Astana görüşmeleri ile ateşkes ve barış için “siyasi çözüm” işâretleri verilmiş gibiyken, Trump’ın yeni CIA Direktörü Pompe’nin Ankara temasları sonrası yeniden yanlışa dönüş sinyalleri çakılıyor.
Öncelikle, Cumhurbaşkanı’nın son Körfez turuyla 176 günde ancak El Bab’a ulaşılan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın Suriye’nin derinlerine uzanacağı, El Bab’ın ötesinde PYD’nin kontrolündeki Münbiç’i ve “IŞİD’in başkenti” denilen Rakka’yı hedefleyeceği çıkışı çarpıcı.
Altı ayda 70 şehit verilip ancak 30-35 kilometre mesâfe alınırken, 210 kilometrelik “Rakka rotası”nın Türkiye’yi yeni ve daha derin tuzaklara sürüklemesinden endişe ediliyor.
Kırktan fazla silâhlı örgütün kıyasıya birbiriyle ve rejim güçleriyle çatıştığı, onlarca ecnebi istihbarat örgütünün cirit attığı iç savaşla yıkılıp yakılmış, tahrip olmuş kargaşa içindeki bölgede on binlerce gözü dönmüş militanın ve canlı bombanın çöreklendiği Rakka’ya varmanın Türkiye’yi çok daha büyük maddi ve mânevi kayıplara uğratabileceğine dikkat çekiliyor.
Konunun uzmanları, “Rakka hevesi”yle bu derinlikteki bir alan için alay ve tabur düzeyindeki küçük taktik güçlerin yetmeyeceğini, ikmal yolları ve lojistik destek için en az kolordu seviyesinde askeri güç gerektiğini ifade ediyorlar.
“KUZEY SURİYE KORİDORU”NA ZEMİN!
Bu arada, Astana’nın ardından 20 Şubat’taki Cenevre müzakereleri öncesi Suriye’de kalıcı ateşkesin sağlanması ve denetimi ile çözüm, barış ve istikrar kapısının açılmasına dair ümitlerinin arttığı vetirede, son Körfez turunda Cumhurbaşkanı’nın yeniden ortaya attığı “uçuşa yasak güvenli tampon bölge” çıkışı da tartışılıyor.
Görünen o ki, Türkiye bir defa daha tuzağa çekiliyor. Zira “uçuşa yasak bölge”nin Suriye’yi mezhebi ve etnik ayırımlar üzerinden taksimle bölünüp parçalayacağı, ülkenin kuzeyinde oluşturulmak istenen “koridor”a alan oluşturacağı ortada.
Gerçek şu ki, 1991’deki Birinci Körfez Savaşı’nda Amerikalıların 36. paralelin kuzeyini “uçuşa yasak bölge” ilân etmeleriyle Kuzey Irak Irak’tan koparılıp “bölgesel yönetim” paravanında ülkenin dilimlenmesine zemin hazırlanması gibi “tampon bölge” ile Suriye’nin de önce kuzeyinin koparılmasının hedeflendiği herkesin mâlumu.
Aslında Trump’ın daha göreve başlamadan Ruslarla görüşüp “Amerika’nın güvenliğini tehlikeye soktuğu” gerekçesiyle görevden alınan asker kökenli Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’ın, daha baştan “Suriye ve Irak’ın üçe-dörde bölüneceğini düşünüyorum. Suriye’de ‘uçuşa yasak güvenli bölge’ kurulması, Kuzey Suriye’de PYD/YPG’nin ‘Kuzey Suriye koridoru’na zemin açar” açıklaması “güvenli bölge”nin akıbetinin açık ihbarı olmuştu.
“SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ” TEZİ BERHAVA
Öte yandan “uçuşa yasak bölge” ihdası Türkiye’nin de garantörü olduğu “Moskova mutabakatı”nda ve Astana görüşmelerinde teminat altına alınan “Suriye’nin toprak bütünlüğü” tezini berhava ediyor.
Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği dört – beş bin kilometrekarelik alanın nasıl kontrole alınıp karadan ve havadan nasıl korunacağı, ne kadar kalınacağı ve başta Suriye ordusu olmak üzere hangi güçlerle ve silahlı örgütlerce çatışmak durumunda kalınacağı da meçhul.
Özetle, “Kuzey Suriye –Rojova/Batı Kürdistan koridoru” başka örgüt ve oluşumların da Suriye’yi parçalamasına zemin hazırlayacak fay hattını tahrik edip tetikliyor.
Kısacası, “uçuşa yasak bölge” mâcerası, Suriye’yi parçalanmaya, Türkiye ve bütün bölgeyi de felâkete sürüklüyor…