Siz bu yazıyı okurken, biz muhtemelen Tokat Kitap Fuarı’nda okurlarla buluşup kitap imzalıyor olacağız.
Tokat Belediyesi’nin öncülüğünde gerçekleşen Kitap Fuarı, Cumhuriyet Meydanı’nda özel yapılmış çadırda gerçekleşiyor. Can Kardeş Yayınları olarak biz de yerimizi aldık.
Daha önce; Sultanbeyli, Sancaktepe, Ataşehir, Eskişehir, Kahramanmaraş’a gitmiştik. Bu sefer durağımız Tokat oldu.
Rabbim nasip ederse daha başka fuarlar da var… Hele ki, önümüzde TÜYAP gibi bir organizasyon varsa…
Fuarların son dönemde artan ilgiyle karşılanması sevindirici ve okur-yazar buluşmaları için birebir fırsat olan bu organizasyonlar önemsenmeli.
Her ne kadar bazı organizatörler bazı yayınevlerini kayırıyor olsa da, okur ne yapıp edip yazarını buluyor.
YAZAR DA BİR İNSAN!
Bu fuarların en çok söyleşi kısımlarını seviyorum. Bizim dönemimizde bırakın kitap almayı, yazarla buluşmak hayal ötesi bir ütopyaydı.
Şimdi yazarlar okurlarla buluşup dertleşiyor, en azından bir okur-yazar köprüsü kuruluyor. Hatta minik bir okurumuzun bize dokunup arkadaşına yarı-şaka yarı-ciddî şöyle söylediğini duydum, “Bu da bizim gibi insanmış.”
Geçmişte bazı yazar geçinenler okurlarına karşı hayli mesafeliydi. Ulaşılmaz olmak, dokunulur olmak niteliksiz bir kavram gibi hissedilirdi kendince.
Zaten “popüler yazar” egosu tavan yapmış yazardır… Ki, onlar okurlarından farklı bir ilgi, coşku ve alkış bekler. İsterler ki, fuara girdiğinde kırmızı halılar serilsin, çiçeklerle karşılansın ve alkışlarla kitap imzalasın. Böyle bir şey yok… Okur senden memnun ise, gerisi lâf u güzaftır.
PARMAK SALLAYAN DEĞİL, DÜŞÜNCEYİ PAYLAŞAN YAZAR OLMAK
Dünya değişti, değişmeye devam ediyor. Bugünün şair, romancı, hikâyeci yazarların her birinin ayrı ayrı okurları var. Aslında her yazarın veya şairin mutlaka söyleyecek bir sözü vardır. Bu ister köşe yazarı olsun, ister romancı, ister masal yazarı… Okur hissesini alır ve bir şekilde ona ilham kaynağı olur.
Ben şahsen yazarların, okuruna parmak sallayarak, bir fikri empoze etmesinden çok, kendi düşüncelerini okurla paylaşan, dünyasını ona açan türünü severim. Okuru “edilgen” görüp, akıl veren ve her türlü talimatı madde madde sıralayarak okuruna dayatan yazar taifesi aslında gizliden “ego” taşıyor demektir.
Her başarılı yazarın arkasında okuru vardır. Hatta yazarın en büyük başarısı, çeşitli düşünce anlayışına sahip okurunun elinden tutuyor olabilmesi, okurlarıyla sağlıklı iletişim kurabilmesidir.
YAZAR DÂVÂ ADAMI OLMALI
Tabiî ki yazarın bir fikri, savunduğu bir dâvâsı olmalı. Düşüncelerini bir sevda haline getirmeli. Heyecanı ve hayalleri olmalı.
İnandığı hak ve hakikatleri başkalarıyla paylaşmalı… Dâvâ şuuruna sahip olmalı, kalemiyle makam, şan ve şöhret için değil, milletin düşüncelerine tercüman olmalı, hak ve hakikati haykırmalı.
*
Biz eli kalem tutanlar “sözün manaya hizmet etmesi” gerektiğine inananlardanız. Yani, Bediüzzaman Hazretleri’nin işaret buyurduğu gibi, muhtevayı yani manayı önceliyor, sözün manaya hizmet etmesi gereği üzerinde duruyoruz.
Son sözümüz yine Asrın Bedii’sinden:
“Lâfızperestlik, nasıl bir hastalıktır, öyle de sûretperestlik ve üslûpperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik şimdi filcümle ileride ifrat ile tam bir hastalık ve mânâyı kendine feda edecek derecede bir maraz olacaktır.” (Köprü, 2000)