Evvela beş ay önce yüzde 63, 56 ve 53 oyla seçilen başkanların haklarında kesinleşmiş hiçbir yargı kararı olmadan “idari karar”la görevden alınmaları, temel hukuka ve insan hak ve hürriyetlerine aykırı olarak dayatılıyor.

Zira sözkonusu adaylar, diğer bütün adaylar gibi seçimden önce adli sicil raporları temiz çıkmış ve yüksek yargı organı olan ve üyelerinin yedisi yüksek yargıçlardan oluşan Yüksek Seçim Kurulu’nca araştırılarak aday olmalarına hiçbir engel görülmemiş.

Kaldı ki Bakanlığın “görevden uzaklaştırılmaları”na gerekçe gösterilen soruşturma ve kovuşturmaların çoğu seçilmelerinden önceki dönemlere ait.

Bu açıdan siyasi iktidar sözcülerince “terörle iltisak ve irtibat” gerekçesiyle savunulan “uzaklaştırmalar”ın hukukun temel ilkelerinin başında gelen “suç ve cezanın geriye doğru işletilmeyeceği” esasına da aykırı olduğu belirtiliyor.

SEÇMEN İRÂDESİ YOK SAYILIYOR

Seçimlere girmesinde “sakınca olmadığı” tescil edilen adayların seçildikten sonra, haklarında belirlenmiş gerekçeler ve mahkeme kararları sabit olmadan sırf daha önce açılmış ve sonuçlanmamış “soruşturma-kovuşturma dosyalar”la görevden alınmaları “hukuk” ve “idari yetki” paravanında tam bir komplo ve kumpas olarak sırıtıyor.

Belli ki, demokrasi ve hukuku rafa kaldıran oldubittiler çok önceden tasarlanmış. 

Hatırlanacağı üzere daha önce de muhalefete mensup, özellikle HDP’li belediye başkanları “belediye kaynaklarını yasadışı kullandıkları” gerekçesiyle görevden alınıp yerlerine kayyım atanırken, aynı iddialara muhatap AKP’li belediyelere aynı işlem yapılmayıp istifalarının istenmesi garabeti sergilenmişti.

Keza, İstanbul seçimlerinin “iktidar cephesi”nin talebiyle tekrarlanması sürecinde “geçersiz oylar” ve “kısıtlı seçmen” itirazlarının boş çıkması üzerine “iyi hal kâğıdı” alarak, ilçe ve il seçim kurullarından ve YSK’dan “izin” ve “onay”la seçime giren adayların kazandıktan sonra, mazbatalarının “KHK’lı diye” iptal edilip geri alınmasıyla bir başka hukuksuzluk ve kanunsuzluk skandalı sergilenmişti.

Bu hukuksuzlukla yüzde 72-73 oyla seçilen belediye başkanlarının mazbataları bir gün sonra iptal edilmiş; seçimlerin yenilenmesine de gerek görülmeden yerlerine yine tam bir garabetle yüzde 20 oy alan AKP’li adaylar getirilerek yüzde 80’lere varan kâhir çoğunluklu seçmen irâdesi yok sayılmıştı.

“SEÇİLSELER DE GÖREVDEN ALACAĞIZ!”

O denli ki, iktidar partisi yöneticilerinin OHAL KHK’leri ile kamu görevinden atılanların “kamu hizmetinden yasaklı olduğu” iddiasıyla “İlla mahkeme kararına bağlı olması gerekmiyor” denilerek, KHK’lerin tamamen bir “idari işlem” olduğu, seçme ve seçilme gibi temel hakların ancak yargı kararıyla engellenebileceği temel kuralına aykırı olarak mahkeme kararı olmadan, sorgusuz, soruşturmasız, yargısız infazla ihrâç edilenlerin oy kullanmaları dahi engellenmek istenmişti.

Hattâ daha 31 Mart seçimleri öncesinde AKP iktidarında en üst düzeyde “seçilseler de görevden alacağız” mesajları verilmişti.

Cumhurbaşkanı, televizyonların ortak canlı yayınında, “Gerçekçi olalım. YSK bu GBT olaylarını tam manasıyla çıkartmıyor” diyerek YSK’dan şikâyetle “Seçim akşamı, iş bitti neticeler belli oldu. Bunların içinde terörle iltisaklı, ilgili olanlar varsa biz artık öyle 5, 6, 7 sene bekleyemeyiz” diyerek “seçilseler de görevden alacaklarını” söylemişti. Keza İçişleri Bakanı, “Kanun mahkemeye de görev vermiş, bana da görev vermiş. suistimal olursa açığa alırım” demişti. (AA, 27.319)

Sonuçta halkın oyuyla seçilmiş başkanların henüz görevlerinde beşinci aylarını doldurmadan “bazı iddia ve isnadlar”la yargılanmadan görevden uzaklaştırılmaları demokrasinin iptali olarak yorumlanıyor.