Salgın tedbirlerine ve “destek paketi”nin yetersizliği eleştirilerine karşı “darbe söylentileri”ne varan siyasi tartışmalar arenasında uygulanan karantina tarzına dair tartışmalar devam ediyor.
Öncelikle dünyanın hiçbir ülkesinde benzerine rastlanmayan ve bundandır ki “karantinanın Türkiye versiyonu” ya da “AKP usûlü karantina”da çelişkilerle muallel olduğu belirtiliyor.
Hafta sonlarıyla birleştirilen resmi bayramlarda sokağa çıkma yasağıyla uygulanan birkaç günlük “parça parça karantina”nın bir faydasının olmadığı; dahası “yasak” öncesi ve sonrası kalabalıkların sokaklara dökülmesiyle virüsün “parça parça bulaşmasına ortam oluşturulduğu” kaydediliyor. Zira insanlar “sokağa çıkma yasağı kalktı, tehlike de kalktı” havasına kapılarak kendilerini sokağa atıyorlar.
SALGIN YÖNETİMİNDE STRATEJİ YOK
Çelişkilerin başında, Sağlık Bakanı’nın “evde kalın!” çağrısında bulunmasına karşı, 65 yaş üstü ve 20 yaş altı vatandaşların haftada bir gün ancak “izin”le evden çıkarken, sanki topyekûn “sürü bağışıklığı”na terkedilmişçesine toplumun “erken iyileşme” havasına sokulması geliyor.
Esasen yüzlerce işçinin yan yana ve iç içe çalıştığı fabrikaların, madenlerin açık kaldığı ve en son alış veriş merkezlerinin açıldığı vetirede, bir yandan park ve bahçeler açılmazken, sahilde dolaşmak bile yasaklanırken, diğer yandan çok daha riskli olan bir dizi önlemi gerektiren AVM’lerin açılması tezâdı sergileniyor.
Bunun içindir ki uzmanlarca daha kritik eşik geçilmeden “normalleşme”de gevşemenin ölçüsü, alanı ve kapsamının önemi vurgulanıyor. Başta Bakan olmak üzere, Bilim Kurulu üyeleri ve doktorlar yeniden “tedbir” ikazlarını sıklaştırarak “ihtiyatlı” ve hatta endişeli konuşuyorlar.
Baştan beri ücretsiz ve gelirsiz kalanlara gerekli desteğin sağlanıp en azından on dört günlük “tam karantina” ile evde kalınması fırsatı kaçırılırken, “iki veya üç haftalık tam bir karantina olsaydı Türkiye çok daha iyi bir durumda olurdu” hayıflanmasıyla “parçalı karantina” garabetinden yakınıyorlar.
Bu arada Bilim Kurulu kararlarının ne kadarının uygulanıp uygulanmadığı muamması sürerken, sürecin şeffaf olmamasıyla vaziyetin bilinmemesi, doğru tedbirlerin alınmasında büyük zâfiyet teşkil ediyor.
Görünen o ki tam da “normalleşiyoruz” denilen safhada, salgınla mücadele sürecine zarar veren bilinmezlikler sürüyor. Hangi gerekçeyle verildiği bilinmeyen tezatlarla dolu karar ve uygulamalarda bütünlük ve strateji yok. En son on ilde maske kullanımının zorunlu hale getirilmesi ve AVM’lerin klima çalıştırma yasağı getirilmesi bunun bariz bir göstergesi.
“BAŞARI HİKÂYESİ” UYDURULUYOR
Gerçekten, tehlike devam ediyorsa neden AVM’ler açılıyor, ligler başlatılıyor; “tehlike yok”sa niçin hâlâ “evde kal!” uyarıları yapılıyor? Bakan her fırsatta “tedbir zorunludur, tehdit devam ediyor!” diye boyuna Tweet atarak AVM’lerdeki kuyruk ve kalabalıklardan şikâyet ediyor?
Ve garabete bakınız ki, daha netice alınmadan ve salgının ekonomiyi tahribine “ekonomik destek paketi”ne ilişkin küçük esnaftan işini ve gelirini kaybedenlere doğrudan destek verilmediğine, temel ihtiyaç kredi taleplerinin onaylanmadığına ilişkin şikâyetlerin ayyuka çıktığı vetirede, medyatik propagandalarla bir “başarı hikâyesi” uyduruluyor, algı operasyonu yürütülüyor.
Siyasi iktidar, politik hesâplar uğruna, muhalefetten, kamuoyundan gelen “tedbirler”e dair bütün teklif ve önerileri reddediyor. En mâkul ve mâsum önerilere dahi tepki gösteriliyor.
Hiç olmazsa felâkette siyasi tarafgirlik bırakılmalı, tahkir edici, ayrıştırıcı nefret diline ve siyasî salvolara son vermeli...