Okulların, hastanelerin, kamu binalarının ve hatta camilerin iktidar partisi propagandasında istimal edilmesi. Yayınlarında tarafsız olması gereken “kamu kanalı” TRT de bunlardan biri.

Bilindiği gibi özel televizyonların siyasi partiler arasında eşit yayın yapmasını öngören yasanın kaldırılmasıyla ekranda günde saatlerce “cumhur ittifakı” partilerinin propagandası yapılıyor. Muhalefet adaylarının konuşmaları kesilerek, Cumhurbaşkanı’nın, Bahçeli’nin mitingleri, seçim konuşmaları kesintisiz canlı yayında veriliyor. 

Keza halkın vergileriyle yayın yapan TRT kanallarında da durum aynı.  Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırmada, Şubat ayında TRT Haber’de “cumhur ittifakı” partisi AKP’ye 49 saat 58 dakika 12 saniye, MHP’ye 3 saat 32 dakika 26 saniye ‘lehte’ iktidar propagandası yapılırken, CHP’ye 5 saat 47 dakika, İyi Parti’ye ise sadece 55 dakika yer verildiği belirtilmişti..

En son Uluslararası Şeffaflık  Derneği’nin bu konudaki çalışmasını açıklayan Başkan Oya Özarslan’ın tesbitiyle, “1 Mart ile 13 Mart tarihleri arasında bir tek TRT 1’de AKP’ye 49 dakika, CHP’ye 24  dakika (yüzde 24)  yer ayrıldı. CHP’ye ayrılan yüzde 24’ün yüzde 10’u da karalama, küçültme ve olduğundan daha zayıf  gösterme gibi olumsuz içerikler yayınlanmış.” 

Yine aynı tarihler arasında TRT Haber’deki sadece 127 dakikalık izlemede yüzde 59’u AKP’ye, yüzde 28’i CHP’ye, yüzde 7’si MHP’ye, yüzde 4’ü İyi Parti’ye ayrılmışken geri kalan Meclis içi ve dışı DP, SP, HDP’ye ya hiç yer verilmemiş ya da aleyhte yayın yapılmış.

Özetle, kamu yayıncılığı yapan ve bütün siyasî partilere eşit davranması zorunlu olan “kamu kanalı” TRT iktidar partisinin “borazanı” haline getirilmiş. TRT kanallarında, Anayasaya, yasalara ve kanunundaki “yayınların ‘siyasî partiler ve demokratik gruplarla ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamayacağı” kuralı çiğneniyor. Ve TRT’yi de denetlemekle görevli RTÜK, “devlet kanalları”nın bu garip “taraflılığı”na sessiz kalıyor.

Garabet içinde garabet…

***

Çarpıcı çifte standart

Mâlum seçim meydanlarında İyi Parti Genel Başkanı Akşener hakkında suç duyurusunda bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı,“Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesâplaşacağız. Onun hesâbı ağır olacak. Bak birileri cezâevlerinde süre dolduruyor, aynı sen de düşebilirsin” diye hapisle tehdit etmişti.

Buna karşı Erdoğan’a Twitter’dan “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır. Hak söze uydum diye, tehdit mi ediyorsun? Ben 28 Şubat’ın tanklı-tüfekli paşalarından korkmadım; zamanında onlardan korkanlardan șimdi niye korkayım? Hodri meydan!” restini çeken Akşener, meydanlarda “Senden korkan senin gibi olsun!” diye cevap vermişti. 

Ancak Cumhurbaşkanı’nın kalabalıklar önünde açıkça tehdit ve şantaj savurmasına bigâne kalınıp hiçbir soruşturma açılmazken, anamuhalefet partisi Grup Başkanvekili Engin Altay’ın bir televizyon programında “O kararsızların yüzde 80’i, kesinlikle ‘cumhur ittifakı’ diye adlandırılan kambur ittifakının adaylarına oy vermeyecekler. Başka partilere de verebilirler… Ama millet bir korku iklimi içerisinde. Çok korkutursanız ne yapar, 31 Mart’ta hücreye girince kimse görmüyor; bir Allah bir kendisi; basacak (mührü); intikamını öyle alacak. Aklıyla alay edildiğini düşünen vatandaşlarımız Erdoğan’dan ve Bahçeli’den, ‘bay dumur’ ve ‘bay kambur’dan hücrede bunun hesâbını soracak, benim aklımla alay etme, diyecek” sözlerinden dolayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı derhal soruşturma başlatmış. 

Bu durum, “hapishane” tehdidi görmezden gelinirken, resmi tutanaklarda “oy verme kabini” olarak tanımlanan “hücre” kelimesinin “yandaş basının çarpıtmaları”yla soruşturulması, yargının ne denli siyasetin-yürütmenin güdümüne geçtiğini ele verirken, Altay’ın yakınmalı açıklaması dikkat çekici:

“Anayasa’nın ‘suçluluğu mahkeme kararı ile tesbit edilinceye kadar kimse suçlu sayılamaz’ hükmüne rağmen, istihbarat fişlemeleriyle insanları terörist ilân etmeye kalkan, hukuksuz-ahlâksız fişleme belgelerini basına servis eden, vatandaşların devletin koruması altında olması gereken kişisel verilerini, birkaç oy fazla alabilmek için yandaş basın aracılığıyla ortaya saçanlar hakkında hiçbir adım atmayan yargının, yandaş basın ve trollerin operasyonu üzerine harekete geçmesi, adâlet sisteminin geldiği nokta açısından da ibretliktir. Bu kadarına da pes. Her şey milletimizin gözü önünde yaşanıyor. Milletimiz, tüm bunları değerlendirecek ve 31 Mart’ta kokuşmuş düzene gereken dersi sandıkta verecektir.” 

***

“Kenarda köşede kalmış bir ilçe”

Cumhurbaşkanı, muhalefet belediye başkanı adaylarını, özellikle “millet ittifakı”nın İstanbul ve Ankara adaylarını kastederek, “Kenarda köşede kalmış bir ilçenin belediye başkanını aday yaptılar” diyor. 

Oysa şimdiki atanmış Ankara Belediye Başkanı ile önceki AKP’li belediye başkanı da “kenarda köşede kalmış bir ilçe”nin belediye başkanı idi. “Cumhur ittifakı”nın İstanbul adayı, başbakanlık, Meclis başkanlığı yaptı ama “küçük bir ilçenin belediye başkanlığı”nı da yapmamıştı. En çarpıcısı da, kendisi İstanbul’a belediye başkanı olurken bir gün bir ilçede dahi başkanlık yapmış değildi. 

Sormak lâzım; hiç başkanlık yapmamış biri mi, yoksa daha önce “kenarda köşede kalmış bir küçük ilçe”de de olsa başkanlık yapmış” ve başarılı olmuş biri mi belediye başkanlığına daha ehil?