"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demirel darbe sonrası ilk görüşmesinde Evren'e neler söyledi?

12 Eylül 2015, Cumartesi
13 Mayıs 1988’de Çankaya'da gerçekleşen görüşmenin tutanakları ilk kez Yeni Asya’da çıkıyor. Burada Demirel, millet iradesinin gaspıyla gadre uğramış Başbakan olarak darbe liderinden darbenin hesabını soruyor. Ve 12 Eylül darbesinin arka planını açığa çıkarıyor.

1977’de AP milletvekili olan Recep Özel anlatıyor (6)

ADANA MİTİNGİNE GÖTÜRECEK UÇAĞIN PİLOTU YOK!

O zaman Sayın Demirel günde iki ya da üç miting yapıyordu. Bu mitinglerden biri olan Adana mitingi de fevkalâde önemliydi. O gün Batıda bir miting yaptık. Öğleden sonra da Adana’da bir miting yapılacaktı. İstanbul’dan özel bir uçakla gidilecek. Ben referandum koordinatörü olarak THY yetkilisiyle görüşüyorum. Uçağımızı soruyorum; “Uçak burada, ama pilot yok” diyor! “Nasıl olur pilot olmaz!” diye sorduğumuzda doğru dürüst bir cevap alamıyoruz. Belli ki, yine gelen tâlimatla Demirel’in Adana’ya gitmesi engelleniyor. 

Miting saat 14’te yapılacak. Vatandaşlar erken saatte gelmişler, o sıcakta saatlerdir bekliyorlar. Sayın Demirel “Recep, beni ya Adana’ya götür ya da beni o mitingde konuştur!” dedi. -O zaman henüz cep telefonları yok- Adana’daki mitingin ses organizasyonunu yapan Orhan Güler’i yakındaki bir partilinin evinden arattım. Kendisi de yazdığı kitapta bu hadiseyi anlatmış. Orhan’a dedim ki, “Belki de Sayın Demirel Adana’ya gelemeyecek, uçakta bir problem var. Senden bir ricam var, telefonla Sayın Demirel’i mitingde hitap ettirebilir miyiz?” dedi ki, “Bana bir yarım saat müsaade edin, Sayın Demirel’i buradaki gibi konuşturabilirim.” Yarım saat sonra aradı, “Ben hazırım, Sayın Demirel de hazırsa başlayabiliriz.” 

“Uçakta problem var” deyince kalabalık karışmış, infiâle gelmiş. Peşinden “Sayın Demirel size hitap edecek” deyince millet rahatlamış. Tam Demirel telefonla mitingdeki halka hitap edecekti ki, “pilot geldi!” ve uçak meselesi halloldu. Adana’ya akşam saat 20’de  ulaşabildik. Benim yorgunluktan ateşim 39-40 dereceye çıkmış, uçak inince anons yapılmış, onu dahi duymamışım. Korumalar gelip uyandırdılar. Demirel, sabahtan, en az 7-8 saatten beri Adana sıcağında bekleyen ve meydandan ayrılmayan halka hitap etti…

DEMİREL, İLK YÜZYÜZE GÖRÜŞMEDE EVREN’İ SIĞAYA ÇEKİYOR

Mülâkatta, bir ara Demirel’in “darbe konseyi” başkanı Evren’le ilk karşılaşmasından bahsettiniz. Demirel’in bu ilk görüşmesinin tutanakları var mı? 

Evet, 13 Mayıs 1988 günü Süleyman Demirel, yasaklar kalktıktan sonra ilk kez Evren’le yüzyüze bir araya geliyor. Şimdiye kadar kimseye açıklanmış değil, ama bir vesileyle “gizli ve zata mahsus” bu tutanak elime geçti. Günlerden Cumaydı, Cuma namazını beraber kıldık. Görüşme saat 14:30’daydı. Daha sonra bu görüşmenin “proseverbali”nin muhtevasına muttali oldum. Bu görüşmenin notlarını size vermek istiyorum. Bu “tutanaklar” ilk kez Yeni Asya’da çıkacak. Burada Demirel, millet irâdesinin gaspıyla gadre uğramış Başbakan olarak darbe liderinden darbenin hesâbını soruyor, âdeta sigaya çekiyor. Ve 12 Eylül darbesinin arka plânını açığa çıkarıyor.

Bir gün Demirel’e sormuştum, “Millî Güvenlik Kurulu zabıtları açıklanırsa, Demirel zor duruma düşer’ diye birtakım çevreler propaganda yapıyor, bu konuda ne dersiniz?” Demirel, buna karşı “Onlar açıklanmasını bir defa istiyorsa ben on defa istiyorum, dedi. Keşke açıklansın, bu millet kimin kaç paralık adam olduğunu öğrensin…

DOĞRU YOL PARTİSİ GENEL BAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL’İN 13 MAYIS 1988 CUMA GÜNÜ SAAT 14.30’DA CUMHURBAŞKANI KENAN EVREN İLE YAPTIĞI GÖRÜŞMENİN PROSEVERBALİ

Gizli ve zata mahsustur.
Ankara 20 Mayıs 1988

10 Mayıs 1988 günü Çankaya’dan büroya (Demirel'in Güniz Sokak'taki evine) vâki telefon dâveti üzerine iki ayda bir yapılan Cumhurbaşkanı – muhalefet liderleri görüşmesinin, 13 Mayıs 1988 Cuma günü saat 14:30’da olabileceğine mutabakatı bildirdik.

14:30’da Çankaya’ya gittik.

 Bu konuşmanın konusu hakkında daha evvel gazetelerde neşriyat yapılmıştı.

Sayın Evren İstanbul’a giderek her gazeteden muayyen yazarları dâvet edip, Trabzon konuşmasını izah etmiş ve bu görüşmenin çeşitli izleri gazetelerde görülmüştü.

Çetin Emeç’in, Erol Simavi ile beraber Ankara’da Evren’le yaptığı ziyareti konu alan bir yazısı da Hürriyet Gazetesi’nde çıkmıştı. 

Evren’in gazetecilere anlatmaya çalıştığı şey, Trabzon konuşmasından ziyade, “12 Eylül’ü neden yaptıkları” idi. Burada gazetecilere “Biz üstümüze düşeni yaptık, ama yetkimiz bu kadardı. Daha fazla yetki istedik, vermediler.” “Bir araya gelin, bu işe bir çâre bulun” dedik. Gelmediler. “Biz kabahatli değiliz, ne yapalım? Bıraksaydık da memleket mi batsaydı. Hem ben Demirel’e haber gönderdim. Müdahale olacaktır. Hükûmet olarak güvenoyu istesinler de, müdahale onların zamanında olmasın diye...”

Evren gazetecilere bir dosya gönderiyor. Bu dosyada kendisinin, Sıkıyönetim komutanlarının ve benim konuşmalarım var.

Benim Sıkıyönetim komutanlarına teşekkürüm varmış.

Demek istiyor ki, “Bakın, Demirel de devletin işlemediğini söylüyordu. Askere teşekkür ediyordu. Bizim gibi konuşuyordu. Şimdi askeri suçluyor” şeklinde sözler söyleyip, “Biz vazifemizi yaptık, ama başkası yapmadı” gibi bir intibâ vermek istiyor ve benim şahâdetime sığınıyor.

Daha çok konu benim.

Sayın Evren bir kıvranmanın içerisindedir. “Ordu görev yapmamış diyorlar, doğru değildir. Yapmıştır. kabahat bizim değil, politikacılarındır” gibi bir psikozun ve savın içerisindedir.

Bir gazeteci ile arasında şu muhaverenin geçtiği bana intikal etmişti;

GAZETECİ: “Kanunları çıkaramadılar” diyorsunuz. Bu kanunları Demirel ve hükûmeti sevk etti mi?

EVREN: Etti.

GAZETECİ: A.P. bunlara Meclis’te oy verdi mi?

EVREN: Verdi.

GAZETECİ: Kimler vermedi?

EVREN: Ecevit ve Erbakan.

GAZETECİ: Siz onları suçlayacağınız yere, Demirel’i suçluyorsunuz. Bu doğru mu? Demirel’i niye Zincirbozan’a gönderdiniz?

EVREN: Ben istemedim, ama öbürleri istedi.

GAZETECİ: Demirel’e çok haksız muamele yaptınız. Onun hâlet-i mahiyesini anlayışla karşılayın. Hem bu tartışmayı uzun sürdürmeyin. Demirel’i alt edemezsiniz.

Bunu da biliyordum.

14:30’da masasının başında beni ayakta karşıladı. Hal hatır sorduktan sonra, konuşmaya başladık.

Süleyman Demirel (SD): “Kongre yapacağım. Fevkalâde hareketliyim.”

Kenan Evren (KE): “Ben de onu düşündüm.”

SD: “Bu ziyaretin ona bir engeli yoktur.”

KE: “Sizinle Trabzon konuşması üzerinde durmak istiyorum. Bu zamana kadar 12 Eylül’ü sizinle hiç konuşmadım. Aslında bu konu üzerinde durmak da istemiyorum. Ancak, bize sataşma oldu. Onun için konuşmak mecburiyetinde kaldım. ‘Darbe’ meselesine gelince, ben böyle lâf etmedim. Marcos’a ve Yunan albaylarına benzetilmemizden incindik. 

“12 Eylül öncesinde sıkıyönetim görevini yapmadı. 12 Eylül’den sonra cinayetler bıçak gibi kesildi’ deniyor. Ben pek çok konuşmalarımda, demokrasiyi savundum. (Önünde eski yazı ile yazılmış notlar vardı, o notlardan çeşitli konuşmalarına atıfta bulunarak pasajlar okudu.) 

“Silâhlı Kuvvetler’in görevi, ülkeyi yönetmek değildir’ dedim. ‘Silâhlı kuvvetler mecbur bırakıldığı ve başkaca çıkar yol olmadığı için müdahale ediyor’ dedim. ‘Türk Silâhlı Kuvvetleri demokrasiye aşıktır’ dedim. Siyasî haklar mes’elesinde de ben karşı tavır takınmadım. Hiram ve Kilercioğlu bana geldiler. Onlara da söyledim. ‘Bu 12 Eylül’ü kaşımayalım. Kanatmayalım. 12 Eylül’ü tarihe bırakalım.”

 SD: “Tarih doğruyu yazmaz ki. Türkiye’de daha tarih doğruyu yazmadı. Çünkü Türkiye’de devirler kendilerinden evvelki devirler üzerine mürekkep dökerler. Devirler kendilerini, kendi icraatları ile ibra edecekleri yere, bir evvelki devri kötüleyerek ibra etmeye çalışırlar. İstense de, istenmese de 12 Eylül konuşulacaktır. Konuşulacaktır ki, doğrular ortaya çıksın ve tarih de görevini doğru olarak yapabilsin. Böylece suçsuzlar suçlu, suçlular suçsuz olmaktan kurtulsun. 

“12 Eylül bir fiilî durumdur. Bunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. ‘Bunu konuşmayalım’ diyorsunuz. 7 sene hep bu konuşuldu. Referandum’da bu konuşuldu. Seçim’de bu konuşuldu. Siz bunu konuştunuz. Sizden sonra bugünkü hükûmet, 1980 öncesindeki siyasî iktidarları suçlayarak 12 Eylül istismarı yaptı. Şimdi ‘konuşmayalım’ diyorsunuz. 

“Onlara bir şey demediniz. Bize de savunma hakkı vermediniz.

“Biz olayın mağduruyuz. Ve biz mazlûmuz. 

“12 Eylül öncesinde kan dökülmesin diye nasıl çırpındığımıza siz şâhitsiniz. Ama kan dökenler, döktürenler varken, suç bizim üzerimizde kaldı. Sanki biz anarşinin sebebi imişiz gibi bir durum hâsıl oldu. 

“Konuşmayalım’ dediğiniz takdirde, hem ülke gerçekleri bilmeyecek, hem de biz bu faturanın altından nasıl kalkacağız? 

“Konuşulma zarureti, kaşıma veya kanatmadan değil, bir nefis müdafaasından doğuyor. 

“Bunun sebebi biz değiliz. Sizsiniz ve hükûmettir. 

“Trabzon konuşmanızda diyorsunuz ki, ‘Eğer görev yapacak olanlar görevlerini yapmazsa ve ülkede vahim bir durum meydana gelirse, ordu ne yapsın? Bıraksın da devlet mi batsın? Böyle bir durum olursa ordu yine gelir kurtarır.’ 

“Bu beyanınızdaki yanlışlık şuradadır: Devlet herşeyi düşünmüş de, güvenliği mi düşünmemiş? Eğer ülkede vahim bir durum olma istidadı hasıl olursa, ne yapılacağı Anayasa’nın 122. maddesinde mevcuttur. Hükûmet sıkıyönetim ilân eder. Meclis bunu tasdik eder. Görev Silâhlı Kuvvetler’indir. Polis, Jandarma, bütün güvenlik kuvvetleri, kolluk kuvvetleri, sıkıyönetimin emrine girer. Fitneyi tesirsiz hâle getirirler. Ve mes’ele ortadan kalkar. 

“Böyle demeniz lâzımdı. Halka ‘Biz devleti öyle tanzim ettik ki, endişe etmeyin, devlet herşeyin hakkından gelecek durumdadır. Bu sebeple müdahale veya darbe olmaz’ demeli idiniz. 

“Halbuki siz ‘Görevler yapılmazsa Silâhlı Kuvvetler ne yapsın?’ diyorsunuz. Görevleri yapacak olan Silâhlı Kuvvetler’dir. 

“Görevler yapılmazsa’ derken, kimi kastediyorsunuz. Başka güç yok ki...

“Silâhlı Kuvvetler’e sıkıyönetimde verilen görev, bekleme görevi değildir. Olayı ortadan kaldırma görevidir. 

“Sıkıyönetimin veya ordunun görev yapmadığının ifade edilmiş olmasından üzüntü duyduğunuzu söylediniz. 

Denen şudur: ‘Sıkıyönetim tesirli olamadı. Başarılı olamadı ve netice alamadı...’ 

“Uyarı mektubu’ denen mektubu verdiğiniz zaman, ben size ‘Bu neyin nesi?’ diye sordum. Siz aynen şöyle dediniz: ‘Sıkıyönetim başarılı olamadı!..’ 

“Bu Sıkıyönetimin 12. ayında idi. 

“Bu söz sizindir.”

 KE: “Evet benimdir. Hatta ben ‘Başarılı olmadığı için kaldıralım’ dedim.

RÖPORTAJ: CEVHER İLHAN  -  MEHMET KARA  -  MELİH TEKİN

Okunma Sayısı: 6183
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Toygar

    12.9.2015 08:57:27

    Vatanı için, milleti için gayret sarfeden, kendine dert edinen kimmiş tarih şimdi yazsın da, millet de uyansın! İkisi de gitti. Hangisi rahat uyuyordur acaba! Milletin kanına girenler mi, memleket kalkınsın, insanımız huzur bulsun diye ömrünü sarfedenler mi! Allah, Demirel gibi demokrasi ve memleketi için, milleti için ömür geçirenlere ve bu gayretini, kendi şahsi ihtirasları için değil, sadece Allah rızası için yapanlara rahmet eylesin.. Amin.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı