"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki hakları

Cevher İLHAN
15 Kasım 2018, Perşembe
En son Diyanet İşleri Başkanı’nın Mısıroğlu’nu ziyareti tartışması benzeri muhalefeti de tuzağa düşüren konularla gündem saptırılırken, medyanın mârifetiyle başta ağır ekonomik krizi olmak üzere devasa sorunlar karatılıp karambole getiriliyor.

Öncelikle Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve İsrail’in yer aldığı çokuluslu konsorsiyumla, Amerikan şirketlerinin başını çektiği uluslar arası firmalarla Türkiye’ye rağmen petrol ve doğalgaz arama ve sondaj faaliyetlerini sürdüren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kuzey Kıbrıs’ın haklarını haklarını gasbıyla, Türk tarafını yok sayarak ilân ettiği sözde “münhasır ekonomik bölge” içerisindeki 10. parselde tek taraflı hidrokarbon arama kapsamında sondaj çalışmalarını başlatacağı, bu amaçla Exxonmobil’e ait sondaj gemisinin gittiği bölgeyi deniz trafiğine kapatacağı emrivakisi bunlardan biri. (AA, 3.11.18)

Yine Yunanistan’ın Ege’de 19 ada ve 152 adacıkla kayacığa asker yığarak bayrak dikip fiilen işgaliyle ve karasularını 12 mile çıkarmakla Türkiye’nin haklarını ihlâli bir diğeri.

RUM KESİMİ’Nİ ŞIMARTAN, YUNANİSTAN’I CÜRETLENDİREN

Görünen o ki, Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye’yi âdeta denize ayak basamayacak hale getirmeyi amaçlayan çabalara asla izin vermeyeceğiz, Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların ülkemiz ve KKTC’yi dışlayan gasp girişimlerini kesinlikle kabul etmeyeceğiz!” tepkisi kaale alınmıyor. Millî Savunma Bakanı’nın “Muhataplarımız; mavi vatan denizlerimizde hukukî ve tarihî hak ve menfaatlerimizin ihlâline asla müsaade etmeyeceğimizi bilmelidirler” uyarısı kulak ardı ediliyor. (AA, 12.11.18)

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın, Türkiye’nin “casus belli/savaş sebebi” sayacağını bildirdiği Yunanistan’ın karasularını kademeli olarak 6 milden 12 mile çıkarma plânı için “haklarını kullanacaklarını” belirtip, “Strateji değil, sadece taktiği değiştirmeye karar verdim. İyonya Denizi’nden başlayarak bu hakkı gerçekleştireceğiz” açıklaması bunun açık göstergesi. (gazeteler, 911.18)

Bu arada Yunan Başbakanın, “Cumhurbaşkanı kararnâmeleriyle değil, parlamento yoluyla karasularını genişleteceğiz” ifâdeleri ise Türkiye’de “cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”nde Meclis’i devre dışı bıraktıran tek kişilik “Cumhurbaşkanlığı kararnâmeleri”ne bir gönderme olsa gerek!

Keza her ne kadar “etkili ve kritik bir güç” dediği Türkiye’ye “herhangi bir tehditte bulunmadığını” söylese de, “Yunanistan, Doğu Akdeniz’de diğer ülkelerle birlikte bir ‘enerji haritası’ için şartları oluşturdu. Türkiye bir karar vermeli. Bunun yalnızca ikili bir mesele olmadığını anlamalı” çıkışı ve Ege’den Doğu Akdeniz’e “egemenlik haklarından feragat etmeyecekleri” vurgusuyla pervâsızca konuşması dikkat çekici.   

Vakıa şu ki, AKP iktidarında yıllardır göz göre göre Ege’deki on dokuz adanın işgaline karşı suskun kalan Ankara’nın iç kamuoyuna yönelik hamasi söylemli neticesiz dış politikası, Rum Kesimi’ni şımartmış, daha düne kadar ekonomik kriz pençesinde kıvranan Yunanistan’ı cüretlendirmiş.

ULUSLAR ARASI HUKUK VE DİPLOMASİ İLE…

Bu cüretle, 1964’te iki ülkenin karşılıklı olarak karasuları sınırlarını 6 mil olarak tesbitiyle Ege Denizi’nde Türkiye’nin yüzde 8.8’lik payına mukabil yüzde 35 paya sahip olmakla yetinmeyen Yunanistan, elindeki üç binden fazla ada ve adacık üzerinden kıt’a sahanlığını 12 mille belirliyor.

Dahası, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden ABD’nin desteği ve İsrail’in katılımıyla, Mısır ve Katar’la birlikte “enerji haritası” oluşturuluyor. Akdeniz’den Avrupa’ya doğalgaz boru hattı stratejik-jeopolitik işbirliğine gidiliyor. Uzay teknolojileri, uydu kullanımı ve uygulamaları, telekomünikasyon, bilgi-iletişim teknolojisi zabıtları imzalanıyor. Akdeniz ve Ege’de Türkiye’nin “enerji köprüsü” rolü engellenip enerji denkleminde devre dışı bırakılıyor.

Bunlara karşı Ankara,“kuru kınamalar”la kalmamalı; Türkiye İle Yunanistan arasında Ege Denizi’nde geçerli bir uluslar arası anlaşmayla tesbit edilmiş deniz sınırlarının olmadığı, Doğu Ege adalarının âidiyeti, egemenliği, statülerine ve silâhsızlandırılmalarına ilişkin 1923 Lozan ve 1947 Paris Barış antlaşmalarıyla ile ilgili hükümleri hukukî müzâkere zeminine çekip, hak ihlâllerine karşı uluslar arası hukuk çerçevesinde güçlü ve etkin diplomasi ile haklı tezlerini savunmalı.

Kamuoyunu oyalayıp toplumun gazını alan demeçler, bir işe yaramayan beylik lâflar ve salt eleştiriler yerine, Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki haklarını korumalı; küresel güçlerin projelerine zemin hazırlayan oldubittilere fırsat vermemeli. 

Okunma Sayısı: 1904
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı