"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasi, iktidarın 'yönetilenler'e ait olduğu yerdir

29 Haziran 2015, Pazartesi
Demirel anlatıyor: İslam, demokrasi, laiklik

DEMOKRASİ NEDİR?

Demokrasiyi tarif etmek, çeşitli şekillerde yapılabilir. Ama hangi şekilde tarif ederseniz edin, bir yere çıkar. Meselâ, Churchill demokrasiyi şöyle tarif ediyor: “Sabahın köründe, alacakaranlıkta kapınız çalındığı zaman, bunun sütçü olduğundan emin olmanın adıdır demokrasi.”

Aslına bakarsanız, bu, korkusuz yaşama hakkının çok güzel ifadesidir.

Kapınızı, sabahın köründe kimse çalmaz, çalamaz. Yani, ne kişiler çalar, ne devlet çalar. Çalsa çalsa sütçü çalar. Sütçüden başka da kimse çalmaz. Bu, güvenlik demektir aslında. Güvenlik, demokrasinin temel taşıdır. Demokrasiyle güvensizlik eş değerde olmaz. Hiçbir zaman da olmamıştır. Demokrasiyi güvensizlik sebebi saymak kadar yanlış birşey tasavvur edilemez.

Demokrasi herkesin istediği işi tutabilmesi, istediği sözü söyleyebilmesi, istediği yere gidebilmesi, istediği şekilde inançlarına sahip olabilmesi, istediği şekilde ibadet edebilmesi, manevî ve maddî cepheleriyle hür olmasının adıdır. Bunda devlet için veya millet için bir tehlike yoktur.

Bu, nasıl sağlanacaktır? İşte burada demokrasi dediğimiz zaman, hak arama yollarının sonuna kadar açık olduğu rejim akla gelmelidir. Buradan adalet doğar, eşitlik doğar. Adalet ve eşitliğin hakim olmasını sağlamak, güvenlik içinde olmak, demokrasinin tarifine değil de, tavsifine, yani vasıflandırılmasına yarayacak şeylerdir. 

Yine tarife dönüyorum. Çeşitli şekillerde tarifi yapılabilir, ama itibar neticeye olacağına göre, bu neticeye varmanın adıdır demokrasi. Yine biraz daha tarif etmeye, tanımlamaya devam edelim, iktidar, insanlık tarihinin başından beri önemli bir hadisedir. Yani, bir ülkeyi idare etmek ve ülkenin insanlarının üstünde hakim olmak, ülkeye ve insanlarına yön vermek iktidarının kişilere ait olmadığı rejimdir demokrasi. İktidarın yönetilenlere ait olduğu rejimdir. Yönetenler dahi yönetilenler için vardır. Yönetilenlerin, yönetenler için var olmadığı rejimin adıdır demokrasi. Bu nasıl olacaktır? Yönetilenlerin, milletin, halkın hür iradesiyle iktidarlar değişecek; gelecekler, gidecekler. Bu değişme kansız, kinsiz, hilesiz, entrikasız, kavgasız, dövüşsüz yapılacaktır. Herkesin uymaya mecbur olduğu bir kaideye dayanarak bu yapılacaktır. Ve ülkeyi idare edenlerin yetki aldıkları kaynak, mutlaka milletin hür iradesi olacaktır.

“Eğer ülkeyi idare edenlerin yetki aldıkları kaynak, milletin hür iradesi değilse, böyle bir iktidar gasptır” diyor Tomas Paine. “İktidar millete aittir. Milletin kendi rızasıyla vermediği iktidar hod be hod gasptır. Zaman ve mekân bunun mahiyetini değiştirmez.” Bunu söyleyen zât, Fransız İhtilâlinden önce bunu söylemiştir. Tomas Paine’in insan Hakları adlı bir kitabı var. Çok enteresan bir kitaptır. Tomas Paine’in kendisi âlim değil, filozof değil; fakat bundan iki yüz sene evvel demokrasi meselesine çok kafa yormuş. Amerikan İstiklâl Beyannamesi, 1776; Fransız İhtilâli, 1789. Amerikan İstiklâl Beyannamesi ile Fransız İhtilâli arasında birçok kere Avrupa’ya gidip gelmiş. Bu hürriyet fikirlerini daha çok Fransız İhtilâli öncesinde Avrupa’da yaymaya çalışmış bir zât. Ve söylediği sözler, çok büyük bir kudretle, vukufla söylenmiş sözlerdir.

Demokrasi, ayrıca, ülkenin güvenlik kuvvetlerinin, silâhlı kuvvetlerinin, sivil idarenin emrinde olduğu rejimin adıdır. Eğer ülkede idare silâhlı kuvvetlerin emrinde ise, ona demokrasi demek mümkün değildir.

Bu tarifler, her zaman kesin tariflerdir. Ve demokrasi hakkın, adaletin, hukukun var olduğu, hakim olduğu rejimdir.

DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNİN TEMEL UNSURLARI NELERDİR?

Demokratik hukuk devletinin temel unsuru, anayasadır. Anayasa, üstün iradeyi tarif eden bir kitaptır. Üstün irade, millet iradesidir. Bunun üstünde bir irade yoktur. Bunun zaman zaman aşılabilmesi, anayasayı anayasa olmaktan çıkarır; hukuk devletini hukuk devleti olmaktan çıkarır. Lâkin bir defa aşılabilmesi kâfidir. Birçok kere aşılabilmesine yol açar. Anayasa herkesi bağlayan bir üstün yasadır. “Hiçbir kimse veya hiçbir organ, anayasada olmayan yetkiyi kullanamaz” diye anayasalarda kayıt vardır. Ama anayasanın üstüne çıkma yetkisini kullanmaya kalktıkları zaman—ki o fiilîdir—anayasa devletinden bahsetmek mümkün değildir.

TEMEL İNSAN HAK VE HÜRRİYETLERİYLE DEMOKRASİ ARASINDAKİ BAĞ VE İLGİYİ AÇIKLAR MISINIZ?

Anayasalar tümüyle temel insan hak ve hürriyetlerini içine alırlar. İnsan hak ve hürriyetleri çok taraflıdır. Tartışılmış bir konudur. İnsanlık tarihinin çeşitli safhalarında tartışılmıştır. Semavî kitaplarda, Peygamberlerin Cenâb-ı Allah’ın kelâmını insanlara tebliğinde, dünya işlerinin tanziminde çok önemli bir yer almıştır. Ve netice itibarıyla, İnsan Hakları Beyannamesinde son şeklini almıştır. Demokratik ülkelerin hemen hemen hepsi, İnsan Hakları Beyannamesindeki hakları anayasalarına geçirmişlerdir. İnsan Hakları Beyannamesi İkinci Dünya Harbi sonrasında hazırlanmış bir dokümandır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Daha evvel, Birinci Dünya Harbiyle İkinci Dünya Harbi arasında Cemiyet-i Akvamın şartında, ana belgesinde bu hususlar yer almıştır. İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu nâmı altında hemen hemen aynı hükümleri ihtiva etmek üzere Avrupa’nın on yedi devleti tarafından imzalanmıştır. Türkiye imzalayanlar arasındadır. Ve nihayet, İnsan Hakları Beyannamesinden mülhem olarak, 1975 yılında Helsinki Şartı imzalanmıştır. Helsinki Şartını Türkiye adına ben imzaladım. En son dokümandır, İnsan Hakları Beyannamesini ve onun aşağı yukarı tamamlayıcısı, devamı saydığım İnsan Hakları Konvansiyonu ve Helsinki Şartını beraberce yaşatma, onu kavrama, onun tümüne sahip çıkma hadisesidir demokrasi. (Son olarak imzalanan Paris Şartı da bu bütüne dahildir.)

İNSANLIĞIN GELİŞME ÇİZGİSİNDE DEMOKRASİNİN BİR FİKİR VE DEVLET SİSTEMİ OLARAK TEŞEKKÜLÜNÜ YORUMLAR MISINIZ?

Demokrasi evvelâ bir hayat tarzıdır. O hayat tarzını yaşatacak devlet sistemidir. Devlet için var olan bir sistem değildir. Bir hayat tarzı için devleti teşkilâtlandırma işidir. İnsanlık tarihinin gelişiminde demokrasi, haksızlıktan, zulümden doğmuştur. Beşiği İngiltere. Ondan önceki yıllara gitmiyorum. 1215’teki Magna Carta’yı demokrasinin pratik sebeplerle ilk dokümanı saymak lâzımdır. Magna Carta’nın devletle millet arasındaki akdin başlangıcı olduğunu kabul etmek lâzımdır.

Anayasa, aslında bir akiddir. Devletin görevlerini, sorumluluklarını, kişinin hak ve sorumluluklarını ve devletin görev ve sorumluluklarının işleyiş şeklini tanzim eden bir akiddir. Eğer bu akid yaşatılabilirse ve işletilebilirse, demokrasi hayatiyetini korur. Magna Carta sonrasında çeşitli ülkelerde değişik gelişmeler olmuştur. İngiltere’de de değişik gelişmeler olmuş ve bugün “Westminster hadisesi” denilen hadise ortaya çıkmıştır. Biliyorsunuz ki, bugün İngiltere’nin anayasası yoktur. Ama görenek ve gelenek vardır. İngiltere’de hakkın kuvvet üzerinde hakimiyeti sağlanmıştır. Kuvvet, hakkı aşmaz. Kuvvet, hakkın emrindedir. Bu, çok önemli bir meseledir.

Bunun yanında, belki birçok demokratik ülkede imrenilecek şeyler var, ama İsviçre demokrasisi çok şayan-ı dikkattir. İsviçre demokrasisinde devlet aşağı yukan şeffaf hale gelmiştir. Görülmez haldedir. Cumhurbaşkanlığına aday bulmakta güçlük çekerler. Nizam öylesine güzel yerleşmiştir ki, nizam her kişinin ruhuna, kafasına ve vicdanına öylesine oturmuştur ki, kişinin bekçiliğine hemen hemen hacet kalmamıştır. Nizamı vaz eden kaideleri kişi, etrafına bakıp kendisini takip eden kimse görmezse, bozmaya kalkmaz. Kendi vicdanı kendisini takip eder hale gelmiştir. Bu çok önemli bir hadisedir.

Nizam dediğimiz zaman, nizam nedir? Nizam, doğruyu yapmak, yanlışı yapmamaktır. Hakkın, hukukun peşinde olmaktır. Haksızlığa iltifat etmemektir. İyiyi yapmaktır, kötüyü yapmamaktır. Doğru-yanlış, iyi-kötü; bunları medenî dünya bir nizama bağlamıştır, bir esasa bağlamıştır. Burada, aşağıda İslâm ve demokrasi arasındaki münasebete dair sualinize cevap verirken ayrıntılı olarak üzerinde duracağım bir-iki noktaya kısaca temas etmek isterim.

Demokrasi dediğiniz zaman, kişi kimsenin kulu değildir. Kimsenin kölesi değildir. Kişi kendi kendisinin beyidir. Kişi kendi kendisinin efendisidir. Kur’ân’da Fatiha Sûresinde “İyyâke na’büdü ve iyyâkenestaîn” âyeti, “Allah’tan başka kimsenin kulu olmamak, Allah’tan başka kimseye sığınmamak, Allah’tan başka kimseden yardım, merhamet dilenmemek” der. Sanıyorum ki, kişinin kendisinin beyi olmasını, kendi kendisinin efendisi olmasını, bundan daha iyi tarif etmek mümkün değildir. Tabiî ki, İslâmiyet yüce dindir. Ve Hz. Peygamber âhir zaman peygamberidir, son peygamberdir. Cenâb-ı Allah Kur’ân’da Hz. Peygambere der: “Yalnız bir millete, bir memlekete, bir kavme değil, insanlığa bir tebliğ getirdin.” Burada adaleti; hürriyeti, eşitliği müesseseleşmiş olarak görüyoruz. Bu ulvî düşüncelerin ışığında pek çok yüce fikir, yüce kavram, Allah’ın kelâmıyla insanlara tebliğ edilmiştir. Emirler ve nehiyler diyoruz. “Şunları yapmayınız,” nehiylerdir, “Şunları yapınız,” emirlerdir. Neleri yapmak lâzım gelip neleri yapmamak lâzım geldiği, yine Kur’ân’da ferman edilmiştir. Mâruf ve münker diyoruz. Neler doğrudur, neler yanlıştır? Bu bir kaideye, bir esasa bağlanmıştır. İşte buradan bir yüce ahlâk çıkıyor. Binaenaleyh, mü’min, yüce ahlâk sahibi kişidir dediğimiz zaman, onda iman var, akide var ve ibadet var, muamelât var. Bunların tümü kişiyi, “eşref-i mahlûkat” yapan hadisedir, insan “ahsen-i takvim” olarak yaratılmıştır. Mükemmel olarak yaratılmıştır, ama bu kaidelere uyarsa. Bunlardan saparsa, esfel-i sâfilîne düşer. Kötünün kötüsüne düşer.

Aslına bakarsanız, Hz. Peygamberin (asm) Veda Hutbesi ile İnsan Hakları Beyannamesi arasında çok benzerlikler vardır. Hz. Peygamberin (asm) hak anlayışına insanlığın bugün dahi erişebildiğini sanmıyorum. Son hutbesinde “Benden alacağı olan varsa, işte malım; gelsin, alsın. Bende hakkı olan varsa, işte sırtım; gelsin vursun” demiştir. Bundan veciz birşey söylenmemiştir. Hakkın, adaletin bu kadar güzel ifade edildiği bir diğer olaya, bin dört yüz senelik insanlık tarihinde rastlamak mümkün değildir. Bütün insanlık için; doğusunda, batısında, kuzeyinde, güneyinde rastlamak mümkün değildir.

Kazım Güleçyüz / [email protected]

Okunma Sayısı: 4361
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı