"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden ille de “GDO’lu ürün”? (2)

Cevher İLHAN
12 Ağustos 2017, Cumartesi
GDO’lu ürün ve gıdaların insan bünyesi ve canlılar üzerindeki olumsuz etkisiyle bağışıklık sistemini yok ettiği, insan ve çevre için fevkalâde riskler taşıdığı bütün dünyada kabul ediliyor.

Genetiği değiştirilerek yaratılıştaki mükemmel fıtrî yapısı bozdurulmuş gıdaların, birçok kimyevî maddeyi ve virüsü barındırdığı; kanserden kısırlığa, felçten erken doğuma, çeşitli kalıcı hastalıklara ve ölüme sebebiyet verdiği çevre ve sağlık otoritelerince ifâde ediliyor.

İktidar cenahınca her fırsatta sözkonusu GDO’lu ürünlerin ithal ve kullanımının, “AB’nin izin verdiği binde 9 oranı” kapsamında olduğu medyatik saptırmasına başvuruluyor. Lâkin Türkiye’de insan, hayvan ve bitki sağlığını bozan, ekolojik dengeyi altüst edip çevreyi kirleterek toksit ve zehirli etki yapan, zararlı maddelerle genetiği bozdurulmuş ürünlerin test edilip incelenmediği, kontrol edil(e)mediği açıkça ikrar ediliyor.

Konunun tâkipçileri, tamamen bir zehirden olan “GDO’lu gıdalar”ın üretimini ve piyasasını denetleyecek yeterli kurum, laboratuvar ve personelin bulunmadığını belirtiyorlar.

“EKİNLERİ VE NESİLLERİ HELÂK EDİYOR”

Bu açıdan, insan sağlığına ve çevre tahribine yönelik tehditler taşıyan “GDO savunmaları” saptırma ve çarpıtmalarla propaganda söyleminden öteye geçmiyor.

Tesbit şu ki menhus küresel mihraklar, birkaç şirket güdümündeki beş–altı biyo-teknoloji şirketini zengin etmek maksadıyla GDO üzerinden rant sağlıyor.

Kısacası, Medine’de bir Yahudinin Müslümanların ekinlerini ateşe vermesi üzerine inzal olan Kur’ân âyetiyle, “Senden ayrıldığında veya bir iş başına geçtiğinde, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ekinleri ve zürriyetleri helâk etmeye koşar. Allah ise fesâdı sevmez” (Bakara Sûresi, 205) hakikati tam tecelli ediyor. Zira yeryüzünde bozgunculuk yapan ifsad şebekeleri, tohumları, gıdaları, nesilleri bozup insanlığı fesâda vererek dejenere ediyor.

Ve bu ifsad ve tahribatla Peygamberimizin (asm) hadislerinde, “insan neslinden onarılmaz büyük hâdiseler ve hastalıkların çıkacağı” tahakkuk ediyor.

Özetle, aç gözlülüğüyle ekolojik dengeyi bozup aşırı tüketim ve israfla iktisadî krize sebep olan, çıkar hesabıyla insanlığı ateşe vermekten çekinmeyen, ülkeleri işgal edip sömüren, daha fazla kazanma uğruna küresel zulümle yeryüzünü kanla bulaştıran gözü dönmüş emperyal güçler, ellerindeki uluslar arası sermaye aracılığı ile GDO lobisi”ni kullanıyor. Çok kazanma hırsıyla tohumları, gıdaları ve dolayısıyla nesilleri de bozuyor.

Yine bu hırsla nesiller boyu ağır etkisi sürecek “yüz çeşit hastalığın” türemesine ve bulaşmasına sebebiyet veriliyor. İnsanlık ve dünya tam bir felâkete dûçar edilip “maddî ve mânevî bir kıyamet”e sürükleniyor.

“PENÇESİNİ SOKMUŞ ZEHİRLİYOR…”

Âyete Bediüzzaman’ın tefsiriyle, şefkat ve merhametten mahrum “mimsiz medeniyet” dünyayı “pisliyor”, “telvis ediyor”; toprakları, ziraatı, bitkileri, su kaynaklarını, denizleri, gölleri, nehirleri zehirliyor. “Bu vatan-ı dünyevîmizi” yaşanmaz hale getiriyor. “Yeryüzünde fesat yapan ve kan döken” çıkarcı zâlimler, “Arzın (yeryüzünün) içine pençesini sokmuş, ölümünü intâç eden (netice veren) bir zehir” oluyor. (İşârâtül İ’câz, 251)

Türkiye’de ne yazık ki, sanayi dallarından kozmetiğe ve ilâca kadar birçok alanda GDO kullanımının serbest olduğu, GDO’lu tohumun ithalinin önü açık olduğu belirtiliyor. Çocuk gıdalarına yasak olan GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların et, süt ve yumurtalarının çocuklara yedirilmesi yaman çelişkisi sergileniyor.

Keza GDO’lu ürünler sadece kullananları etkilemiyor. İlgililer GDO’lu tohumların ekili alanlardan rüzgâr ve böcekle etrafa ve hatta çok uzak mesafelere yayılıp GDO’suz ekin ve bahçeleri, temiz tarlaları GDO’lu hale getirdiğini bildiriyorlar. Bilhassa bütün Avrupa kıt’asıyla eşdeğerde olan Anadolu’daki biyolojik çeşitliliğin yok edilmesine karşı uyarıyorlar.

Bu arada sırf iktidarı koruma sâiki ya da “mecburiyeti”yle “iktidara ilişik medya” kalemşorlarının ve iktidar adına konuşanların, büyük bir tehevvür ve telâşla GDO’lu ürünlerin ve yemlerin bir “zorunluluk olduğu” propagandası peşinde olmaları ve savunmaları dikkat çekici.

Sormak lâzım; GDO’suz fıtrî mısır varken neden ille de “GDO’lusu” tercih edilir? Binlerce yıldır ekilen tabiî buğday dururken niçin halka GDO’lu buğday yedirilmeye çalışılır?

«««

NOT: Bayram sonrasına kadar izninizle. C.İ.

Okunma Sayısı: 2619
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı