"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Altın kelepçe

24 Nisan 2018, Salı 09:00
Bir sevdadır GAP - 3

Anadolu’da Roma eserlerine baktığınız zaman, gerçek inşaat ve su mühendisliğini görürsünüz. Ben şaşarım. Roma’nın vadiden vadiye su aktarmak için açtığı tüneller ve yaptığı akiditler, Türkiye’nin en ücra köşelerinde dahi, bugün medeniyet tarihine, mühendisliğin felsefesine ve geçmişine meraklı olanları hayrette bırakacak kadar düzgündür. Demek ki, insanoğlu bundan bin sene evvel de, iki bin sene evvel de akıllıymış ve bunların pek çok güzel numuneleri vardır. Bunlardan bir tanesi Karacasu mıntıkasındaki Eğre Tüneli’dir. Bir tanesi Isparta’nın üzerinde küçük bir gölcüğü delip şehre su indiren tüneldir. Kaygan kumdan çıkmıştır. Fevkalâde şâyan-ı dikkattir. Bunların pek çoklarını saymak mümkün.

İŞTE MÜHENDİSLİK HESABI!

Oralara kadar gittiğimize göre, Güneydoğuya gelemeyeceğiz diye bir endişeye kapılmayın. Şimdi oraya dönüyoruz. Türkiye’nin 779 bin kilometrekare sahası var. Bu sahanın üstüne 652 mm yağmur yağıyor. Yani bütün Türkiye’yi aldığınız zaman, vasatîsi 652 mm. Bu 652 mm yağmuru Türkiye’nin sahasıyla çarparsanız, Tür- kiye’nin üstüne 508 milyar metreküp su düşüyor. Bu suyun bir kısmıyla nebatlar sulanıyor; bir kısmı buharlaşıyor; bir kısmı yerin dibine gidiyor; bir kısmı da pınarlar, ırmaklar, dereler, nehirler olup denize gidiyor. Denize giden suyun miktarı 185,6 milyar metreküptür. Bu hesaplar devletin belgelerinde olan resmî hesaplardır. Şimdiki en son bilgilerdir. 186 milyar metreküp su var ve Türkiye’nin ekili kullanılabilir arazisi 279 milyon dekar, bütün Türkiye sahasının takriben dörtte birine yakını, % 28’i kadarı, bu ekilebilir arazi, kabil-i zer dediğimiz ova, otlak olan arazi. Yamaçlar da bir miktar buna dahildir. Bugün için bu kadar, yarınki teknolojinin ne getireceğini bilmiyoruz. Bu 279 milyon dönüm Türkiye arazisinin 30 milyon dönümü sulanmaktadır. 85-86 milyon dönümü sulanabilir. Devletin suladığı şebekeler, halkın suladığı şebekelerle yekûnu 279 milyon dekardan 30 milyon dönümdür.

GAP NE DEMEK?

Şimdi, Güneydoğu Anadolu Projesi’ne geldiğimiz zaman, Güneydoğu Anadolu Projesi’nde Türkiye sathının takriben beşte birini veya altıda birini drene eden iki büyük nehir vardır: Fırat ve Dicle. Fırat üç bin metre yüksekliğindeki dağlardan, Erzurum civarından çıkıyor ve büyük bir kavis yaptıktan sonra geliyor. 300 metrekotuna kadar düşüyor ve Birecik yakınında, Karkamış’da bizim hududumuzu terk edip çöle dalıyor.

Büyük nehirlerin akacak yer bulamadıkları zaman önlerini açmak gibi bir hasletleri var. Eğer çöle dalıp kaybolmazlarsa mutlaka ummana erişeceklerdir. Aslında nehirler yaşayan bir bilmecedir. Ne gün, ne yapacağı, nasıl hareket edeceği, ne vereceği, ne alacağı belli olmaz. 

Türkiye’nin bugünkü mühendisleri, teknisyenleri, kalkınma meseleleriyle uğraşan değerli mensupları, değerli vatandaşlarımız, değerli arkadaşlarımız nehirlerin meydana getirdiği felâketleri önlemek, verecekleri saadetlerden Türkiye’yi yararlandırmak göreviyle karşı karşıyadırlar. Mühendis bu nehirlere altın kelepçe vurmak mecburiyetindedir. Bütün bunların mak- sadı ışık çıkarmaktır, toprağı sulayıp bereket çıkarmaktır, yiyecek çıkarmaktır, elyaf çıkarmaktır, giyecek çıkarmaktır. İnsanların karnı tok, sırtı pek olması için bunu yapmaktır. İş imkânları çıkarmaktır. Tabiatı korumaktır. Ülkeyi güzelleştirmektir ve netice itibarıyla dünyayı ve kaynakları tahrip değil, bu kaynaklardan refah, mutluluk çıkararak bu kaynakları aynı zamanda korumaktır.

Fırat Nehri denizlere akan 186 milyar metreküp suyun 32 milyara yakınını Suriye hududunda Suriye’ye, çöle doğru taşır ve Basra Körfezi’nde denize ulaşır. Dicle Nehri yine, Türkiye’nin 186 milyar metreküp suyunun 25 milyarını Irak’a taşır ve oradan da Basra Körfezi’ne dökülür. Böylece 186 milyar metreküp suyun takriben 56 milyarı Türkiye içinde kullanılmadan, Basra Körfezi’ne gitmektedir. Bu, % 31’dir. Türkiye sathına yağan yağmurların, denizlere giden kısmının % 31’idir. Çok büyük bir kaynaktır.

SUYU TUTMAK

Bununla ne yapalım? Bunu düşünürken, önümüze bir planlama meselesi geliyor. Evvelâ bir araştırma meselesi. Kaynak nedir? Bu nehir ne kadar su geçirir? Bu su aylara ve yıllara göre nasıl değişir? Bu suyu tutmak, bir yerlere götürmek mümkün müdür? Ve böyle bir şey yapıldığı takdirde, ekonomik bakımdan yapılacak yatırım, elde edilecek faydaya değer mi? Buna, bu planlama öncesine biz, “bilgi toplama safhası” deriz. “Araştırma safhası” deriz. “Etüd safhası” deriz. Mühendislik lisanındaki ismi budur. Bu bilgiler iyi toparlanmalıdır. Bu bilgiler iyi toparlanmazsa, planlama safhasında yorulmalarla karşı karşıya kalırız.

Proje safhası ise, üçüncü safhadır. Anglosaksonların “over desing, under desing” dedikleri. Tesisi yapılması lâzım gelenden büyük veya yapılması lâzım gelenden küçük yaparız. Halbuki kaynakların kullanılması ekonomisinde en önemli mesele, maksimum faydayı sağlamaktadır. Burada alacağınız maksimumu alınız. Ve bu tek bir tesisle olmayacaktır. Birçok tesisle olacaktır. Bu birçok tesisi öyle ahenkleştiriniz ki, bunun tümünden maksimumu alınız. Maksimum hedeftir. En iyi kullanış demektir. Bu maksimumu almak kâfi değil, dağıtmak da lâzım gelecektir. Eğer olması lâzım gelenden küçük tesis yaparsanız, dar elbiseye benzer. İçine giremezsiniz. Ama kaynağınızı tahrip edersiniz. Birşeyler alırsınız, ama olması lâzım gelen kadar almazsınız. Eğer lüzumundan büyük yaparsanız, o zaman da boş yere oraya âtıl para yatırmış olursunuz. Halbuki o para size, memleketin başka bir şeyine lâzımdır. Emek yatırmış olursunuz, malzeme yatırmış olursunuz. Meselâ, 100 metre yüksekliğinde bir baraj yapmak suretiyle maksimumu elde etmek mümkün iken, 80 yaparsanız küçük yapmış olursunuz. 120 yaparsanız büyük yapmış olursunuz. Binaenaleyh, projecinin emin olması lâzımdır ki, yaptığı proje doğrudur. Yani, maksimumu elde edecek şekilde yapılmıştır. Projecinin emin olması lâzımdır ki, bu proje yapılabilir, yani inşa edilebilir. Buna “kabil-i inşalık şartı” derdik. Bunun adına bugün siz “teknik fizibilite” diyorsunuz. Yapılabilirlik hadisesi. Genç mühendis arkadaşlarım için söylüyorum. İnşa edilebilirlik, tamamen mühendislik işidir. Bunun içine jeoloji gelecektir, sondaj girecektir, her türlü diğer fen hizmetleri girecektir.

TÜRKİYE İÇİN 1949’LARDAN BERİ ÇALIŞIYORUZ

Türkiye’nin kalkınma projelerinde 1949’lardan beri çalışıyoruz. Bizden, 15-20 sene önceden beri çalışan değerli ağabeylerimiz var. Daha öncesinden beri çalışan ağabeylerimiz de var. Bir merhale geçirip geliyoruz. Evvelâ münferid projeler ki, 1923 sonrasında pek çok yapacak işi olan Türkiye, su kaynaklarına Cellât Gölü bataklığını kurutmakla eğilmiştir. Çünkü, Cellât Gölü civarındaki köylerde, kasabalarda oturmak mümkün olmadığı gibi, Cellât Gölünün sivrisinekleri oradan geçen trenlerdeki insanları dahi hasta etmeye yetiyordu. Bu, suyun sebep olduğu hadiselerden kurtulma hadisesidir. Cellât Gölü kurudur. Bugün Cellât Gölü’nün nerede olduğunu bilen dahi yoktur. Yerinde bugün, Türkiye’nin en güzel pamukları veya çeşitli ürünler yetişiyor. İşte o nimettir. O tarafa dönmüştür. Sonra akarsuların üzerine regülatörler yaparak, yazın bu sulardan faydalanma imkânları aranır. Demirköprü Barajı dediğimiz, Salihli’ye takriben 20-22 km mesafedeki tesisin altında bir Adalar Regülatörü vardır. Bu regülatörde yazın su 500 litreye iner. Ahali pamuk tarlalarını sulamak için birbiriyle dövüşür. Kışın ise, sel olur. Adalar’dan Salihli mıntıkalarından ta Horozköy’e kadar olan bütün bu ova dolar. O Horozköy, Muratlı mıntıkalarındaki Emriâlem Boğazı şişenin ağzı gibi çalışır ve boşaltmaz gelen suyu. Ovalar, köyler suyun altında kalır.

İdareciler, halk koşuşur, insanlar hayatlarını kurtarmak için ağaçların üstüne çıkar. Bu seylâptır, fezeyandır, seldir, bataklıktır, susuzluktur. 

Bunlar suyun, anlatmaya çalıştığım su bilmecesinin, nehir bilmecesinin bir tarafıdır. Bugün gidin bakın, aynı Adalar Regülatöründen Emriâlem Boğazı’na kadar olan ovalarda adam boyu pamuk göreceksiniz. Artık o ıztırapların hiçbirisi yoktur. Onlar unutulmuştur. Refah ve saadet hâsıl olmuştur.

 DEVAM EDECEK

Etiketler: gap
Okunma Sayısı: 3003
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı