"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Yeni sistem” karmaşası

Cevher İLHAN
18 Temmuz 2018, Çarşamba
Bir asır önceki meşrûtiyet ve hürriyet tartışmalarında, “İstibdat, zulüm ve tahakkümdür. Meşrûtiyet, adâlet ve şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir; biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tâbi olmayıp zulmedenler, padişah da olsalar haydutturlar” ikazında bulunan Bediüzzaman, “hâkimiyet-i milletin, yani efkâr-ı âmmenin misâl-i mücessemi (cisimleşmiş hali) olan Meclis-i Mebusân’ın (Millet Meclisi’nin) hâkim” ve Meclis’in içinden çıkan hükûmetin “hâdim ve hizmetkâr olduğu” demokratik hürriyetçi Meclis sistemine vurgu yapar. ((Divân-ı Harb-i Örfi, 21-25; Münâzarât, 41-42)

Ne var ki, demokrasinin temel vasfı olan “kuvvetler ayrılığı” yerine, yürütme, yasama ve yargının içiçe geçip bütün kuvvet “tek kişi”ye verilerek demokratik parlamenter sistemin ıskartaya çıkarılmasıyla 143 yıllık parlamenter demokrasi deneyimi tasfiye ediliyor.

İDARÎ YARGI DA KAYITLANIYOR!

Karmaşanın alâmetleri ilk günde açığa çıkıyor. Daha evvel OHAL KHK’ları ile YÖK de devre dışı bırakılarak  cumhurbaşkanının atamasına bırakılan üniversite rektörlerinin “profesör” olma şartı KHK ile kaldırılırken, birkaç gün sonra bu kez cumhurbaşkanının kararnâmeleri ile yeniden getirilmesi “yeni sistem” karışıklığının ilk tezâhürü. 

Keza herhangi bir kamu görevlisini hiçbir şart aramadan vali olarak atayabilen cumhurbaşkanının, hâkimlik için de herhangi bir dört yıllık üniversite diplomasını yeterli görmesi, bir veterinerin ya da fizik tedavi uzmanının ya da iklim mühendisini idarî yargıç olarak atayabilmesi bir diğer garabet. 

Bu arada birçok kurum gibi altyapısı hazırlanmadan Türkiye Adalet Akademisi lağvedilip bütün personelin görevine son verilirken, müsteşarlar yerine ikame edilen bakan yardımcılarının da cumhurbaşkanınca Anayasa Mahkemesi üyesi seçilebilmesi; hiçbir demokratik hukuk devletinde olmayan bir şekilde Adalet Bakanı Yardımcısının Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyesi olarak yargıyı yönetecek olması hukukun üstünlüğünü iyice yaralıyor. 

AKP iktidarında millet irâdesinin temsilcisi TBMM adına kamu harcamalarının yerindeliğini denetleyen Sayıştay’ın denetçi raporlarının Meclis’e gelmesi engellenirken, bu kez Danıştay’ın Cumhurbaşkanlığı tarafından gönderilen işler hakkında görüş bildirmesi hükmünün kanundan çıkarılması yasama ve yargının yürütmeyi denetleme mekanizmasını bütünüyle yok ediyor. 

Belediyenin kurulmasında Danıştay’ın görüşünün alınmasına son verilirken, İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndaki değişiklikle idari mahkemelerin yürütme görevini kısıtlayacak karar veremeyeceği kuralının getirilmesi hükmüyle daha baştan idari yargının eli kolu bağlanıyor.

İcrada bütün yetki cumhurbaşkanına verilirken, cumhurbaşkanı kararnâmeleriyle hukuksuz görevden alınan kamu görevlilerinin idari yargıda haklarını aramalarının önü peşinen kapatılıyor. 

Yine AKP iktidarının 2010’da alây-ı vâlâ ile kurduğu Kamu Düzeni ve Güvenlik Müsteşarlığı’nın lağvedilerek, bir yandan “cumhurbaşkanı kararıyla silâh edinmelerine izin verilen kişilere silâh satılması yetkisi Milli Savunma Bakanlığı’na verilirken, diğer yandan KHK’larla “valilerce de halka silâh bulundurma ve taşıma izninin verilmesi”, sivillere yıllık 200 adet mermi kullanma hakkının 1000 adete çıkarılması, bireysel silâhlanmanın bizzat devlet eliyle teşviki “yeni sistem”in bir diğer garabeti.

BÜTÜN YETKİ, “YED-İ İKTİDARI HAZRET-İ PADİŞAHİDEDİR”

Bunlarla da kalınmıyor; daha önce cumhurbaşkanına Meclis başkanı vekâlet ederken, “yeni sistem”de halkın seçmediği atanmış cumhurbaşkanı yardımcıları vekâletle bütün yetkilerini kullanabiliyor; mesela cumhurbaşkanı gibi televizyonlara yayın yasağı getirebiliyor. 

Esasen, cumhurbaşkanının atanmış yardımcılarının tek başına 600 milletvekillik Meclis’i feshetmesi, Meclis’in denetim işlevinin başında gelen güvenoyu, gensoru, sözlü soru önergesinin kaldırılması, demokratik sistemlerin temelinde yer alan asıl yasama yetkisinin en önemlisi olan bütçe yapması yetkilerinin yok edilmesi; “tek kişilik mutlak otoriter sistem”in mâhiyetini ele veriyor. 

Özetle, “yeni sistem”de yeniden 108 sene önceki “Heyet-i Mebusânın feshi münhasıran (tek başına) yed-i iktidarı hazret-i padişahidedir” maddesindeki garabete dönülüyor.

Bundandır ki Türkiye, OHAL’ın kararnâmelerle devam ettirilmeye çalışıldığı, devletin kanunsuz “yapılandırılmak” istendiği, yürütme, yasama ve yargı erklerine “tek kişi”nin hükmedeceği, Meclis’in yasama ve denetiminin büyük ölçüde devre dışına itildiği, ne kadar süreceği akıbeti belirsiz bir meçhule sürükleniyor. 

Okunma Sayısı: 7536
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı