"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasilerde temel hak ve hürriyetlerden taviz verilmez

27 Temmuz 2019, Cumartesi
Bilinenin aksine demokrasi, çoğunluğun her istediğini yapabilmesi demek değildir. İnsan hakları, temel hak ve hürriyetlere aykırı olan çoğunluk hükümleri geçersizdir. Demokrasilerde taviz verilmeyecek konu temel hak ve hürriyetlerdir.

AHLEN’DE NURUN BAYRAMI-DİZİ-1

ABDULLAH EFE

***

Avrupa Nur Cemaati ve Yeni Asya Gazetesi’nin bu sene yirmincisini düzenlemiş olduğu Bediüzzaman’ı anma programı bir bayram havasında geçti. 

Aylar önce hazırlıkları başlayan programa Avrupa’nın çeşitli yerlerinden ve güzel vatanımız Türkiye’den konuşmacı ve dâvetliler katılarak Nur’un bayramına renk kattılar. Beşikteki bebekten yetmiş yaşını geçmiş ihtiyar dede ve ninelerimizi programda görmek bizleri duygulandırdı.

Bitlis’ten Berlin’e gelişinin 100. sene-i devriyesinde Bediüzzaman’ın görüşleri ışığında demokrasi konusu işlenen panel Urfa’dan emekli imam Fethi Rahat Hocanın Kur’ân-ı  Kerîm tilâvetiyle başladı. Avrupa Nur Cemaati ve Yeni Asya Gazetesi adına açılış konuşmasını yapan Mevlüt Kurnaz, “Her gün özeldir ve başkadır... Fakat bu günümüz bambaşka... Bazen hakikat hayalin ötesine sıçrar da farkına varamayız. Tam bundan otuz beş sene önce, kıyıdan köşeden Bediüzzaman’ın Kur’ân’î fikirlerini şu sahneye, bazen şiirlerle, bazen vecizelerle ve bazen de konuşmalarla insanlığa duyurmaya çalışırken, bugünü hiç de hayal edememiştik. Yani Bediüzzaman’ı ve Risale Nur’u konuşmak üzere sizleri şu salona dâvet edeceğimizi nereden bilebilirdik ki… Hem de; demokrasimizi, Almanya’yı ve Nur Cemaatini birinci derecede alâkadar edecek bir konu etrafında toplanacağımız, yani Said Nursî’nin Kostroma Esareti’nden Almanya’nın daimî başşehri Berlin’e ayak basışının 100. Sene-i devriyesinde bir araya geleceğimizi nereden bilirdik. İşte hakikatın hayali aştığı noktadayız.

İslâmiyet, Said Nursî, Demokrasi ve Avrupa… Bilmeyenler şu kelimeleri birbirleriyle ilgisiz zannedebilir. Programımızın sonunda, gerekliliği, alâka ve hatta mecburî irtibatların açıkça ortaya çıkacağına inandığımdan, konuyu değerli konuşmacılara havale ediyorum. Avrupa’mız ve bilhassa Almanya açısından fevkalâde önemli bir konu… Bazı İslâmiyet karşıtlarının iddia ettikleri gibi İslâmiyet demokrasiye karşı ise, bu kıt’adaki otuz milyon Müslüman’ı nasıl sosyal hayata entegre edeceğiz? Kaldı ki dünyamız bir köye dönüşmüş. Suriye’yi, Irak’ı yerle bir eden teröristlerin önemli bir kısmının Avrupa’dan toplatılarak Rakka ve Musul’a sevk edildiğini düşündüğünüzde, Avrupa’daki Müslümanların demokrasi ile İslâm arasındaki köprüye olan ihtiyaçları daha net ortaya çıkacaktır. Demokrasinin hem Doğu’ya ve hem de Batı’ya anlatılmasında Said Nursî modelinin önemini önümüzdeki zamanlar daha net bir şekilde ortaya koyacaktır” diyerek panelin önemine işaret etti.

Daha sonra programın ilk konuşmacısı olarak kürsüye gelen Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Ergün, “TARİHTEN GÜNÜMÜZE DEMOKRASİ ANLAYIŞI VE LİBERAL DEMOKRAT BİR DERVİŞ, BEDİÜZZAMAN” isimli konuşmasını yaptı.

Demokrasilerde taviz verilmeyecek konu temel hak ve hürriyetlerdir 

GİRİŞ

Toplumun iç barışının ve huzurunun sağlanması, toplumu oluşturan fertlerin temel hak ve hürriyetlerine karşılıklı olarak saygı gösterilmesi ile mümkün olmaktadır.

Bunun yanında devletin temel yasa olan anayasa ile temel hak ve hürriyetleri kabul etmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. 

Özellikle devletin kaba gücünü kullanan yürütme organının bütün eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun temel yasa olarak ifade edilen anayasalarda özellikle belirtilmesi ve yargı organının idarî eylem ve işlemleri mahkemeler aracılığıyla denetlemesi gerekir. 

Devlet antik çağlardaki gibi buyurgan, kendisine hizmet edilen ve kendisi için ölünen, devletin tapusunun elinde olduğu mülk devlet anlamında bir organizma değildir.  

Günümüz toplumlarında devlet, vatandaşını mutlu bir şekilde yaşatmaya çalışan, varlıkları herkesin lehine paylaştıran, muhtaç olana ihtiyacı olanı asgarî düzeyde sağlayan, hizmetkâr bir devlet anlayışı, gücünün kabalığının, hukuk kuralları ile törpülendiği, bütün eylem ve işlemlerinin hukukla bağlandığı bir anlayış seviyesine gelmiştir. 

Önceleri monarşiler ile yönetilen devletler, meşrûtiyet, cumhuriyet, nihayet demokratik cumhuriyete evrimleşmiştir. Bu yolculukta günümüzde, demokrasinin, nitelikleri artmıştır. İnsan onurunun ön plana çıkarıldığı, düşünce ve fikir hürriyeti, din ve vicdan hürriyetinin esas alındığı, gruplar arasındaki eşitsizliğin giderildiği, korunmasız gruplara pozitif ayrımcılığın yapıldığı, sosyal hukuk devleti anlayışının doğumu böylece mümkün olmuştur. 

Zayıfı, güçsüzü, fakiri, mağduru, koruyan hukuk, bunu devletin gücünü kullanma noktasında elinde bulunduran kimselere karşı mücadele ederek, devleti hukuka uydurmuştur. Yani devletin hukuku hazmetmesi, benimsemesi sonucu hukuk devleti anlayışı gelişmiştir. 

İnsanlar toplumsal varlıklardır. Yani tek başına yaşaması fıtratına aykırıdır. İnsanın birçok ihtiyacı vardır, barınmak için eve, yaşamak için yiyecek, içeceğe ve giyeceğe vb., yaşamasını devam ettirebilmek için, fırıncıya, tamirciye vs. ihtiyacı var. İşte bütün bu ihtiyaçlarını kişinin tek başına karşılayabilmesi mümkün değildir. Aynı anda kasap, tamirci, fırıncı, saatçi, tesisatçı, bilgisayarcı vs. olması mümkün değildir. 

Tabiî olanı bir meslekte uzmanlaşmak, ürettiklerini satarak, ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Ancak insanlar seviye itibariyle bir değildirler. Çok güzel var, çirkin var, çok zeki, zeki ve zeki olmayan var, çok becerikli, becerikli ve becerikli olmayan var, çok akıllı, akıllı ve akıllı olmayan var. Yani her insan aynı standartta, yetenekte değildir, farklı farklı seviyeler, yetenekler söz konusudur. Bundan dolayıdır ki, toplum içerisinde haksızlıklar, adaletsizlikler, kargaşa ve kaos olabilir. Özellikle, zeki, akıllı, becerikli, ehliyetli olan kimseler, bu niteliklere sahip olmayan kimseleri, yanıltabilir, hile yapabilir, onları aldatabilir, haksızlık yapabilirler. Sonuç itibariyle toplum içerisinde, haksızlıklar ve adaletsizlikler oluşabilir. Yani toplumsal düzenin sağlanması ve haksızlıkların giderilmesi için fertlerin, genel, soyut, herkesi bağlayan toplumsal düzenleyici kurallara ihtiyacı vardır, bu durum hukukun varlığını gerekli kılmaktadır. Ancak bu kurallara uyulmaması durumunda insanları bunlara uyduracak bir yapının, düzenin, düzeneğin, organizasyonun olması gerekir. İşte bu organizasyon devlet olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani getirilen kurala aykırı hareket eden, kişileri o kurala uydurma zorunluluğu olmazsa kural getirme, koymada bir anlam ifade etmeyecektir. Aslında hukuk kuralları devlet düzeninin olduğu topluluklarda uygulama alanı bulan bir durumdur. 

Ana konuya geçmeden önce şunları özellikle vurgulamamız gerekir; bilinenin aksine demokrasi, çoğunluğun her istediğini yapabilmesi demek değildir. İnsan hakları, temel hak ve hürriyetlere aykırı olan çoğunluk hükümleri geçersizdir.

Demokrasi en iyi yönetim şekli değildir, mahzurları en az olan yönetim şeklidir. 

Yine demokrasi semadan indirilmiş lâhuti bir yönetim tarzı değil, insanlığın geliştirdiği beşerî bir sistemdir. 

Demokrasilerde taviz verilmeyecek konu temel hak ve hürriyetlerdir. 

Demokrasi günümüzde, Cumhuriyetin muhtevasını oluşturan hususlardır. Demokrasi Cumhuriyetin niteliklerini belirleyen bir unsurdur. 

I- TARİHTEN GÜNÜMÜZE DEMOKRASİ ANLAYIŞI

A- DEMOKRASİNİN TANIMI

Demokrasi kelime olarak Latincede  demos, halk ve kratos, erk, güç kelimelerinin bir araya getirilmesi ile oluşan ve halk’ın erki, gücü anlamına gelir. Kavram olarak ise, halk tarafından yönetim, halkın yönetime hâkim olması veya A. Lincoln’ün ifade ettiği gibi, “demokrasi, halkın halk tarafından halk için yönetimidir”. Yani halkın serbestçe seçilmiş temsilcileri vasıtasıyla yönetilmesidir (Tamer Soysal, 332). 

B- TARİHTEN GÜNÜMÜZE DEMOKRASİ

1- Antik Yunanda-Doğrudan Demokrasi

Antik Yunan’da demokrasi kelimesiyle genel olarak anlatılmak istenen, fakir çoğunluğun yönetilmesi olarak anlaşılmaktaydı. Demokrasinin ilk ortaya çıktığı yer olarak Yunanlar’ın, polisler (site yönetimleri, devletler) kaynak gösterilmektedir. Günümüzde klâsik demokrasi yönetim modelinin örnekleri Atina polisinde görülmektedir. M.Ö. 5. yy’da Atina demokrasisi olarak ifade edilen bu yönetim modelinde, Atina halkı yasama ve yargı kararlarının oluşturulmasında doğrudan katılım ile fikirlerini ifade edip, katkı sunmaktaydılar. Ancak, Atina’da halk tarafından yönetimde, ancak Atina’da yaşayan ve 20 yaş üzeri olan Atinalı erkekler söz sahibi idiler. Kadınlar, çocuklar (18 yaşından büyükler) ve köleler, yabancılar, yönetimde söz sahibi değillerdi. Dolayısıyla Atina’da yaşayan ve 20 yaş üzerindeki erkeklerden oluşan bir meclis, yıl içerisinde belirli günlerde toplantıya katılanlar ile toplanır ve yönetime ilişkin kararlar alabilmekteydi. Bu yönetim biçimi doğrudan demokrasi modeli olarak tanımlanmaktadır. Atina demokrasisinde vatandaşların kamusal hayata aktif katılımı dolayısıyla özgürleşeceklerine inanılırdı. Bu demokraside, kamu toplumun hakları önemlidir, bireyin hakları her zaman kamunun haklarına feda edilebilir. (Bican Şahin, 3 vd.)

2- 19. yy’dan İtibaren -Temsili Demokrasi- Liberal Demokrasi

Temsili demokrasi diye ifade edilen bu demokratik anlayış, daha sonraları zamanın ruhuna uygun olarak ortaya çıkmıştır. 18. yy’ın ikinci yarısından sonra, temsili demokrasi olarak da ifade edilen, ferdin görüş ve düşüncelerinin esas alındığı ve yeni bir demokrasi anlayışı ortaya çıkmıştır. Liberal demokrasi diye ifade edilecek olan bu görüşe göre, halk ve toplum denen soyut varlık onu oluşturan tek tek somut kişilerin toplamından daha üstün bir şey değildir. Dolayısıyla, toplumun menfaati, kamu yararı, toplumun iyiliği gibi, kolektif bütünlüğü ifade eden kavramlardaki belirsizliklerin ferdin haklarını tehdit ettiğine inanılır. 

Bu sistemde, siyasî çoğulculuk esas alınmıştır. Farklı partilerin, siyasî bir yarış ile halktan alacakları yetki ile kamu iktidarını yönetmeleri söz konusudur. 

Yönetilenlerin tamamı yönetimde söz sahibidir. Bir kişi bir oy ve her oy eşit değerdedir. 

Ancak temsili demokrasinin de iki aşamalı gelişimi söz konusudur: 

Birincisi: J. J. Rousseau’nun belirttiği genel iradenin esas alındığı çoğunlukçu sistem, bu sistemde çoğunluğun egemenliği esastır. Çoğunluk yönetir, azınlık muhalefet eder, genelde iki parti vardır, halkın çoğunluk tarafından yönetilmesi esastır. 

İkincisi: Çoğunlukçu sistemin eksikliklerinden hareket edilerek, azınlıkta kalanlarında, yönetime katılmasını amaçlayan bir sistemdir. Çoğunlukçu demokrasi, azınlık grubu karar verme sürecinin dışında tutarak açıkça demokrasinin temel anlamını ihlâl etmektedir. 

Çoğulcu demokrasilerde yürütme gücünün paylaşılması, büyük koalisyonların kurulması, çok partili siyasî hayat, yazılı bir anayasa, nisbî temsil sisteminin genel esaslarındandır. Özellikle siyasî iktidarın asıl gücü insanların temel hak ve hürriyetlerini korumaktır, hayat, hürriyet, mülkiyet gibi. Önemli olan ferdin hürlüğü, ferdin tabiî haklarının korunmasıdır. Çoğunluğun sınırlanması, azınlığın korunması, kişinin temel hak ve hürriyetlerinin devlete karşı korunması esastır.

DEVAM EDECEK...

Okunma Sayısı: 3910
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı