"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Savrulan “Suriye politikası”nın akıbeti

Cevher İLHAN
25 Temmuz 2019, Perşembe
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ile Ankara’da görüşmeler devam ederken, “savsaklama ve oyalama taktiğinden”den şikâyet eden Dışişleri Bakanı’nın “Cumhurbaşkanı’nın tâlima-tı”yla “Fırat’ın doğusuna operasyon”dan söz etmesi, kırılgan vaziyeti ele veriyor.

İşin ilginç yanı, Amerikan Kongresi, Dışişleri ve Pentagon’dan “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası (CAATSA)” şantajları savrulurken, Amerikalılardan hâlâ “güvenli bölge” talebinde bulunulması düşülen çıkmazı deşifre ediyor. 

Kısacası, “iktidara ilişik medya”da “S-400’ler üzerinden ABD’ye ve NATO’ya meydan okunduğu” övgüleri dizilirken, Dışişleri Bakanı’nın “Amerika’nın gerçeği göreceğine inanıyoruz; bu konuda bir orta yol bulabilmek için elimizden geleni yapacağız” temennisi ve Milli Savunma Bakanı’nın “Amerika Türkiye’ye yaptırım uygularsa NATO’nun güney kanadı çok zarar görür. Bütün gücümüzle buna bir çare bulmaya çalışıyoruz” beklentisi, kafa karışıklığını açığa çıkarıyor.

ANKARA’NIN “GÜVENLİ BÖLGE” ISRARI!

Aslında kapalı kapılar arkasında iki gün devam eden görüşmeler sonrasında Bakan’ın “ABD’nin getirdiği öneriler bizi tatmin etmedi. Burada Münbiç gibi bir oyalama var. 4 Haziran 2018’de Amerikalıların verdiği 90 günlük sürenin üzerinden bir sene bir ay geçmesine rağmen hâlâ ‘Münbiç yol haritası’nda belirlenen PYD/YPG militanları çıkarılmış değil. Esasen öncelikle buradan PYD/YPG militanlarının çıkarılması mutabakata bağlanmış değil” yakınması vaziyeti ele veriyor. 

Akabinde “Amerikalıların bizi tatmin eden bir öneriyle bir mutabakata varmak istiyoruz. Bir an önce bu “güvenli bölge” ile mutabakata varmamız lâzım. Artık sabrımız kalmadı” ifâdesi, Ankara’dakilerin “güvenli bölge”de garip ısrarını bir defa daha açığa çıkarıyor.

Keza daha önce “Güvenli bölge’ oluşmazsa ve bize tehdit devam ederse Fırat’ın doğusuna harekât düzenleriz!” restini çeken Bakan’ın en son “Trump’ın ricâsıyla harekâtı durdurduk” demesi “Suriye politikası”nın ne denli savrulduğunun son bir göstergesi oluyor. (gazeteler, 22.7.19) 

Ve bütün bunlar, Ankara’nın baştan beri Şam’ı dışlayan “Suriye politikası”nda bir stratejisinin olmadığını ve tam bir savrulma içinde olduğunu su yüzüne çıkarıyor. 

Vakıa şu ki Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin sınırında oluşturulacak “güvenli bölge”nin en az 32-35 kilometre derinlikte TSK kontrolünde olması, Amerikan askerlerinin Suriye’den çekilmesi ve PYD/YPG unsurlarının bölgeden tasfiyesi Ankara’nın beklentilerinin temelini teşkil ediyor. Ne var ki, en son Dışişleri Bakanı’nın ikrarıyla bu taleplerin hiçbirinde uzlaşılmış değil. 

Öncelikle “uçuşa yasak güvenli bölge alanı”nın nasıl korunacağı ve yeniden terör bataklığı haline getirilmesinin nasıl önleneceği soruları soruluyor. 

Gerçekten, Türkiye’nin kontrolüne verilse de, 32-35 kilometre derinlik ve 550 kilometrelik genişlikteki sözkonusu “güvenli bölge” korunsa dahi, Çekiç Güç’le 36. paralelden Irak’ın kuzeyinin ülkeden koparılmasıyla oluşturulan “alan” üzerinden Irak’ın bölünüp parçalanmasında olduğu gibi, Suriye’yi de bölüp parçalamaya zemin oluşturmasının önü nasıl alınacak?

Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin yanıbaşında ABD’nin her türlü ağır silâhlarla silâhlandırdığı YPG militanlarının yeniden kuzeydeki “kantonlar”a sızmaları engellenebilecek mi? 

ÇÖZÜM “ADANA MUTÂBAKATI”NDA…

Belli ki küresel ecnebilerin 22 İslâm ülkesini etnik-mezhebî iftiraklar üzerinden bölüp parçalamayı hedefleyen “büyük Ortadoğu projesi (BOP)” ekseninde sapılan yanlışlar sürüyor. 

Yine “güvenli bölge” paravanında, ifsad şebekeleri güdümündeki emperyal mihrakların İsrail’e karşı bölgede güçlü bir ülke kalmaması hesâbına, küresel hegemonya ve çıkarları uğruna bölge ülkelerinin dilimlenerek ifna edilmesi oyunu bu kez Suriye üzerinden oynanıyor. 

Ankara’dakiler, Türkiye’nin Müslüman komşusu Suriye’nin parçalanmasını hedef alan muhataralı ve akıbeti meçhul mâceralardan sakınmalı. Bölgenin ecnebilerin maşası terör örgütlerinin tasallutundan kurtarılması ve “terör bataklığı”nın kurutulması için, “ifsad plânları” yerine, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile Suriye Devlet Başkanı (baba) Hafız Esad arasında 20 Ekim 1998’de Adana’da imzalanan “Türkiye’nin Suriye Arap Devleti ile terörle ortak mücadele ve Türkiye’nin güney sınırının güvenliğini” kapsayan, “iki komşu ülke arasında iyi ilişkilerin tesisi”ni önceleyen “Adana mutabakatı”yla “iki ülkenin topraklarında birbirlerine yönelik terör örgütlerine müsaade etmemeleri, birlikte terör örgütlerini belirlemeleri” taahhüdünün yeniden hayata geçirilmesi için Ankara, Şam ile doğrudan diyalog ve işbirliğine gitmeli. Âcilen Türkiye’nin Suriye ile ekonomik ve güvenlik işbirlikleri geliştirilmeli.

Etkin diplomasiyle, uluslararası alanda kararlı ve tutarlı politikalarla...

Okunma Sayısı: 1546
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı