Meclis’e “sağlıkta şiddeti önleme yasası” perdesinde OHAL KHK’leriyle ihrâç edilen doktorların ve tıp uzmanlarının SGK ile anlaşmalı özel sağlık kurumlarında dahi çalışmalarını engelleyen tartışmalı maddenin -mahalli seçimler öncesi- kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine metinden çıkarılması, başta üniversitelerde çalışmalarına izin verilmeyen akademisyenlerle öğretmenler olmak üzere diğer mesleklerdeki yüz binlerce KHK’zedenin mağduriyetini gündeme getirdi.
Vakıa şu ki 15 Temmuz sonrası “topyekûn tasfiye furyası”nda OHAL KHK’leriyle “mensubiyet, iltisak ve irtibat”la kamudan ve özel sektörden atılan yüz binlerin mağduriyeti sürüyor.
Ne var ki, yürütmenin yargıya tâlimat verdiği, hukukun siyasî mülâhazalarla fedâ edildiği, iktidar mensuplarının ve yüksek yargı başkanlarının ikrarıyla yargıya güvenin dibe vurduğu vartada, toplumda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının bütünüyle askıya alındığı endişeleri yaygınlaşırken, hukuku ve adâleti hiçe sayan emrivakiler devam ediyor.
TELAFİ ETMEK YERİNE
Yargısız infazla insanların derdest edildiği vetirede, Cumhurbaşkanı’nın “at izi it izine karışmış!” dediği karambolde “iktidara ilişik medya”da bile “soruşturmalara şâibe bulaştırılıp sulandırıldığı” ikazlarına karşı, OHAL sonrası en azından söz konusu hukuksuzluklara son verilmesi beklenirken, hâlen yüz bini aşkın başvuru içinde ancak üç binini vazifesine iâde eden “OHAL komisyonu” gibi bariyerlerin dayatılmasıyla adâletin tahakkuku geciktiriliyor.
Özetle, vatandaşların bin bir emekle hak kazandıkları mesleklerini icra hakları ellerinden alınırken, özel sektörde çalışmaları da engellenen on binlerin “ağaç kökü yesinler!” merhametsizliğiyle ortada bırakılmasıyla âileler açlığa mahkûm edilmiş.
Ve ne yazık ki, AKP iktidarında hukukun temel kurallarının başında gelen “suçu ispatlanıncaya kadar herkesin mâsum ve suçsuz olduğu” ve “suçun şahsiliği” esaslarını çiğneyen adâletsizliklerle yüz binlerin hak ihlâlinin sona erdirilmesi için hâlâ ciddî bir çaba yok.
Bu yüzden, hukukçuların yakınmasıyla, “hukukun 12 Eylül döneminden bile daha kötü duruma düştüğü ve kimsenin güvende olmadığı”; toplumu çürüten muhbirliğin, tehdidin, şantajın, suiistimalin, istismarın, “itirafçılar”ın, “gizli tanıklar”ın meydan aldığı bir sosyal felâket hükmediyor.
ARTIK HUKUKA DÖNÜLMELİ
Hâsılı, OHAL sona erdiği halde haksız ve hukuksuz uygulamaları devam ediyor.
Gerçek şu ki haklarında herhangi bir yargı kararı olmadan asılsız sahte ihbarlarla, hukukta hiçbir değeri olmayan “istihbarat raporları” jurnalleriyle, tek kelime savunması alınmadan yargısız infazla yüz binlerin işinden edilmesinin, on binlerin tutuklanıp içeri atılmasının hiçbir hukukî izâhı yok.
Bu açıdan, hâlen “terörle mücadele kapsamında” yapılan, hukuksuz ihrâç ve tutuklamaların, tutuklu yargılamaların mâkuliyeti olmadığı gibi mâşeri vicdanı tatmin eden bir izahı da bulunmuyor.
Bundandır ki iktidar, artık hukuk ve adâletin tecellisine odaklanmalı. OHAL KHK’lerinin sebep olduğu haksızlık ve geniş mağduriyetlerin telâfisine çalışmalı.