"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Otoriterleşme” Türkiye’den göç ettiriyor

Cevher İLHAN
12 Ocak 2019, Cumartesi
Ağır ekonomik kriz, yüksek enflasyon, Fırat’ın doğusuna operasyon gibi konular tartışılırken, Türkiye’den beyin göçünün tarihte görülmemiş bir raddeye vardığı ortaya çıkıyor.

TÜİK’in Uluslararası Göç İstatistikleri raporuna göre 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 42.5 oranında artışla, 253 bin 640 kişi Türkiye’den göç etmiş. (Gökhan Efe, Euronews, 25.9.18)

Aynı araştırmalara göre, çoğu iyi eğitimli ve vasıflı vatandaşlar, tecrübeleri ve diplomaları ile kendilerine yeni bir düzen kuracakları ülkelere göç ediyor. Öylesine ki, “kayırmacılık ve artan otoriterleşmenin yurtdışına göçüşe sebep olduğu, yetişmiş, kültür ve iş hayatına yön veren zengin âilelerin Türkiye’yi terk ettiği belirtiliyor.

“Yeni sistem”le yoğunlaşan baskıcı rejim tehdit altında 100 binler, varlıklarını da alarak ülkeyi terk ediyor; AB ülkelerine, Portekiz ve İspanya’ya göç ederek oralarda mülk ediniyor. Keza Küresel Varlık Göçü İncelemesi raporuna göre, göçle varlıkların çoğu Avrupa ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne taşınmış.

Sığınmacı başına ortalama 400 bin Euro “vatandaşlık ücreti” alan AB ülkelerinin Türkiye’den göçten 25 milyar Euro, hatta Kıbrıs Rum Kesimi’nin 5 yılda 5 milyar Euro elde ettiği ifâde ediliyor.

Özetle, adâletsizlik ve hukuksuzluk Türkiye’ye mânen kaybettirdiği gibi maddî bakımdan da kaybettiriyor.

“Seçim, siyasî faaliyet değil”miş!

Bilindiği gibi, Anayasa’nın açık ibâresine rağmen Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın görevinden istifa etmeden AKP’nin İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayı oldu. Sorulara partinin Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı cevapladı: “Bu da nereden çıktı; aday olan milletvekilleri istifa ediyor mu ki Meclis Başkanı da istifa etsin?!”

Daha önce “Konu benim dışımda” diye geçiştiren Yıldırım ise gelen eleştirilere, en son “Seçim aday olduğunuz işle ilgili vatandaşlara ne yapacağınızı anlatmaktır. Seçim bir siyasî faaliyet değildir, yaptığımız bir siyasî faaliyet yok” diyor.

Dahası “Eğer Meclis başkanı bağımsız bir milletvekili olsaydı ne olacaktı, belediye başkan adayı olsaydı ona ne diyecektik?” diye soruyor.

Oysa Anayasanın 94. maddesi, “TBMM Başkanı, başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasî partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında, Meclis tartışmalarına katılamazlar; Başkan ve oturumu yöneten Başkanvekili oy kullanamazlar” hükmünü getiriyor. Milletvekillerinin ve belediye başkanlarının değil, “Meclis Başkanının bir siyasi partinin Meclis içi veya dışı faaliyetlerine katılamayacağını” açıkça yasaklıyor.

Ne var ki, Anayasanın bu açık hükmüne rağmen, “seçimin siyasî faaliyet olmadığı” garip yorumuyla Anayasa ihlâlinin savunuyor. “Meclis Başkanı’nın aday olmasında herhangi bir sorun, hukukî bir sıkıntı yok” diyerek işi YSK’ya havale ediyor.

Ve bu ilginç çıkış, siyasi çarpıtmanın vardığı garabeti ortaya koyuyor.

“Ölü yatırım israfı” itirafı…

İktidar partisinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı, “Ankara’da şeffaflık dönemini başlatacağız” demiş. “Neyin nerede harcandığı belli olacak, israf önlenecek” vaadinde bulunmuş.

Bu ifâde, -23.5 yılı M. Gökçek’le- 18 yıldır AKP’de Ankara Belediyesinde şeffaflığın olmadığının örtülü itirafı olurken, özellikle uzun süre kimsenin ihâle şartnâmesini bile almadığı, sadece 240 dinozor maketi için 10 milyon lira harcanan, personel ve işletme giderleriyle yıllık 1 milyar liraya yaklaştığı belirtilen Ankapark’ı yeniden gündeme getiriyor. “Avrupa’nın en büyük tematik parkı” propagandalı Ankapark’ın vaziyetini bir defa daha su yüzüne çıkarıyor.

Kısacası, ilgili meslekî kuruluşların “Ankara hasar tesbiti raporları”, “1994-2017 Ankara harcamaları”na dair kapsamlı çalışmaları ve muhalefetin ortak adayı Mansur Yavaş’ın tesbitiyle, metroya harcanması gereken, Kızılay-Mamak metrosunu inşaya yetecek olan “ölü yatırım” Ankapark israfı ile 1.6 milyarın ne denli çarçur edilip çürümeye terk edildiği herkesçe ikrar ediliyor.

“Yargıya tâlimat veriliyor…”

“Kolluk, savcılık, mahkeme, Yargıtay’da bir zincir oluşturulmuş, adli sistem dışından bu zincire ‘belli kişilerin suçlu bulunması ve mahkûm edilmesi’ tâlimatı veriliyor. Bu zinciri oluşturan her halkada bulunan hâkim ve savcılar âdil bir yargılama değil, daha baştan suçlu olarak damgaladıkları kişiyi mahkûm etmek için hareket ediyor. Bu nedenle bu tür önceden kararı verilmiş yargılamalara ‘tünel bakışlı dava’ diyoruz. Tünelin başından sonuna kadarki her aşamada, yani soruşturma, kovuşturma ve temyiz evrelerinde tünelin sonundaki kişi hep suçlu görülüp mutlaka mahkûm edilecektir.”

(Prof. Dr. Adem Sözüer, Cumhuriyet, 2 Ekim 2018)

 

Okunma Sayısı: 2513
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı