"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Az olmamız, başarılı olamayacağımız anlamına gelmez

22 Aralık 2018, Cumartesi
Ecdadının başarılarını sıralayan Namık Kemal Allah rızasını esas alarak büyük bir gayretle çalışan az bir topluluğun ne kadar başarılı işler yaptığını anlatır. Bir aşiretten koca bir devlet çıkaran Osmanlı böyle bir millettir. Biz de o milletin evlâdıyız. Bu sebeple bizim az olmamız başarılı olamayacağımız anlamına gelmez demektedir.

NAMIK KEMAL’İN HÜRRİYET KASİDESİ VE BEDİÜZZAMAN DİZİ-2

***

Hatadan ders almayan, tarihten ibret almayan ve geleceğe yatırım yapmayan, gelecek için çalışmayan insanlar zamanla yok olmaya mahkûmdur. Elindeki imkânları kullanmayan ve daha da geliştirmeyen hiç kimse ilerleyemez. Kim olursa olsun, ister fert, ister cemaat, isterse devlet ancak üretmek için gayret göstererek ilerleyebilirler. Dedikodu ile ve yakınmakla, başkalarını suçlamakla faydalı bir çalışma yapmış olmaz. Bilâkis, bu tavır çalışma şevkini söndürür ve ümitsizliği arttırır. Halbuki ilerlemenin temelinde “Ümit” vardır.

Namık Kemal kendi zamanında olumsuzluklardan yılmayarak elindeki imkânlarla ümitsizliği yenmeye çalıştığı gibi Bediüzzaman da en olumsuz şartlarda en sıkıntılı zamanlarda “Şu istikbal ınkılâbı içinde en yüksek gür sâdâ İslâm’ın sâdâsı olacaktır” diye ehl-i imanı ümitli olmaya ve bunun için gayret etmeye dâvet etmiştir. Hutbe-i Şamiye’de özellikle “Ümit” üzerinde duruyor. Muhakemat’ta ümitsizliği bertaraf edecek cümlelerle eserine giriş yapıyor.

“Durur ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette

Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı re’y-i ümmetten...”

“Milletin  kalbinin birliğinde başarı hükümleri durur; ümmetinin görüş ayrılıklarında rahmet eserleri ortaya çıkar. Başarının şartlarının başında milletin kalbinin aynı amaç için ittihad etmesindedir. Ümmetin ihtilâfını meşrû bir mecraya sevk ederek rahmet eserlerini ortaya çıkarmak mümükündür.”

Namık Kemal, Peygamberimizin (asm) “Ümmetin ihtilâfında rahmet vardır” (Keşfu’l-Hafa, 1: 66.) hadisine işaret eder. Ancak beyitte telmihen yer alan manayı, bunun nasıl olacağını Bediüzzaman gösterir. “Hadisteki ihtilâf müsbet ihtilâftır. Yani, her biri kendi mesleğinin revacına sa’yeder. Başkasının tahrip ve iptaline değil; belki tekmil ve ıslahına çalışır.” (Mektubat, Uhuvvet Risalesi, s. 452.) der. Ama ne var ki bu manaya aykırı olarak davranılmış, Osmanlı’nın yıkılmasına sebep olan ve terakkimizi engelleyen menfî ihtilâflara değer verilmiştir. Yine Bediüzzaman’ın ifadesi ile “Garazkârane, adavetkârâne birbirinin tahribine çalışmaktır. Hadisin nazarında merduttur. Çünkü, birbiri ile uğraşanlar müsbet hareket edemezler.” (Mektubat, 452.)

Bediüzzaman düşmanlarımız “Cehalet, zaruret ve ihtilâftır” der. Namık Kemal de aynı hususlara işaret eder, hastalıklarımızı teşhis eder; ama çareyi Bediüzzaman ortaya koyarak Risale-i Nur Külliyatı’nı kaleme almıştır. 

Cehaleti, ihtilâfı ve fakirliği önlemenin terakki ve tekâmüle başlamanın ve bunu devam ettirmenin temelinde “Meşveret” ile “Telâhuk-u Efkârı” sağlamak, “Meşrûtiyet” ve “Meclis-i Mebusan” ile devleti yönetmek yatmaktadır. Namık Kemal de Bediüzzaman da aynı fikirdedir. Ancak uygulama konusunda Bediüzzaman daha gerçekçi olup çözümü de beraberinde gösterirken Namık Kemal bir manzumenin çerçevesi içinde teoriden öteye geçememiştir.

“Eder tedvîr-i âlem bir mekînin kuvve-i azmi 

Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten...”

“Bir mekinin/yerinde sabit duranın azminin gücü dünyayı devrettirir; metanet ehlinin ayağının  sebatı, fikrinde diretmesi karşısında cihan titrer.”

Akıl ve irade sahibi insan zorlukları aşmasını bilir, baskı ve sıkıntılara boyun eğmez, zulme ve haksızlığa direnir, küçük hesaplar peşinde koşmaz, yüksek ideallere yönelir. Namık Kemâl için, irade sahibi olma ve inisiyatif alma cesaretini gösterme, hayatın gayesi haline gelmektedir.

“Kazâ her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar 

Fütûr etme sakın milletdeki zâ’f u betâetten...”

“Milletin gevşekliğinden ve zayıflığından sakın ümitsizliğe düşme; Kaza, her feyzini, her iyiliğini bir vakit için saklar.”

Fıtratta ve yaratılışta hep iyilik ve kemâl vardır. Fesadı çıkaran insanların kendileridir. Kader insanların elleriyle işledikleri hata ve günahlarının bir kısım acı sonuçlarını onlara tattırarak ders verir. (Rum Suresi, 30:41.) Sonuçta toplumda kültür denen anlayış oluşur. Bu sebeple hayat iniş ve çıkışlarla, başarı ve başarısızlıklarla doludur. Dünyada sıkıntılar da saadetli günler de geçicidir. Belli bir durumun sonsuza dek süreceği düşünülmemeli. İyiye ve kötüye gidişi insan ve toplumun tutumundan kaynaklanır.

“Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyânız kim 

Muhammerdir ser-â-pâ mâyemiz hûn-ı şehâdetten...”

“Biz o Osmanlı boyunun yüce soyundanız ki; mayamız bütünüyle şehadet kanıyla yoğrulmuştur.”

Kişinin ailesinin, kavim ve kabilesinin, milletinin şerefiyle iftihar etmesi ve onlara lâyık olmaya çalışması dinimizde de teşvik edilmiştir. Herkes efendisinin şerefiyle iftihar eder. Yakınlara ve akrabaya iyilik ve ihsanda bulunmak emredilmiştir. (Nahl Sûresi, 16:90.) Ancak dinimiz ecdadın zulüm ve kötülükleri ile övünmeyi, zulümlerine destek olmayı, başka milletleri aşağılamayı ve ezmeyi “Cahiliye adeti” yani, ırkçılık saymış ve kesinlikle yasaklamıştır.

Osmanlıda hürriyetçi akımı destekleyen Mustafa Reşit Paşa ve Midhat Paşa ekolünden gelen Ziya Paşa ve Namık Kemâl, uzun yıllar yönetimde daha tutucu ve baskıcı bir siyaset takip eden Âli ve Fuat Paşalar ile geçinememişlerdir. Namık Kemal, Âli ve Fuat Paşaların iktidar kavgalarından dolayı zulme, haksızlığa ve sürgüne maruz kalmış, ancak yılmadığını ve yılmayacağını “Hürriyet Kasidesi” ile herkese ilân etmiştir.

Bediüzzaman da gerek Abdülhamid döneminde, gerek İttihad ve Terakki hükümetinin baskıcı yönetimine karşı, gerekse Cumhuriyet döneminin “İstibdad-ı Mutlak”ına karşı “Ben ekmeksiz yaşarım hürriyetsiz yaşayamam” diye büyük bir direnç göstermiş ve emsalsiz bir mücadele örneği sergilemiştir.

“Biz ol âlî-himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim 

Cihân-girâne bir devlet çıkardık bir aşiretden...”

“Biz küçük bir aşiretten dünyayı zapteden bir devlet çıkaran o himmetleri yüce ciddiyet ve ictihat sahibi kimseleriz.”

Ecdadının başarılarını sıralayan Namık Kemal Allah rızasını esas alarak büyük bir gayretle çalışan az bir topluluğun ne kadar başarılı işler yaptığını anlatır. Yüce Allah’ın “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice az topluluklar vardır” (Bakara Sûresi, 2:249.) âyetine telmih yoluyla işaret eder. Bir aşiretten koca bir devlet çıkaran Osmanlı böyle bir millettir. Biz de o milletin evlâdıyız. Bu sebeple bizim az olmamız başarılı olamayacağımız anlamına gelmez demektedir. 

“Biz ol ulvî nihâdânız ki meydân-ı hamiyetde

Bize hâk-i mezâr ehven gelir hâk-i mezelletten...”

“Biz öyle yüce fıtrat ve hamiyet sahibi bir milletiz ki izzetle ölmeyi zillet içinde yaşamaya tercih ederiz.”

Evet, “izzet ve şeref Allah’ın peygamberin ve mü’minlerindir.” (Münafıkun Sûresi, 63:8) Her mü’minin görevi bu izzet ve şerefi korumak, İslâmiyeti ulvî ve mahbub göstermektir. İslâm’ın izzetini korumak için her mü’min toplum içinde kendi izzet ve şerefini korumak durumundadır. Bediüzzaman “İzzet ise gayret ister” (Sözler, 2005, s. 85) demekte ve izzetli insanların üstün gayret sahibi olması gerektiğini ifade etmektedir. Bunun içindir ki Hz. Hüseyin (ra) “Zilletle yaşamaktan ise izzetle ölmeyi tercih ederim” demiş ve Kerbelâ’da şehit olmuştur. 

Peygamberimiz (asm) izzetli yaşamaya çok değer vermiş ve sahabelerine bunu ders vermiştir. Bu sebeple Hz. Ali (ra)  “Birisinden bir şey istediğiniz zaman zilletle değil, izzetle isteyin; izzet-i nefsinizi çiğnemeden ve çiğnetmeden isteğinizi dile getirin.” (Nehcü’l-Belâğa, 325. Hutbe)

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “Şefkatle cihazlanmış şehamet-i imaniyedir. Yani tezellül etmemek, haksızlara, zalimlere zillet göstermemek, mazlûmları da zelil etmemek. Yani, hürriyet-i şer’iyenin esasları olan müstebitlere dalkavukluk etmemek ve biçarelere tahakküm ve tekebbür etmemektir.

İzzet-i İslâmiyedir ki, i’lâ-yı kelimetullahı ilân ediyor. Ve bu zamanda i’lâ-yı kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf; medeniyet-i hakikiyeye girmekle i’lâ-yı kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiyenin iman ile kat’î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı mânevîsi, o kat’î emri istikbalde tam yerine getireceğine şüphe edilmez.” (ESDE, Hutbe-i Şamiye, 336) demektedir. 

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 4544
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nur

    22.12.2018 18:48:00

    Tebrikler cok guzel bir seri

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı