"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Yargının yürütmeye biatı” olamaz

Cevher İLHAN
03 Eylül 2019, Salı 00:08
Yeni adli yılın açılışı, Türkiye’de yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının olmadığı gerçeği ile demokrasinin temel şartı olan “kuvvetler ayrılığı”yla yargının yürütmenin atamasına ve güdümünde olduğunun resmen ve açıkça dile getirildi.

Yargıtay Başkanı’nın İncek’teki yeni bina için Cumhurbaşkanı’na “teşekkürlerini sunması”yla bitirdiği ve Cumhurbaşkanı’nın “Yargıtay Başkanının hizmetlerine ve şahsı için yaptığı konuşmaya teşekkür”le başladığı açıklamalarda “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi” “adaleti sağlama, hukuku tesis etme ve yargıyı işler kılmanın gereği”ni vurgulaması bu gerçeğin ikrarı.

Vakıa şu ki yeni yargı yılının açılışının, Anayasa’ya göre “yürütmenin başı” olan cumhurbaşkanının sarayında yapılması, öncelikle Cumhurbaşkanı’nın “yasama, yürütme ve yargı organlarının, kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması esası üzerine kurulu kuvvetler ayrılığı prensibi, demokrasinin ve cumhuriyetin temelidir” cümlesini hükümsüz kılıyor.

Peşinden “Her toplum ve devlet, kuvvetler ayrılığı ilkesini, kendi serencamına uygun şekilde hayata geçirmektedir” diyerek yürütmenin yanısıra yasama ve yargının uhdesinde verildiği partili cumhurbaşkanı garabetiyle yargının yürütmenin “devletin başı” paravanında demokrasinin olmazsa olmazı olan “kuvvetler ayrılığı” esasının tahrip edildiğinin resmen tescili oluyor.

“YARGI BAĞIMSIZLIĞI YOK” İKRARI…

Keza hâlen birçok siyasetçi, gazeteci, hukukçunun cezaevinde bulunduğu, 100 binlerce kamu görevlisinin sahte ihbarlarla, sorgusuz sualsiz istihbarat raporları jurnalleriyle sorgusuz sualsiz ihraç edildiği, on binlerce vatandaşın yargısız infazla yıllardır tutuklandığı, “cumhurbaşkanına hakaret”ten altı bin davanın açıldığı, ifade ve basın özgürlüğüne ket vurulduğu, hukukun rafa kaldırıldığı vartada, Cumhurbaşkanı’nın “demokrasi güçlendirmek için yeni reform hazırlıkları içindeyiz” sözleri önemli.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin önemli bir kısmının cumhurbaşkanınca atanmasıyla yüksek yargının âdeta yürütmenin bir parçası haline getirildiği ortamda, savcılar ve hâkimlerin görevlerinden ve verdikleri kararlardan dolayı soruşturularak yargının yürütmenin baskısı altına alındığı; “Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımıyorum” diyen Cumhurbaşkanı’nın yerel mahkemelerin iktidarın beğenmediği AYM kararlarını dönüştüğü süreçte “Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını temel şart olarak görüyoruz” deyip “kapsamlı insan hakları eylem plânı” ve “hukuk yargılamalarında sade ve etkin bir işleyişi temin etme’’ vaadleri yargının bağımsızlığının olmadığını bir diğer açıdan ifadesi.

Aslında Adalet eski bakanlarının, yüksek yargı temsilcilerinin ikrarıyla, yüzde 70’lerden yüzde 30’lara inen “yargıya güvensizlik” daha da derinleşmiş. İktidar partisi mensubu Meclis eski Başkanlarının “Adalet saraylarını yaptık ama içini dolduramadık” yakınmasıyla, “Hiçbir organ, makam merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve tâlimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz” hükmünü esas alan “mahkemelerin bağımsızlığına dair Anayasanın 138. maddesi ölmüştür” ifşaatıyla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bütünüyle berhava edilmiş.

Yine hukukçuların, “yürütmenin merkezi olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde adli yıl açılışı yapmak yargı bağımsızlığını zedeler. Saray da devletin bir yeri ama bir siyasi partinin genel başkanının gözetimi altında bu törenin yapılmasına karşıyız. Yargıtay’ın kendi salonu var. Siyasilerin etkisinden uzak bir yerde tören yapılmalı” çağrısı oldukça önemli.

“SİYASETİN YARGI ÜZERİNDEN ‘TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ”

Bu bakımdan Anayasa Hukukçusu Prof. İbrahim Kaboğlu’nun “Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi’nde bir yıllık uygulamasının tek kişi yönetimi (monokrasi) yanlıları cephesinde bile tartışma başlattığı vurgusuyla “yargının siyasetin güdümü altına sokulmak istendiği” uyarısı kayda değer. (Evrensel, Meltem Akyol, 2.9.19)

Yine Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan’ın, “Adliyelerde hak arayanlar, siyasetin ve siyasetçinin etkisindeki davalarda taraf olanlar daha fazla hissediyor ve görüyor. Yaşadıklarımız bize siyasetin yargıdan elini çekmemesi halinde, bu isteğin sadece çok konuşulan bir ütopya olarak kalacağını gösteriyor” tesbiti Türkiye’de yargının muallel vaziyetini özetliyor. (a.g.g.)

Özetle, Bediüzzaman’ın beyânıyla “Hükûmetin (devletin) daireleri içinde en ziyade hürriyetini (bağımsızlığını) muhâfaza etmeye ve tesirât-ı hâriciyeden (dış etkilerden) bütün bütün azâde (tam bağımsız), en ziyade bîtarafane (tarafsız), hissiyatsız bakmakla mükellef olan elbette mahkemedir (yargıdır.) “Adliye memurları (hâkimler, savcılar), hissiyattan ve tesirât-ı hâriciyeden azâde ve serbest olmalı” hakikatinin hükümran kılınması yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının tesisinde büyük ehemmiyet taşıyor. (Tarihçe-i Hayat, 101-2)

Okunma Sayısı: 2259
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı