Meclis Genel Kurulunda görüşülecek 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddialarını araştıran komisyonun Yüce Divan’a sevklerine gerek görmediği dört eski bakana dair raporu tartışılıyor.
Ancak iktidar partisi üyelerince hazırlanan 197 sayfalık raporda, peşinen “yolsuzluk delili ve yeterli şüphe yok” denilmesi, şüpheleri daha da kuvvetlendiriyor.
Raporun, hâdiseyi 18 ay tâkip eden savcıların alınması ve yerine siyasî iktidarın atadığı. rüşveti “hediyeleşme” olarak tanımlayan ve “hediyeleşme bizim geleneğimizde vardır” diyen, “rüşvet olması için, rüşvet alanla rüşvet veren tarafların anlaşma yapması lâzım” târifini getiren savcıların verdikleri “tâkipsizlik” gerekçesine dayandırılması, soruşturmayı kırılgan hale getiriyor
Özetle, “mâkul şüphe”yle medya yöneticileri tutuklanırken, “kuvvetli şüphe”yle istifa eden-ettirilen bakanlara dair “fezlekeler”in Yüce Divan’a gönderilmesine gerek görülmemesi, soru işâretlerini çoğaltıyor.
İktidar üyelerinin çoğunluk oyuyla iddiaların yargıdan kaçırılması, Başbakan’ın “Yolsuzluk yapan kardeşimiz de olsa kolunu koparırız, hukuku işleteceğiz” sözlerini boşa çıkarıyor. “Yolsuzluklarla mücadele” ve “kamuda şeffaflık” açıklamalarının anlamı kalmıyor.
HÂLÂ NEDEN ÇEKİNİLİYOR?
Bu arada raporda AKP’li üyelerin oylarıyla eski bakanların “aklandığı”nın pompalanması, 17 Aralık tapelerinin “montaj” değil “gerçek” olduğunu bildiren Adlî Tıp Raporunun ilk iki sayfasının Meclis’e gönderilmemesi ve milletvekillerinin hiç görmemesi, bir diğer kırılganlık…
Doğrusu, 17-25 Aralık soruşturmalarının “darbe” olarak lansesiyle siyasî itiş-kakış karambolunda kapatılması, bir başka açıdan istifhamları arttırıyor. Yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerini örtmek için her türlü karartmaya, gündem saptırılmasına başvurulması, birçok soruyu sorduruyor.
Gerçekten, dört bakan niçin istifa etmişti? 15 Nisan 2013 itibariyle -tam sekiz ay önce- MİT müsteşarının söz konusu “yolsuzluk ve rüşvet”i hükûmete ihbar ve uyarısının anlamı ne idi?
Sonra, başta soruşturmayı yapan polisler olmak üzere “istenmeyenler” soruşturma komisyonuna çağrılmayıp suçlamalar hafifletilerek kuşa çevrildiğine göre hâlâ neden çekiniliyor? Yüce Divan, neticede soruşturma komisyonu raporunun dışına çıkmayacağına göre, niçin yargılanmadan korkuluyor?
İDDİALAR YÜZÜSTÜ BIRAKILAMAZ
Oysa, hukukçuların ifâdesiyle, kamuoyu demokrasilerinde yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına müdahale edilmez. Yine sâdece “yeterli şüphe” ile dâvâ açmak durumunda olan savcıların bu işi “tâkipsizlik”le geçiştirmeleri düşünülemez.
Keza, dâvâ açma, lehte ve aleyhteki bütün delilleri toplayıp mahkemenin önüne getirme ve iddianâme hazırlama yetkisi olan savcının siyasî mülâhazalarla, “maslahat”la iddiaları örtbas etme hakkı olamaz.
Seçim, yönetme hakkını verir, asla yargılama yerine geçmez. Sandık, yöneticileri çıkarır, yargının yerine konulup aklama aracı olamaz. Seçimle sandıktan çıkmak, hukuku ortadan kaldıramaz. Hukuk devletinde davalara çoğunluk değil, yargı karar verir.
Yapılacak olan, iddiaların Yüce Divan’da yargılanmasıyla delillerin doğru olup olmadığının açığa çıkarılmasıdır. İktidar milletvekillerinin “yeterli şüphe yok” raporu “aklamaya” yetmez.
Aksi halde, ciddî suçlamalarının yüzüstü bırakılması, siyasî iktidarı daha da zora sokar. Ve iddialar, hep bir zincir olarak iktidarın boynunda kalır. Sonuçta siyasî açıdan daha çok kan kaybettirir.