"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dekore edilmiş bir hapishane

Davut ŞAHİN
06 Ekim 2015, Salı
Yabancı kanallarda “White House” diye bir dizi yer alır. Türkçe karşılığı “Beyaz Ev”dir.

ABD’ye başkan olacak kişinin nasıl da entrika içinde ‘Başkan’ olduğunu anlatan bir özeleştiri dizisidir bu. Detaylarına girmiyorum. Çünkü anlatmak istediğim konu başka.

Biliyorsunuz, gazetemizde manşetini gördünüz, minik Muhammed ABD Başkanı olacağını ve bütün insanların inancına saygılı olacağını söylemiş. 

ABD’liler daha küçük yaşta hedefini belirler... Bizde çocuklar meslek olarak “doktor, mühendis veya mimar” olacaklarını söylerken, aslında gerçekte ebeveynlerinin olmak istedikleri makamı dile getirir.

Sahiden, bizim çocuklar neden “Bakan”, “Başbakan” veya “Cumhurbaşkanı” olmak istediklerini söylemez?

Böyle bir yasaklama mı var? Yani çocukların hayallerini bile öyle kısır döngü haline getirmişiz ki, korkularından bu ülkeyi yönetmeyi hayal bile edemiyor.

*

Bir kere, bu ülkeyi küçük yaşta yönetmeye talip olanlar “demokrasi”den emin olmalılar. Bu ülkede kimsenin siyasi geleceği yok. Belirsiz. Bu ülkede bir başbakan asan, 3 darbe bir muhtıra ve bir de “süreç” yaşamış ülkede “demokrasi”den sözetmek mümkün mü? 

Hâlâ “darbe mahsülü” bir anayasayla yönetiliyoruz mesela!

*

Sosyal medyada dolaşan bir yazı ilgimi çekti. Amerikan bülteni kaynaklı yazıda, Beyaz Saray’da -daha doğrusu- Beyaz Ev’de Başkanların nasıl bir hayat geçirdiğini anlatıyor…

Yazıya bakalım:

“1981 yılında yemin ederek ABD Başkanlığına göreve başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar. Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır. Sadece yemekler de değil… Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir. Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir. Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık ânını. Aslında, ABD kamuoyunun büyük çoğunluğu da pek bilmiyordu. ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi ve birinci Obama döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının Haziran ayındaki tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı. Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı. Borç batağından, Bill Clinton’ın art arda yayınlanan kitaplarının, ücretli konuşmalarının gelirleriyle düzlüğe çıkacaklardı. Son borçlarını da 2004 yılında ödeyerek borçlarını temizleyeceklerdi.”

Peki bu nasıl oluyor?

Şöyle: ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki her şey maaşlarından kesilir. Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve şahsi misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır. Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder. Geri kalan şahsi mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir. Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır. Kaybolan düğmesinin yerine alınacak yenisinin de, ayakkabılarının boya ve cilasının da… Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder. Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.

Neden?

Çünkü, ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir. 

Atlayarak okuyor ve bitiriyorum:

“Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir. Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi. Ronald Reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır. Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’ olarak niteleyecekti. Bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. Mülk sahibi Amerikan halkı ve demokrasisidir. Bu gerçeği, bir hizmetçisi, Baba George Bush’un eşi Barbara Bush’a şöyle söyler bir gün: ‘Buraya her dört yılda bir başkanlar gelir gider… Biz kalıcıyız’.” (amerikanbülteni.com)

Okunma Sayısı: 1395
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Tekin ŞAHİN

    6.10.2015 23:22:30

    Tam da "Ne harika bir demokrasi dersi vermişsiniz " diyecekken hâlâ bile demokrasiyi anlamayanları görünce, eyvah dedim içimden. İngiltere ve geriye kalan on bir Avrupa ülkesinde cumhuriyet yok ama demokrasi var. Yani demokratik krallık. Yani meşrutiyet. Tıpkı Osmanlı Devleti'nin 1876 dan beri uygulamaya koyduğu gibi. Türkiye, gerçek anlamda demokratik cumhuriyet olmayı başarabilseydi nur-un alanur diyecektik ama ...

  • mechul

    6.10.2015 19:26:48

    Cumhurbaşkanı Belçikaya gitti orada hala krallık var.Aslında 12 avrupa ülkesi hala krallıkla yönetiliyor.Örnek Andorra Belçika,danimarka,liechtenstein,Lüksemburg,monaco, hollanda,norveç,ispanya,isveç,İngiltere,vatikan.Monarşi ile yönetilen ülkelerde bile bizden daha fazla zenginlik ve özgürlük vardır.Öyleyse neden Türkiye'ye ve ortadoğu'ya demokrasi ve cumhuriyet dayatılır.Çünki başka ülkelerin müdahalesi kolaydır Tek adam (kral-padişah-başkan)sisteminde müdahale daha zordur.Bizde övünelim halifeliği padişahlığı kaldırdık diye.Başkanlık sistemi kafama yatmaya başladı teşekkürler.

  • Toygar

    6.10.2015 16:53:36

    Bu yönüyle bilmiyordum. Müthiş bir demokrasi göstergesi. Bizdekilere oranlayınca "3. dünya ülkesi miyiz" diye düşünmeye başladım. Sanırım 4.sü yoktu galiba!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı