Türkiye âdeta nefesini tutmuş, YSK’nin üzerinden bir ay geçtiği halde hâlâ açıklanmayan İstanbul seçimleri kararını bekliyor.
Vakıa şu ki geçen hafta açıklanacağı duyurulan, ardından bu hafta içine ve sonuna açıklanacağı haberleri çıkan, şimdi de “ilçe seçim kurullarının raporlarının beklendiği” gerekçesiyle kararın önümüzdeki hafta başına ertelenmesi soru işâretlerini çoğaltıyor.
Tıpkı İstanbul’da “millet ittifakı” adayının YSK verilerine göre öne çıktığının ortaya çıkması üzerine AA’nın on üç saat boyunca verileri vermemesinde olduğu gibi, üzerinden bir aydan fazla süre geçtiği halde iktidar partilerinin “olağanüstü itirazları”yla İstanbul’daki seçimleri hâlâ sürüncemede.
Doğrusu, seçim sürecinde ve sonrasında süreç içinde YSK’nın kanundaki açık ibârelere, daha önceki uygulamalarına ve teâmüllerine aykırı olarak ortaya koyduğu tenâkuzlu vaziyet, siyasi iktidarın YSK üzerinde baskı kurduğu intibâını güçlendiriyor.
İTİRAZLARIN ALTI BOŞ…
Bu hususta öncelikle hukukçuların, en son sandık kurullarına ilişkin 27 Şubat’a kadar yapılması gereken itirazların neticesinin 2 Mart’ta sona erdiği gerekçesiyle, İyi Parti’nin Bursa Kemalpaşa ilçesinde sandık kurullarının teşkiline “tam kanunsuzluk hali”nin oluştuğu itirazını “zamanında yapmadığı” gerekçesiyle reddedip, bu hususta belirlenen süresinde 31 bin sandıkta tek itirazın gelmediği İstanbul’da “iktidar cephesi” partilerinin “sandık kurullarına itirazını” kabul etmesi çifte standardını nazara vermeleri dikkat çekici.
24 Haziran seçimlerinde muhalefet partilerinin sandık kurullarının ihmaliyle “milyonca ‘mühürsüz oy’ kullanıldığı” yoğun itirazlarını, YSK’nin “zamanında itirazların yapılmadığı, yasal sürecinin geçtiği, seçmen irâdesini sakatlamadığı ve önemli olanın seçmen irâdesinin tecellisi olduğu” teziyle reddinin aksine tam bir garabet sergileniyor.
Zira 31 Mart’ta da sandık kurullarının teşkiline partilerin sandık görevlilerinin hiçbirinin itiraz olmamış, en ufak bir şerh konulmamış, hiçbir şikâyette bulunulmamış; ancak seçimleri kaybetmeleri üzerine iktidar partisi “tam kanunsuzluk hali” diyerek seçimlerin iptalini istemekteler,
Oysa itiraz konusu olan sandık kurullarında kamu görevlisi olmayanların görevlendirdiği hususu, şimdiye kadar yapılan bütün seçimlerde, en son referandumda ve 24 Haziran seçimlerinde de yapıldığı gibi, ilçe seçim kurullarının yeterli “kamu görevlisi bulamamaları” üzerine müracaat ettikleri YSK’nin onayı ve kararıyla bankalardan ve çevre ilçelerden temin edilmiş. Bir tek İstanbul’da değil, Türkiye’nin bütün seçim çevrelerinde bu uygulamaya gidilmiş.
Keza AKP’nin “KHK’lı seçmenlerin oy kullanmaları” itirazının YSK’nce red edilmesi üzerine bu kez “40 bin ‘kısıtlı seçmen’e oy kullandırıldığı” iddiasıyla, sayılan 14 bin “kısıtlı seçmen”den ancak 7’sinin mahkeme kararıyla oy hakkının olmadığının ortaya çıkması, bu itirazın da altının boş olduğunu açığa çıkarıyor. Bu arada, bir yandan mevzubahis garip itirazlarla büyükşehir seçimlerinin iptali istenirken, aynı seçim kurullarının yaptığı aynı zarfa konulan ve aynı sandığa atılan ilçe belediye başkanları seçimlerinin iptalinin istenmemesi çarpıklığı sergileniyor.
KUMPASA GELEN YAMAN ÇELİŞKİLERLE…
Özetle, “İtiraz hakkı”nın istismarı manipülasyonlarıyla seçimlere âdeta şâibe bulaştırılmaya çalışılıyor. Ve bu kumpasa gelen yaman çelişkili “kararlar”la seçimlere hile karıştığı yaygarasıyla ortalık bulandırılmaya çalışılıyor.
Bunun içindir ki hukukçular, AKP ve MHP’nin YSK’ya yaptıkları itirazların hiçbirinin aslında YSK’yı ilgilendirmediğini, süreci içinde yapılması gereken “geçersiz itirazlar” olduğunu, hiçbir delile ve gerekçeye dayanmadığını, bu açıdan hiçbir kıymetinin olmadığını, seçimin neticelerini değiştirmeyeceğini belirtiyorlar.
Ve bundandır ki, iktidar partisiyle ortağının özellikle “olağanüstü itirazları”nın, seçimlerin iptalinden ziyade, belirsizliği bir süre daha uzatmak, oyalamak, siyasi iktidarın bir türlü hazmedemediği sonuçlara şâibe algısını oluşturmak, “seçim kaybetmenin - yenilginin dozunu azaltmak maksatlı olduğu tesbitleri kuvvet kazanıyor.
Peki, Türkiye’nin doğru dürüst bir seçimi dahi yapamadığı, yargının vesâyet altında olduğu intibâını verdirme, hukuku bu derece yaralama, kurumları yıpratma pahasına neden bu tür atraksiyonlarla başvuruluyor; niçin seçimler muallel hale getirilmek isteniyor?
Peki, iktidar koltuğunda kalmak ya da hesâp vermemek uğruna değer mi?