Sadece iktidar partisi üyelerinin oylarıyla bakanların yakınlarını, korumalarını dinleyip, muhalefetin istediği şahitlerin ve sanıkların çağrılmamasıyla, 17 Aralık sanıklarından Reza Zerrap’ın gelmemesiyle tartışmaların odağına oturan “fezleke komisyonu”, bir garabete daha sahne oldu.
27 Aralık 2014’e kadar sürecek yayın yasağına bazı basın kuruluşları uymama kararı aldı. Hem içten, hem de uluslar arası basın kuruluşlarından büyük tepkiler geldi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, yasağın sansür olduğunu bildirdi, demokrasi gölge düştüğü değerlendirmeleri yapıldı. Medyada siyasî iktidara yönelik. “Mahkemede kapattığınız dosyayı Meclis’te de kapatacaksınız. Üstünü örteceksiniz. Bal gibi korkuyorsunuz” yorumları yapıldı. Vatandaşların haber alma hakkının darbelendiği belirtildi.
İlginç olan, Meclis Başkanı’nın, “Komisyon Başkanlığı, soruşturmanın selâmeti açısından yayın yasağı ve gizlilik kararı aldırabilir” demesiydi. Komisyon Başkanı’nın, “Haberler bizi zorladığı için yayın yasağı talep ettik” savunmasıydı. Ancak en ilginci, cezâ hâkiminin mevzubahis garip karara, “Bakanların şöhret ve haklarının korunmasını” gerekçe göstermesiydi. 
Sonuçta, yolsuzluk iddiası haberlerinin yasaklanmasıyla, Meclis’in önündeki bir konu, yargının müdahalesiyle kamuoyunun bilgisinden resmen gizleniyor. 
Ve son yıllarda yoğunlaşan “yayın yasakları”, Türkiye’nin vaziyetini su yüzüne çıkarıyor.
Meselâ, son iki yılda, Reyhanlı’da 52 kişinin ölümüne yol açan terör saldırısından, 35 vatandaşın katledildiği Uludere fâciasına birçok saldırı ve terör olayına “yayın yasağı” konuldu.
Yine Yüksekova’da 3 askerin şehit edilmesinden en son Bingöl’de 2 polisin şehit olduğu ve emniyet müdürürün ağır yaralandığı suikasta kadar birçok fâil-i meçhule “yayın yasağı” getirildi. Bu arada Şike soruşturması da yayın yasağı kapsamına alındı. 
Keza Adana’da Suriye’deki silâhlı örgütlere silâh ve mühimmat taşıdığı iddia edilen MİT’e ait TIR’ların durdurulması dâvâsından, Dışişleri’nde Suriye’ye muhtemel askerî müdahaleye ilişkin toplantı tapeleri “yayın yasağı”yla kamuoyundan saklandı. 
Suriye üzerinde düşürülen ve iki pilotun şehit edildiği Türk savaş uçağının düşürülmesi hâdisesine ve IŞİD’in Musul Başkonsolosluğunda aralarında çocukların ve kadınların da bulunduğu 49 diplomat ve görevlinin 101 gün rehin alınmasına dair bilgiler “yayın yasağı”yla kamuoyundan kaçırıldı…
Özetle, gittikçe artan “yayın yasakları”, iddiaların aksine “yeni Türkiye”nin demokrasi ve özgürlükler karnesini ortaya koyuyor…

SORULAR...  

17-25 Aralık “darbe” ise…
17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ve operasyonlarının siyasî iktidar çevrelerince “hükûmete darbe” olarak nitelendirilmesine karşı, siyaset kulislerinde çelişkilere dair sorular soruluyor: 
- Diyelim ki, iddia edildiği gibi, 17-25 Aralık “darbe” idi ve hükûmet de “karşı operasyon”la darbeyi önledi. Kontrol altına aldığı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üzerinden yüzlerce savcıyı- hâkimi başka göreve atadı, ellerindeki mâlûm dosyaları aldı. Sayılarının 13-15 bine vardığı belirtilen Emniyet mensuplarını, amirlerini görevden alıp başka yere sürdü. Neden hâlâ “darbe’ söylemi”yle yolsuzluk ve rüşvet iddialarının soruşturulmasına izin verilmiyor?
- “Dünyanın her tarafında yolsuzluklar var” deniliyor. Peki, dünyanın hangi demokratik ülkesinde “yolsuzluk” iddiaları-soruşturmaları “darbe” denilerek engellenmiş?
- Kaldı ki, siyasî iktidar, en üst düzeyde ortaya attığı “paralel devlet yapılanması”nı dağıttığına ve tâbirlerince “darbecileri” bertaraf ettiğine, yani “darbe tehlikesi” geçtiğine göre, neden hâlâ söz konusu yolsuzluk ve rüşvet dâvâları dosyaları raftan kaldırılıyor?
- Neden zorlamalarla mevzubahis “soruşturmalar” yarılanmadan “tâkipsizlik” kararı verdirilerek yargıdan kaçırılıyor? Niçin Meclis komisyonundaki “fezlekeler” hakkında “yayın yasağı” konuluyor?