda olmazsa şahsa geçer, istibdad mutlak keyfî olur” düsturunu nazara verir. (Emirdağ Lâhikası, 386)

Aslında Bediüzzaman hayatı boyunca hep gerçek cumhuriyetçiliği ve demokratlığı esas alır. 1935’teki Eskişehir Mahkemesinde, “dindar bir cumhuriyetçi” olduğunu hayatıyla ispat edip, tâbirince “hali bir türbe kubbesi”nde inzivâda iken kendisine gelen çorbanın suyu ile iktifa edip tanelerini karıncalara vermesini “Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler, Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyordum” diye cumhuriyet hakkında fikrini açıklar.

“Sen selef-i salihîne muhâlefet ediyorsun” diyenlere de “Hulefâ-i Raşidînin (dört büyük halife) hem halife, hem reis-i cumhur idiler”; fakat mânâsız isim ve resim değil, ‘adâlet ve hürriyetle mânâlarını taşıyan dindar cumhuriyetin reisleri idiler’ beyânıyla “cumhuriyetin reisliği”nin Meclis’e ve meşverete dayalı olmasının gereğine işâret eder. (Şuâlar, 317-318)

MECLİS ELİYLE OLMAYAN YETKİ, PARÇALAR

Nitekim bu hususu, Ankara’da ilk Meclis’te 13 Ocak 1923’te “Ey Mücâhidin-i İslâm (İslâm mücâhidleri) ve ey ehl-i hall vel-akd! (yasama ve yürütme ehli!)” hitâbıyla neşredip mebuslara dağıttığı “on maddelik beyannâme”de açıkça tasrih eder.

Meclis-i Âlinin (Büyük Meclis’in) mânevî şahsiyetinin sahib olduğu kuvvet cihetiyle, saltanat mânâsındaki hükümeti üzerine aldığı gibi hilâfeti de üzerine aldığını kaydedip, “Halife-i şahsî, ancak Meclis’e istinad ile (dayanmakla) o vazaifi (vazifeleri) deruhte edebilir (yerine getirebilir)” ikazı, hükümetin Meclis’te çıkması ve Meclis’e dayanmasının önemini ortaya koyar.

Zira Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarikıyla (yoluyla) olmayan böyle bir kuvvet (tek şahsa verilen yetki) inşikak-ı asâya (kuvvet parçalanmasına, milletin bölünmesine) sebebiyet verir ve “Allah’ın ipine -dinine- hep birlikte sımsıkı sarılın” (Ali İmran, 103) âyetine zıt olur.”

Yine Bediüzzaman’ın tembihiyle, “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatın ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Eğer müstakim (istikametli) olsa, ziyâde parlak ve kâmil olur. Ferdin iyiliği de fenalığı da mahduttur (sınırlıdır)…” (Mesnevî-i Nuriye, 85-87)

Hülâsa, milletin şahs-ı mânevisinin tecelli ve temerküz mercii Meclis’tir, şahıs olamaz…

Okunma Sayısı: 1632
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı