Türkiye’nin başta ağır ekonomik krizi, vahim bir biçimde artan işsizlik ve demokratikleşme gibi gerçek sorunlarını gündemden kayırmak için şimdi de Yeni Zellanda’daki dehşetli menfur Müslüman katliamı üzerinden “millet ittifakı”na hakaretâmiz cümlelerle tahkir devam ediyor.

“TERÖRİSTLERLE PAZARLIĞI” KİM YAPTI?

Cumhurbaşkanı, ortağı partinin genel başkanıyla birlikte, “Gittiler, terör örgütlerinin siyasi uzantılarıyla masaya oturdular!” ithamında bulunuyor; “millet ittifakı”nın “gizli pazarlıklar içinde olduğunu” ileri sürüyor.

Oysa AKP iktidarında 2011’de başlayan “çözüm süreci”nde devlet/istihbarat görevlilileri görevlileri üzerinden İmralı ile pazarlığa varan “müzâkereler”de bulunuldu. İktidardakilerin “Terör örgütünün emrindeki parti”, “terör örgütü uzantısı bu parti” dedikleri bu partiyle Başbakan Yardımcısı ve parti temsilcilerinin başkanlığında 28 Şubat 2015’te “müzâkere masası”na oturulup “pazarlıklar” yapıldı. 

Yine AKP hükûmetince Kandil’e “resmî ulaklar” yollandı. İmralı’daki terörist başının mesajı, Kuzey Irak’taki, Kandil, Oslo ve Avrupa’daki diğer merkezlerindeki terörist elebaşlarına ulaştırıldı. Nisan 2010’da MİT Müsteşarının dönemin Başbakanının özel temsilcisi olarak katıldığı Oslo’daki MİT-PKK görüşmesinde MİT yöneticisinin PKK’lı muhataplarına “Kentlerde bomba depoladığınıza göz yumuyoruz” sözleriyle tescilli birçok Avrupa merkezinde üstelik İngiltere gibi üçüncü ülkeler gözetiminde PKK’lılarla görüşmeler arşivlerde yer alıyor.   

Keza İmralı, Kandil/KCK/örgüt ve Avrupa’daki uzantılar arasında diyalogla “aracılık” ve “mektupçuluk” yapılıp terör örgütü ele başları arasında “mesaj” taşındı. Medyaya da sızan Oslo ve Avrupa’daki diğer merkezlerde terör örgütü elebaşlarıyla yapıla müzâkere edildi, terörist başının mektubu meydanda milyonlara okutuldu. Teröristlerin sınırda kurulan alây-ı vâlâ ile karşılanıp ayaklarına götürülen “çadır mahkeme”de “aklandıkları” “Habur şov” garabeti sergilendi.

Bu arada MGK’ya sunulan rapora göre, “PKK ‘çekiliyoruz’ dediği dönemde silâhlanmaya devam etti. İktidar partisi mensuplarının ikrarlarıyla, terör örgütünün “şehir savaşları’na hazırlık” için hücre evlere, 80 bin uzun namlulu silâh yığınağı yapıldı. En az 200 bin ton patlayıcının depolanmasına “müsaade” edildi. 

OY UĞRUNA TEHLİKELİ POLEMİK…

Dahası her fırsatta gündeme getirilen “hendek siyaseti”nin asıl müsebbibinin yanlış politikaları olduğu; militanların kimlik kontrolü yapması, hendek kazıp vatandaşları canlı kalkan olarak kullanmasının seyredildiği, Cumhurbaşkanı’nın ifşaatıyla, “güvenlik güçlerinin yüzlerce terör örgütüne operasyon taleplerine valilere tâlimatla izin verilmediği” gerçeği örtbas edildi. Terör örgütünün yol kesip haraç toplamasını âdeta seyirci kalındı.

El altından güvenlik güçlerine “teröristlere ilişmeyin!” tâlimatı iletildi. O denli ki, hükûmet yanlısı medyada şimdi, “açılım bozulmasın” diye terör örgütüne dokunulmadığı, örgütün yurdu terk etmediği ve silâh bırakmadığı gibi bölgeyi silâh deposuna çevirdiği manşetleri atıldı. Bunun sonucu 265 gün süren “şehir savaşları”yla, 355 asker ve polis, 285 sivil şehit edildi.

Dönemin AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay’ın, “PKK 2.5 yıldır silâh bırakmadı ve devlet bu sürede operasyon yapmadı, örgüt her tarafta yığınak yaparak daha çok palazlandı, çözüm süreci başladığından bu yana yirmi köy korucusu öldürüldü” diye yakındı. 

Şimdi mahalli seçimler sürecinde, miting meydanlarında, “kamplaştırma ve kutuplaştırma” siyasetiyle toplumu ayrıştıran tehlikeli polemiklerle milletin birlik ve bütünlüğü bombalanıyor.

Peki, yazık değil mi; ve birkaç oy uğruna değer mi?