Başvekil merhum Menderes’le Demokratların ortaya koyduğu irâde ile ilk Demokrat Parti hükûmetinin ilk icraatı olarak Ezân-ı Muhammedînin on sekiz senelik aradan sonra Meclis kararıyla aslına çevrildiği günün yıldönümünde -Ramazan’dan bir gün önce 16 Haziran’ı (2015)’ı 17 Haziran’a 2015’e bağlayan gecede- vefât eden merhum Süleyman Demirel’in fevkalâde ehemmiyetli mânevî hizmetleri var.
Gerçek şu ki merhum Demirel, Başbakan olarak Adalet Partisi (AP) ve Doğru Yol Partisi (DYP) iktidarlarında, “ittihad-ı İslâm”ı gaye edinen Yavuz Sultan Selim gibi Topkapı Sarayında Peygamberimize (asm) ait Mukaddes Emânetleri abdest alarak büyük bir tâzim ve ihtiramla bizzat sırtlayıp taşıyan ve karşısında el pençe divan durup duâ eden merhum Menderes’in ve DP’nin başlattığı dinî ve mânevî hizmetlerini sürdürüp geliştirdi.
AYASOFYA’DA EZÂN VE HIRKA-İ SAADETTE KUR’ÂN
Konya nutkunda (7 Ocak 1956’da) “Türk milleti Müslümandır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dînini telkin etmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münâkaşa götürmez bir şartıdır. Müslümanlığı ve onun esaslarını ve kaidelerini kifâyetle telkin edip öğretecek öğretmenlerin yetiştirilmesi için” Menderes’in başlattığı din eğitimi ve öğretimini, mekteplere din derslerini devam ettirdi.
Menderes’in açtığı imam hatip okullarının sayısını arttırdı. İktidarı döneminde üç yüz imam hatibin açılmasıyla bu okulların sayısı 470’i aştı. Keza 1958’de Yüksek İslâm Enstitüleri – İlâhiyat Fakülteleri tedrise başladı. Bu arada 40 bin imam hatibe kadro verildi ve Diyanet’in kadrosu 70 bine çıkarıldı. Ayrıca üç binden fazla Kur’ân kursunda Kur’ân dersleri ve dinî bilgiler verildi.
Ardından da 417 sene Peygamber Efendimize (asm) ait mukaddes emânetlerin bulunduğu Hırka-i Saadet Dairesinde 24 saat okunan Kur’ân-ı Kerîm tilâvetini 46 senelik bir aradan sonra Hicrî 1 Ramazan gününe denk gelen -13 Temmuz 1980’de- yeniden başlatılması şerefine, Demirel’in Başbakanı olduğu 12 Eylül 1980 darbesinden önceki son AP hükûmeti nâil oldu.
Peşinden 8 Ağustos 1980 Cuma günü mahzun mâbed Ayasofya’da Ezân-ı Muhammedîyi yeniden okuttu. Ayasofya Camii’nin Hünkâr Mahfilinde ve Abdülmecid Mescidinde kılınan Cuma namazı ile -kısmen de olsa- “Ayasofya’da ibâdet” şerefi de yine merhum Demirel’e ve hükûmetine nasib oldu.
Vakıa şu ki, tarihi 2600 yıl öncesine uzanan, Roma İmparatorluğunun bölünmesinden sonra Doğu Roma’ya başkentlik yapan Konstantiniye/İstanbul’da İmparator Büyük Jüstinyanus zamanında 23 Şubat 532’de temeli atılıp üçüncü ve en büyük Ayasofya olarak on bin amele ve bin usta tarafından beş yılda inşa edilen ve 537’de tamamlanan Ayasofya, 915 sene 5 ay 5 gün yeryüzünün en büyük kilisesi olarak açık kalan, 1453’te “Peygamberî müjde”ye uygun ve “İslâm’ın hâkimiyetinin nişânesi” olarak camiye çevrilen ve 481 yılı cami olmak üzere bin beş yüz sene süreyle ibâdete açık kalan muazzam bir mâbettir.
Bundandır ki büyük Kur’ân müfessiri Beidüzzaman, “Elbette altıyüz seneye karib (yakın) mühim bir merkez-i hilâfet-i İslâmiye ve menbâı neşr-i ahkâm-ı Kur’âniye (Kur’ân hükümlerinin neşir kaynağı) ve Kur’ân-ı Hâkimin muazzam ordusunun merkezi olarak, Kur’ân’ın bayrağını dört yüz sene kadar kâinata karşı gâlibâne tutan İstanbul’un fethi”nin sembolü Ayasofya’nın mânâsını bildirir. (Rumûzât-ı Semâniye, 127)
Keza “Kahraman bir milletin ebedî bir medâr-ı şerefi (şeref vesilesi) ve Kur’ân ve cihad hizmetinde dünyada bir pırlanta gibi pek büyük bir nişânı ve kılıçlarının pek büyük ve antika (eşsiz) bir yâdigârı” olarak “gayet muazzam bir cami” diye tavsif ettiği Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilip ibâdete açılmasının ehemmiyetini beyân eder. (Şuâlar, 367)
“MİNARE EZAN OKUMAK, CAMİ NAMAZ KILINMAK İÇİNİDİR”
Aslında merhum Demirel’in Yahya Kemâl’in, İstanbul’un işgalinde söylediği “Devletin iki mânevî temeli; Ayasofya’da Ezân ve Hırka-i Saadette Kur’ân okunması’ sözü bence çok mühimdir. Gerek Hırka-i Saadeti, gerekse Ayasofya’yı gezdikten sonra anladım ki, Osmanlı devletini ayakta tutan şey, Hırka-i Saadette okunan Kur’ân’la, Ayasofya minaresinde okunan ezanlardır” sözleri, Mukaddes Emâmetler’de Kurân tilâveti ile Ayasofya’nın ibâdete açılmasına temel bakışını gösterir.
“Bu çok mühim bir şeydir. Zira 481 sene Ayasofya Camii’nde ibadet edilmiştir” diyen Demirel’in, “Biz, Ayasofya’nın Hünkâr Mahfilinde namaz kılınmasını ve minarelerinde ezan okunmasını uygun bulduk. Zira minare ezan okumak, cami de namaz kılınmak için vardır. Ve bunu gerçekleştirdik. Ayrıca Hırka-i Saadette 24 saat Kur’ân okunmasını sağladık. Daha sonra her ikisini de kaldırdılar” sözleriyle “devletin iki mânevî temeli”ne verdiği mânevî değeri ortaya koyar.
Bugün bir yığın çarpıtmayla merhum Demirel’in ve Demokratların Türkiye’ye Türkiyeler katan maddî kalkınma hizmetlerinin ve eserlerinin yanısıra bütün bu mânevî hizmetleri, suçlama ve kara propagandalarla örtülüp nazara verilmezse de gerçekler yakın tarihin arşivlerinde belgelerle ortadadır.
Çarpıcı olan, tartışmaların, “vakfiye şartı”na dikkat çekerek Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilip ibâdete açılmasının ehemmiyet ve gereğini bildiren merhum Demirel’in, “Bu mevzu gene tartışılmaya devam edecektir; yani kapanmış bir mevzu olarak görmüyorum” tesbitiyle devam etmesidir.
Ve daha da garibi, hâlen kadrolu imamı olan Ayasofya’nın minarelerinde ezânların okumasına, Hünkâr Mahfilinde ve Abdülmecid Mescidi’nde namaz kılınmasına imza atan merhum Demirel’in, diğer mânevî-dinî hizmetleri gibi bu mühim hizmetleri hiçbir zaman siyasi istismar konusu yapmamasına mukabil, ne yazık ki son süreçte bile bile politik polemiklerle siyasette istimal edilmesidir.
İbret verici…