"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demirel başbakanlıktan çekildi, ama mücadeleden çekilmedi

05 Ekim 2015, Pazartesi
Avundukluoğlu: Askerler “çekil” dediklerinde Demirel başbakanlıktan çekildi, ancak mücadeleden asla çekilmedi. Çünkü çekilmese daha kötü olacak, devlet kademesinde belki de silâhlı bir müdahale olacaktı, onu engelledi.

DYP Kırıkkale eski milletvekili ve TBMM Fâili Meçhul Siyasî Cinâyetleri Araştırma Komisyonu Başkanı Sadık Avundukluoğlu ile Demirel’in demokrasi ve hukuk mücadelesini konuştuk: 

DEMİREL DEMEK, BÜYÜK TÜRKİYE DEMEKTİR

Merhum Süleyman Demirel’le birlikte çalıştınız, siyaset yaptınız. Keza onu yakından tanıyanlardan birisiniz. Demirel’i yeni nesillere nasıl tanıtırsınız?

Süleyman Demirel demek ‘büyük Türkiye’ demektir. Süleyman Bey, Türkiye’nin hedeflerini ortaya koyan kişidir. Hedefleri olması gerektiğini ortaya koymuştur. Ve bu uğurda çok ciddî bir demokrasi mücadelesi vermiş, hizmetler yapmış en önemli bir insandır. 

Askere karşı demokratik direnç göstermiş; demokrasiyle, hukukla ihtilâlleri önleme gayreti içerisine girmiştir. Askerler “çekil” dediklerinde çekilmiştir, ancak mücadeleden asla çekilmemiştir, sadece başbakanlıktan çekilmiştir. Çünkü çekilmese daha kötü olacak, devlet kademesinde belki de silâhlı bir müdahale olacaktı, Demirel onu engellemiştir. 

Hatta burada bir defasında “şapkasını aldı gitti” denmiş, o da “Ne yapacaktım, şapkamı orada mı bırakacaktım!” gibi çok güzel bir espriyle karşılık verip konuyu noktalamıştır. Lâkin bu espride demokrasi vardır, hukuk vardır. Burada birçok anlatım vardır… 

Zira asker bir işe karar verdikten sonra eğer talebi yerine gelmezse elindeki malzemeyi kullanır; elindeki malzeme silâhtır. Silâhı, mevcut siyasî iktidara karşı kullanması, o ülkenin kötüye, kötü günlere gitmesinin en önemli göstergesi olur. Demirel, onu önlemiştir… 

HUKUKU SİYASETE UYGULADI 

Aksi halde yapılan hizmetlerin hepsini alabora edecek bir hareket olurdu. Çünkü Süleyman Demirel 1965’te yüzde 53’le iktidara geldikten sonra Türkiye’de kalkınma hamlesi başlamıştır. O tarihe kadar -27 Mayıs 1960 darbesiyle gelen- karanlık bir Türkiye vardı. 

Demirel iktidara geldiğinde Türkiye’nin ancak 500-600 köyünde elektrik vardı, böyle bir ülkede yaşıyorduk. Bunlar istatistiklerde belli olan rakamlar; bugün bunu gençlere anlattığın zaman sanki Ortaçağdan bahsediyormuşsun, hayal gibi gelir. Meselâ, elektriğin olmamasını bugünkü gençlere anlatamazsın…

Bu bakımdan Türkiye gençliğinin kendisine en fazla örnek alması gereken lideri Süleyman Demirel’dir. Ülkeyi karanlıktan kurtaran kişidir. Türkiye’yi karanlığa itmek isteyenlere karşı da sadece demokratik ve hukukî yönden mücadele vermiştir. 

Süleyman Demirel’de baskı, meşrûiyet dışı bir şey göremezsin. Hayatı boyunca hiçbir gayrimeşrû işin içerisinde olmamıştır. Hükümetteyken, devlet yönetiminde iken de, muhalefete düştüğü zaman da bu böyledir... 

Ben Süleyman Demirel’in zekâ yapısını Nasrettin Hoca’nın zekâ yapısına benzetirim. Nasrettin Hoca’nın bütün fıkralarında, söylemlerinde ders vardır, insanı muhâkemeye zorlar. Süleyman Demirel’in söylediklerinin hepsinde de Türk insanını muhâkemeye zorlama vardır. İnsanları düşünmeye zorlar. Ve mutlaka bir hedef gösterir, hedefe doğru yönlendirme gayreti vardır... 

Hülâsa, Süleyman Demirel demokrasidir; kitapların târif ettiği şekilde bir demokrattır. Yine kitapların târif ettiği şekliyle bir siyaset hukukçusudur, hukuku siyasette uygulayan kişidir. 

Ve Süleyman Demirel, insanların kafasına unutturulmaya çalışılan büyük Türkiye hedefini yerleştirmeye çalışmıştır. Bu umuttur, ufuktur. Büyük Türkiye ne demektir? İslâm dünyasının, Türk dünyasının önderliği demektir. Onurlu, kişilikli yaşamaktır. Dünyada “ben varım” demektir. “Ben geçmişte varım, yarın da olacağım” demektir. İnsanımıza o havayı vermiştir… 

HUKUK İÇİNDE DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ YAPTI 

Demirel’in ideolojiyi dillendirmeden, ideolojiyi öne çıkarmadan doğrudan doğruya insanımıza bu “Büyük Türkiye” hedefini vermesinin anlamı nedir?

Evet, Türkiye’de siyasette sıkıntının temelinde ideolojik söylemlerin öne çıkmasıdır. Demirel, ideolojiyi öne çıkarmadan “Büyük Türkiye” idealiyle ideolojiyi dillendirmeden o havayı vermiştir. O da düşünmeyi, muhâkemeyi, çalışmayı gerektiriyor.

Süleyman Demirel geldiğinde bu ülkede üç tane üniversite vardı. Bu açıdan ülkeyi kalkındırmak için yetişmiş beyinlerin yetişmesi üniversitede eğitim alması lâzım. 

Asıl bizim sağ kesimin bugüne kadar hiç kullanmadığı hâdise, devlet yönetiminin öteden beri dindar ve milliyetçi kesime karşı baskı uygulayan bir devlet yapısı vardı. Bu baskı Demokrat Parti döneminde kırılıyordu ki, kırdırmamak için ihtilâl yaptılar. Ve Demokrat Parti yönetimini olduğu gibi Yassıada’ya attılar. İdamlar, hapisler ve ciddî boyutta kamuoyunda Demokrat Parti’ye destek veren kesimleri baskı altına aldılar. 

Askeriyenin bir ülkeyi baskı altına alması korkunç bir olaydır, tahribat yaptı. O tahribata karşı Demirel hukuk mücadelesi verdi derken bunları gözardı etmemek lâzım. Baskı uygulayanın baskısından kurtulmak için akla gelen ilk yol şiddete başvurmaktır; oysa şiddetle karşı koyulduğu zaman o adamın istediği oluyor. Yani baskı ve zulüm daha da artar…

Demirel’in oturduğu koltuk, idam edilen Menderes’in koltuğu idi. Aynı tehdidi Adalet Partisi şahsında Süleyman Demirel’e de yapmışlardı. Demirel, işte buna karşı şiddete başvurmadan, meşrûiyet dışına çıkmadan hukuk içinde demokrasi mücadelesini verdi…

MİLLETTEN KORKUYU KALDIRIP KALKINDIRMAYA YÖNLENDİRDİ

Mâlûm Demirel, âdeta silâhların gölgesinde Başbakan oldu ve yıllarca 1960 kanlı darbesinin Türkiye’ye verdiği büyük tahribatın tâmiratıyla uğraştı. Türkiye’nin bel kemiği mâkul çoğunluğu infiâle sürüklemeden siyaseti nasıl o bâdireden çekip çıkardı?

Ben 1960 ihtilâlinde çocuktum. Kırıkkale Keskin’deydim. Babam Demokrat Partili olduğu için birçok baskı gördük. Adalet Partisi kurulduğunda dahi mecburen -sağ tandanslı- bir askeri -asker olsun da bizim üzerimize fazla gelmesinler diye- Ragıp Gümüşpala’yı genel başkan yaptılar. Korkunun etkisini görebiliyor musunuz? 

Gümüşpala rahmetli olduktan sonra Süleyman Bey sivil olarak geliyor ve rahmetli Menderes’in makamına oturuyor. Toplumda ciddî bir korku vardır. İşte o korkuyu milletin üzerinden kaldırıp milleti kalkındırmaya yönlendirmek lâzım. Gençleri okutmaya, hedefe yönlendirmek lâzımdı. İşte Süleyman Demirel onu yaptı. Yani başarılması imkânsız olarak görülen olayı başardı. Bu fevkalâde önemli bir hâdisedir…

Demirel’in hayatı boyunca verdiği bu mücadelelerinin teker teker incelenmesi gerekir. Esasen Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türk siyasetçileri ve hukukçularıyla “demokratım” diyen kişiler tarafından tarafsız bir gözlemle ele alınıp incelenmesi gerekir. Bu millete tüm gerçekliğiyle anlatılması gerekir…

KARANLIK PERDEYİ ÇEKEN DEMİREL’İN ELİ TUTULMUŞTUR

Değerlendirmelerinizde, Demirel’in devletteki yanlış gidişatı durdurma, devletteki dindarlara - muhafazakârlara karşı katılığı kırma demokratik mücadelesiyle demokrasi zeminini oluşturduğu ortaya çıkıyor. Bunu yaparken darbelere, ara dönemlere mâruz kaldı. Bunun anlamı nedir? 

Bizde siyaset biraz karanlıktır. Süleyman Demirel o karanlık perdeyi çekmeye çalışan kişidir. Perdeyi çekeceğim, herkese gerçeği göstereceğim derken elinden tutulmuştur, engellenmiştir. Bu perdeyi çektirmeme, aydınlığı getirtmeme, her şeyi olduğu gibi gösterme gayretini önlemek için yapılanlar, Demirel’i 6 kere götürmüştür. “6 kere gidip 7 kere gelme”nin târifi - anlamı budur.

Esasen 1960’tan önce Türkiye’de “sağcılık” ve “solculuk” diye bir kavram yoktu. Sağcı ve solcu diye kimse de yoktu. “Demokrat Partili” vardı, “Cumhuriyet Halk Partili” vardı. Ufak partilerden de vardı, ama vatandaş da “sağcılık” ve “solculuk” nedir bilmiyordu. 1960 İhtilâli’nden sonra sosyalizmden bahsedilmeye başlandı. 1960’tan sonra öyle bir durum oluşturuldu ki, “sağcılık-solculuk” konuşulmaya başlandı. Ondan önce sosyalizmden, komünizmden bahsedilse, “Yâ bu gâvur mu oldu!” diye bakılırdı, zihniyet oydu. 

Bir gün İsmet İnönü’ye bir gazeteci soruyor, “Siz sağda mısınız, solda mısınız?” diye. İsmet İnönü de, ‘biz ortanın solundayız’ diyor. Türkiye’de sağcılık ve solculuğun ne olduğu bu soruya verilen cevapla ortaya çıkmıştır. O anda dili sürçse de “ortanın sağındayız” dese, biz solcuyduk! 

Bugün CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na, “Siz sağcı mısınız, solcu musunuz?” diye sorulsa, ‘bu ne diyor’ derler. CHP’nin solda olduğu bilinseydi Genel Başkanı İsmet İnönü’ye ‘siz sağcı mısınız solcu musunuz’ diye sorulabilir miydi? 

Nitekim Demokrat Parti 1946’da kurulduğunda programını açıkladığında o denli sosyal politikalar ortaya koyuyor ki, -o zamanki gazetelere bakın- Halk Partililer, “bunlar komünizmi getirecek” diyorlardı. Demokrat Parti programında köylüye, işçiye destek gibi ifadelerle sosyal devlet ilkeleri ortaya koyduğu için o haliyle sosyal demokrat partidir; Adalet Partisi’dir, sonrasında da Doğru Yol Partisi’dir. İşin esasında bu mantıkla bakılması lâzım. Türkiye buralardan geliyor. Yoksa Türk milletini değerlendirdiğiniz zaman ne sağcılık yakışır ne de solculuk yakışır. 

Hülâsa, Süleyman Demirel’in uyguladığı bütün sistemlere baktığınız zaman, Demokrat Parti ve Adalet Partisi’nin sosyal devlet kaidelerini uyguladığını görürsünüz. ..

AĞIR TAVRI KARŞISINDA EZİLDİLER

Son dönemde uzun yıllar Demirel’in avukatlığını da yaptınız. Daha çok hangi dâvâlara baktınız? Bu çerçevede Demirel’in isnad ve iftiralara karşı duruş ve tavrı hakkında neler söylersiniz?

Son on senede Süleyman Bey’in aleyhinde açılan dâvâlar vardı. Bütün hukukî işlerine ben bakıyordum. Hukukî yönden bana sorardı. 

Bir ara Süleyman Bey’i sürekli şekilde mâlûm “Balyoz” ve “Ergenekon” dâvâlarına benzer dâvâlara katma düşünceleri, işgüzârlıkları vardı. Ve Süleyman Bey o konularda hiç ortaya çıkmadı. Onun üzerine hakaret içeren beyanatlar verdirmeye başladılar. 

Meselâ Kurtlar Vadisi dizisinde Süleyman Bey’in tiplemesini ortaya çıkartılar. Orada onu küçük düşürecek roller verdirtip oynattılar. Süleyman Bey onlara karşı da bir şey koymadı; “Bunlar kendi kendilerini düşürüyorlar” dedi. Eğer cevap verse, yeri göğü inletirdi. Ancak o “Kendi haline bırakın, zaten vatandaş değerlendirmeyi yapacaktır” dedi. 

Orada -Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde- ifâdesi alınmak istendi. Oraya da ben ifâde vermek istemediğimize dair dilekçe verdim. Çekmeye çalıştılar, ama o dönemi çok ağırlıklı bir şekilde geçirdi. Ve Süleyman Bey’i küçük düşürme dalgasında Süleyman Bey’in o ağır tavrı karşısında ezildiler…

RÖPORTAJ: CEVHER İLHAN  -  MEHMET KARA  -  MELİH TEKİN

Okunma Sayısı: 3554
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı