"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye “kirli tezgâh”a gelmemeli

Cevher İLHAN
30 Nisan 2016, Cumartesi
27 Şubat’ta ilân edilen ve geçen süre zarfında büyük oranda uyulan “Suriye ateşkesi”nde yeniden şiddet çıkmazı senaryoları devreye sokuluyor.

Ankara’nın “Suriye politikası”nda sürüklendiği çıkmaz, Türkiye’yi küresel güçlerin çatışma alanına itmekle vahim bâdirelere sürüklüyor.

Ülkede şiddetin yeniden tırmandırılması denemeleri yapılırken Cenevre’de muhalif heyetin baş müzâkerecisi Alluş’un “Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Ceyşü’l Nasr ile Ahrar-uş Şam gruplarının rejim saldırılarına “güçlü bir karşı misilleme” açıklaması bunun sinyali. (gazeteler, 19.4.16)

Ocak ayından bu yana bir tek Kilis’e IŞİD’ten atıldığı söylenen 50’den fazla roket atılmış. 20 insanımız katledilirken 60’tan fazla yaralı verilmiş. Karmaşanın hüküm sürdüğü şehirde evler bile artık güvenli değil. Esnaf kepenk kapatıyor, âileler çocuklarını okulla gönderemiyor. Sosyal hayat can çekişiyor. 600 öğretmen tayinini istemiş. Halkın yüzde 30’unun terkiyle hayalet şehre dönüşüyor…

“KİRLİ PLÂN’IN BİR PARÇASI”

Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın, “Kilis’e isabet eden roketatar mermileri yanlışlıkla geliyor olabilir; roketlerin düştüğünü mü, yoksa atıldığını mı bilemiyoruz” dese de, hükûmet sözcüsünün ifâdesiyle “IŞİD roketleri”nin sivil merkezleri hedeflediği herkesin mâlûmu.

Belli ki küresel güçlerin taşeronu ve uluslar arası ifsad şebekelerinin operasyon projelerinin taşeronu IŞİD füze roketleri, dört yıldır oynanan oyunda Türkiye’yi Suriye bataklığına çekmede kullanılıyor. Türkiye’nin, onlarca silâhlı grubun birbiriyle çatıştığı, yabancı istihbarat servisleri ajanlarının cirit attığı savaşın ortasına atılmaya kışkırtılıyor.

Ne var ki, hükûmet de Kilis’e atılan roketleri önleyememe, halkın can ve mal güvenliğini koruyamama acizliğiyle tezgâha gelme kırılganlığında; bunun işâretlerini veriyor.

“Suriye tarafında şu an bir devlet kalmadı” diyen hükûmet sözcüsü, ilâve askerle tedbir alınması ve İHA’larla gözetlenmelerin üst seviyeye çıkarılması, evleri, dükkânları tahrip edilen vatandaşların zararlarının tazmini, sosyal yardımlar, yeni hastane ve zırhlı ambulans benzeri sağlık tedbirlerinin yanı sıra “Türkiye’nin tezi” olarak “askerî müdahale”yle Cumhurbaşkanı’nın daha sık sık gündeme getirdiği Suriye topraklarında 98-50 kilometrelik “tampon/güvenli bölge”den bahsediyor.

“Kilis’e atılan roketatar mermilerinden bir kez daha Suriye tezlerimizdeki haklılığımız anlaşılıyor” diyen Kurtulmuş, garip bir biçimde “Suriye’nin kuzeyinde keşke birkaç sene evvel ‘güvenli bölge’ ilân edilmiş olsaydı da binlerce ölümün önüne geçilmiş olsaydı. Mülteciler sorunuyla uluslar arası bir sorun olarak karşı karşıya kalmasaydık” diye hayıflanıyor.

Buna mukabil, Kilis’e atılan Katyuşa mermilerinin sebep olduğu can kayıplarına ve yaralanmalara ilişkin bilgi veren Başbakan’ın “Birilerinin hazırladığı kirli tezgâhların içine düşmeyeceğiz” diye konuşması ve olup bitenleri “kirli bir plân”ın parçası” olarak yorumlaması, Türkiye’nin ne denli bir ifsad ve çarpıtmayla karşı karşıya kaldığını ele veriyor. (Hürriyet, 27.4.16)

“ASKER GİRER, AMA ÇIKABİLİR Mİ?

Gerçek şu ki, Rusya uçağının düşürülmesiyle Suriye’den tamamen tecrid edilen Türkiye’nin eli-ayağı bağlanmış. Başta Türkmenler olmak üzere iç savaşın yıkım ve tahribatından kırılan insanlara artık insanî yardım göndermekte dahi zorlanıp engelleniyor.

Rusların konuşlandırdığı hava savunma kalkanı engeliyle uçaklar Suriye sınırına yaklaşamıyor. Topçu ateşi özellikle seyyar roketler imhada etkili olamadığından örgütü bölgeden püskürtemiyor.

Bundandır ki, IŞİD’in son dönemde şehir merkezine roketleri fırlatmasıyla vatandaşlarının güvenliğini sağlamada âciz durumda kalan Ankara, tahrik edilerek yanıbaşındaki dehşetli iç savaş belâsının ortasına itilmek isteniyor. Sınır ötesinden atılan roketlerle âdeta bunun temrinleri yapılıyor.

Peki, Türkiye, 911 kilometrelik Suriye sınırında yüzlerce kilometrelik alandaki askerî müdahalede ecnebilerin silâhlandırdığı hangi örgütlerle karşılaşacak? Hatta bölgeyi IŞİD’den temizlese bile kaotik ortamda “güvenli bölge”nin güvenliği nasıl korunacak? Sonra düzeni oluşturup geri dönebilecek mi?

Genelkurmay eski Başkanı Başbuğ’un –Haziran 2015’te, “Suriye Irak’tan çok farklı. Asker Suriye topraklarına girer, ‘güvenli bölge’ oluşturmaya girişebilir, ama sonrası ne olacak? Askere ‘gir’ dersiniz asker girer de sonra bir daha oradan çıkabilir miyiz?” uyarısı tam bir felâketin ikazı değil mi?

Ayrıca uluslar arası hukukî, siyasî ve diplomatik alt yapısı hazırlanmadan, BM kararı olmadan ütopik heveslerle Türkiye’nin “savaş projesi”yle bir başka ülkenin topraklarına askerî müdahalesi, beynelmilel kurallarla “işgalci” durumuna düşüp “savaş” ve “cephe ülkesi” haline getirmez mi?

Ankara, “birilerinin hazırladığı tezgâh”a gelip “kirli plân’ın parçası” tuzağına düşmemeli…

 

Okunma Sayısı: 1472
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı