"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asayişi bozucu adımlardan uzak durulmalı

21 Kasım 2018, Çarşamba
Dinî cemaatlerin dikkat etmeleri gereken bazı kurallar vardır. Bunlardan birisi; dinî cemaatlerin asayişi bozucu eylemlerden uzak durmalarıdır. Pratik anlamıyla dinî cemaatler demokratik düzeni muhafaza etmelidirler.

DİZİ: RAMAZAN LEVENT

İttihad-ı Muhammedî (asm) ile ilgili kuruntulardan biri, cemiyete dahil olmayanların telâşa düştüğü iddiasıdır. Bediüzzaman buna cevap verirken tanım gereği, mü’min olan herkesin İttihad-ı Muhammedi’ye (asm) dahil olduğunu ifade eder.

Aynı cevapta “bu mübarek heyetin yüzde doksan dokuz himmeti siyaset değildir. Siyasetin gayrı olan hüsn-i ahlâk ve istikamet ve saire gibi makasıd-ı meşrûaya masruftur. Zira bu vazifeye müteveccih olan cemiyetler pek az ve kıymet ve ehemmiyeti ise pek çoktur. Ancak yüzde biri, siyasîyyunu irşad tarıkıyla siyasete taalluk edecektir. Kılıçları berahin-i kat’iyedir” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 70) demektedir. Bu ifadelere göre dinî cemaatler asıl olarak şeriatın yüzde doksan dokuzu olan ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete (Divan-ı Harb-i Örfi, 7. Cinayet) yönelik olarak çaba sarf etmelidir. Şeriatın yüzde biri siyasetle ilgilidir. Cemaatler siyasetin o kısmı için siyasîleri irşad ederek siyasetle ilgilenirler. Yani cemaatlerin asıl amaçları siyaset olmamalıdır. Siyasetle ilgileri onlara şeriata hizmet etmeleri gerektiğini hatırlatmak olmalıdır. Kılıçlarının berahin-i katıa olması ise birbirlerine veya kendileri dışındakilere karşı kuvvet kullanmamaları, bunun yerine delil ve bürhanların kuvveti ile kendilerini savunmalarını ifade eder.

Diğer bir vehme cevap verirken (7. Vehim) “Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şart ile umumunu tebrik ve onlarla İttihad ederiz. 

Birinci şart: Hürriyet-i Şer’iyeyi ve asayişi ve Meşrûtiyet-i Meşrûayı muhafaza etmektir. (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 94). 

İkinci şart: muhabbet üzerinde hareket etmek ve başka Cemiyet-i İslâmiyeye (cemaat-ı İslâmiye manasında) leke sürmekle kendine kıymet vermeye çalışmamak. Birinde hata bulunsa müftü-i ümmet olan cemiyet-i ulemanın efkâr-ı umumiyelerine havale etmek, hem de cemiyetin kuvvetiyle hâkim ve mütehakkim olmamaktır. Zira tahakkümat-ı siyasîyenin lezzetiyle herkes sermest oluyor, vazgeçmek istemiyor.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Neşriyat, s. 94)

Bu ifadelere göre dinî cemaatlerin dikkat etmeleri gereken bazı kurallar vardır. Bunlardan birisi; dinî cemaatlerin asayişi bozucu eylemlerden uzak durmalarıdır. Pratik anlamıyla dinî cemaatler demokratik düzeni muhafaza etmelidirler.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir kural, cemaatlerin kendi hizmet metotlarına göre hizmetlerini yapmaları, başka cemaatleri lekeleyerek kendilerine kıymet vermeye çalışmamalarıdır. 

Bir cemaatin hizmet tarzında bir hata olsa bunun dile getirilmesini yetkili ilim ehline bırakmalıdır. Önemini günümüzde daha iyi anlayacağımız diğer bir konu; her cemaatin, elindeki siyasî veya siyaset dışı imkânları kullanarak başka cemaatlere baskı yapmaktan uzak durmasıdır. Buna dikkat edilmezse cemaatlerde siyasallaşma eğilimi baş gösterebilir.

Bediüzzaman, dinî cemaatler bu üç kurala uyarlarsa ‘onlarla ittihad ederiz’ demektedir. Fakat Bediüzzaman’ın 7. Vehimde ifade ettiği gibi bu ittihad herkesin aynı meslek ve meşrepte olması, yani aynı cemaatte olması demek değildir. Bediüzzaman’a göre ittihad meslek ve meşrepte değil maksatta olmalıdır. Zira meslek ve meşrepte birlik yani; bütün İslâmî gurupların bir tek cemaat olarak hizmet etmeleri, hem mümkün değildir, hem de caiz değildir. Bütün cemaatlerin birleşmeleri gereken ortak maksad, hangi yolla olursa olsun, İlâ-i Kelimetullah; yani İslâmiyet’e hizmettir. (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 94)

Başka bir Vehim’de diğer cemiyetlerde gizli teşebbüs olduğu halde İttihad-ı Muhammedi’nin (asm) açıktan teşebbüsüne neden lüzum görüldüğü sorulmaktadır. Cevapta Bediüzzaman İslâmiyet’in aşikâre olduğunu, gizlemenin hile ve şüpheyi dâvet ettiğini, hile ve şüpheden münezzeh olan hakikatin de gizlilik perdesi altında saklanmaya muhtaç olmadığını ifade etmiştir. ‘Hem de bu zamanda hile terk-i hile ve doğruluktur.’ (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, s. 96) Bu değerlendirmelere göre İslâmî cemaatler dışarıdan bakılınca, hile yaptıkları şüphesi veren şeylerden ve bilhassa düşüncelerini, hedeflerini ve faaliyetlerini gizlemekten uzak durmalıdırlar.

Bu ölçülere göre dinî cemaatlerin dikkat etmeleri gereken temel bazı kurallar şöyle özetlenebilir: 

Dinî cemaatler şeriatın yüzde doksan dokuzunu teşkil eden ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilet ile meşgul olmalıdır. Şeriatın siyasete müteallik yüzde birine dair hizmet, siyasîleri yönlendirme yoluyla olmalıdır. Bu kısmın fiilî icrasını yapma teşebbüsü olmamalıdır. Yani dinî cemaatler iktidar olma çabasıyla hareket eden siyasî cereyanlar gibi hareket etmemelidirler.

Dinî cemaatler kendilerini savunmada kuvvet kullanmamalıdırlar. Bunun yerine delil ve bürhan gösterme yoluyla yani ikna metodu ile hareket etmelidirler.

Dinî cemaatler demokratik düzeni (Meşrûtiyet-i meşrûa) ve hürriyet-i şer’iye ve asayişi muhafaza etmelidirler. Darbe, ihtilâl vb. girişimlerden uzak durmalı ve bunları yapmaya teşebbüs edenlere de muhalefet etmelidirler.

Dinî cemaatler kendi hizmet metoduna muhabbet etmeli, başka cemaatleri lekeleyerek kendi cemaatine kıymet vermeye çalışmamalıdır. 

Dinî cemaatler maksatta ittihad etmelidir. Meslek ve meşrepte ittihad mümkün değildir. Yani farklı cemaatlerin olması Müslümanların parça parça oldukları anlamına gelmez.‘ İslâmiyet’e hizmet’ maksadında İttihad olması yeterlidir.

Dinî cemaatler hile ve şüpheyi dâvet eden; kimliğini, meslek ve meşrebini, amaçlarını ve faaliyetlerini gizlemek gibi tutumlardan uzak durmalıdırlar.

Dinî cemaatler sahip oldukları (maddî veya siyasî olabilir) imkânlar ile başka cemaatlere baskı kurmaya çalışmamalıdırlar.

Hilâfet Kurumu ve Din-Devlet ilişkileri

Bediüzzaman’a göre Hz. Ebubekir ve raşid halifelerin hem halife hem de reis-i cumhur olduklarından yukarıda bahsedildi. Hz. Hasan’ın altı aylık hilâfetiyle bu dönem sona erdi. Bundan sonraki hilâfet muhteva olarak saltanat isim olarak hilâfettir. Hz. Muaviye’ye (ra) kadar olan idare doğrudan doğruya Peygamberin (asm) usûlü üzere devam etti. Ondan sonra bu usûl değişti. Bu sebeple ilk dört halife için Veraset-i Nübüvvet yani peygamber olmaksızın Peygamberin usûlünü / mirasını aynen devam ettirme misyonunu taşıdıkları söylenmiştir. Bunun diğer bir ifadesi ‘Tesis-i Ahkâm-ı Risalet’tir. Diğer bir ifade ile Peygamberin (asm) getirdiği hükümlerin uygulanmasını müesseseleştirme ve sistemli hale getirme misyonu ifa edilmiştir. (Dördüncü Lem’a, Dördüncü Nükte)

Peygamberimizin (asm) bahsettiği otuz yıl süren hilâfetin en önemli özelliği ahkâm-ı dini, hakaik-i İslâmiyeyi ve ahireti esas kabul etmesidir. (Mektubat, s. 58) Böyle bir hilâfetin en ehemmiyetli vazifesi neşr-i hakaik-i imaniyedir. (Emirdağ Lâhikası, s. 65) Bu vazifenin içtimaî tezahürü ise adalet-i hakikiyedir. Neşr-i Hakaik-i İmaniye Risale-i Nur’un en temel hedefidir.

İçtimaî konularda ise hakikî adalete göre mevzular açıklanır. Bu iki konu Risale-i Nur’un bir açıdan ana umdeleridir. Risale-i Nur’un Hz. Hasan’ın yarım kalan hilâfetini sürdüren beşinci halife olması bu manalarla ilgilidir.

“Hz. Hasan Radiyallahu Anh’ın altı aylık hilâfetiyle tamamlanan (otuz yıllık hilâfet dönemi) adalet-i hakikiyeyi ihya eden hiçbir veliyy-i azim bulunmamış. Evet, adil çok şahıslar gelmişler, adalet-i hakikiyeyi tatbik etmişler. Fakat zaman-ı idarelerine inhisar etmiş, âlem-i İslâm’a teşmil edememişler. Biz Risale-i Nur’a bakıyoruz, görüyoruz ki adalet-i hakikiyeye sarılmış gidiyor ve kanaatimiz kat’idir ki öylece de gidecektir. 

Risale-i Nur adalet-i hakikiye ile bütün dünyayı mesud edebilir bir mahiyettedir. 

Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi o hilâfet-i maneviyenin mazhar-ı hakikisidir.” (Gayr-ı Münteşir Talebe Mektupları)

Devam Edecek

Okunma Sayısı: 2013
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı