"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Şahıs, devleti taşıyamaz…”

Cevher İLHAN
21 Temmuz 2018, Cumartesi
Yürütme, yasama ve yargının tek elde toplanmasıyla, bütün demokratik sivil güçlerin ve bir ülkenin kaderinin “tek kişi”ye bırakılmasıyla, Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki (sosyal hayatındaki) saadetinin anahtarı olarak şûrâyı (meşveret - Meclis sistemini) esas alan âyetlerin emrini nazara verip, asırların ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşveretinin, bütün insanlığın ilerleme ve gelişmesini sağlayan fenlerin / ilimlerin esası olduğunu bildirir. “En büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının sebebi o hakiki şûrâyı yapmamasıdır” teşhisini koyar. (Hutbe-i Şâmiye, 65)

“Sulh-u umumî (genel barış), aff-ı umumî ve ref-i imtiyaz (imtiyaz ve kayırmacılığın kaldırılması)”nın yöneticilerine ezberletilmesi gereken “hürriyet ve demokrasinin esası ve temel kuralı olduğunu) belirtir. Aksi halde “imtiyaz ile başkasına haşarât nazarıyla bakılması”yla “nifak (ayrılık fitnesinin) çıkacağı”; milletin kutuplaşma ve kamplaşmayla bölünüp parçalanacağı ikazını yapar.

Bu perspektifle, “Meşrû, hakikî meşrûtiyetin gerçek mânâsına ahd-û peymân (yemin) ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet (demokrasi) libâsı (elbisesi) giysin ve ismini taksın, rast gelsem sille vuracağım!” diye ihtar eder. (Divân-ı Harb-i Örfi, 39-40)

Ve “İşte, benim maksadım; o meylü’l-ağalık ve meyl-i tahakküm ve meyl-i riyâseti öyle öldüreceğim, kıyâmete kadar haşrolmasın (tekrar dirilmesin)!” hükmünü verir. (Münâzarât, 109 -111)

“ADÂLET, MEŞVERET VE KANUNDA CEM-İ KUVVET”

Bu hususta 27 Mayıs’tan sonra tehditle çekilmeye mecbur edilen Adalet Partisi cumhurbaşkanı adayı merhum Ali Fuat Başgil’in, “Bir tek noktada toplanan kabına sığmaz bir güç, demokrasinin ve hukukun düşmanıdır” sözü dikkat çekicidir. 

“Zaman-ı istibdat” dediği güçlü şahsın hükmettiği devirlerine karşı, “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim (hükmeden) bir şahs-ı vâhid (tek şahıs) idi” değerlendirmesiyle “tek kişilik rejim”in artık devleti taşıyamayacağını, mutlaka millet irâdesinden çıkan “metin bir şahs-ı mânevî” diye tâbir ettiği şûrâlara – meclislere dayanılması gerektiğini ortaya koyar. (Sünûhat, 50-51; Münâzarât, 80)

Bediüzzaman’ın tembihiyle, “Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı mânevî daha metindir. Eğer müstakim (istikametli) olsa, ziyâde parlak ve kâmil olur” (Mesnevî-i Nuriye, 85-87)

Özetle, Bediüzzaman’ın değerlendirmesiyle, milletin mânevi şahsiyetinin tecelli ve temerküz mercii Meclis’tir, şahıs olamaz. 

Bundandır ki, “Asya’nın ve âlem-i İslâmın istikbâlde terakkisinin (maddî-mânevî kalkınmasının), birinci kapısı”nın, adâlet, meşveret ve kanunda cem-i kuvvet (kuvvetin kanunda olduğu) esaslarına dayanan cumhuriyet ve demokrat mânâsının tahakkuku olduğunu okutturur. “Asya’nın bahtını, İslâmiyetin talihini açacak yalnız meşrûtiyet ve hürriyettir” tesbitinde bulunur. (Sünûhat, 55,69; Muhakemât, 47; Münâzarât, 23) 

“KALB-İ MİLLET MECLİSİ ANCAK DEVLETİ TAŞIYABİLİR”

Bu konuda, Bediüzzaman’ın 24 Temmuz 1908’de İkinci Meşrûtiyet’in ilânının üçüncü günü irticâlen ve bilâhare Selânik’te Hürriyet Meydanı’nda irâd ettiği, devrin gazetelerinde ve 1910’da İstanbul’da İkbâl-i Millet Matbaası’nda basılıp neşredilen “Nutuk” adlı eserindeki “Hürriyete Hitap” makalesindeki tahliller, “tek kişilik yönetim”e karşı Meclis sistemini tercihin tarihî bir belgesidir.

Bu açıdan, geçmiş dönemlerde toplumdaki sosyal bağların, yaşama malzemelerinin, medeniyetin faydalarının bu kadar çoğalıp şubelere, kollara, sınıflara ayrılmadığından bazı az adamların fikirlerinin devletin idâresine yarı kâfi olduğu ifâdesiyle geçmişte padişah ve etrafındaki birkaç vezir ve danışmanla işlerin yürütüldüğünü nazara veren Bediüzzaman’ın, “Amma bu zamanda revâbıt-ı içtima (sosyal bağlar) o kadar tekessür etmiş (çoğalmış) ve levâzım-ı taayyüş (yaşama malzemeleri, araçları) o kadar taaddüt etmiş (sayısı artmış) ve semerât-ı medeniyet (medeniyetin faydaları) o kadar tefennün etmiş (ilimlerle ve san’atla yeni bilim dalları ile gelişmiş) ki, ancak ve yalnız kalb-i millet hükmünde olan Meclis-i Mebusân ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i şer’î ve seyf (kılıç) ve kuvvet-i medeniyet menzilinde (konumunda) bulunan hürriyet-i efkâr (fikir hürriyetiyle) o devleti taşıyabilir ve idâre ve terbiye edebilir” tesbitinde bulunur. (Eski Said Eserleri, Nutuk, 179)

Bu tesbitle, geçen asrın başlarında, istikbalde münevver fikirlerle meşveret, hak ve fikir hukukun hükümfermâ olup insaniyetin tecellîsinin muhakkak olduğunu nazara verir. (Muhakemât, 40-43)

Yine bu tesbitle, “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlâl” ikazında bulunur. “Veli sultan” da olsa “tek şahıs”ın devleti yönetemeyeceğini, birçok istismara ve suiistimale açık olduğunu ikaz eder. 

“O kadar geniş dâire-i ahrâra (hürriyetçi fikirlere ve çevrelere) efkâr-ı umumiyeden (kamuoyundan) başka  serpuş (başlık) olamadığından, riyâset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim” der. (Münâzârat, 196)

Okunma Sayısı: 7709
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı