"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrat misyon mutlaka yeniden ayağa kalkacak

27 Eylül 2015, Pazar
Üçpınarlar: Bu böyle gitmeyecektir, günün birinde Adalet Partisi çizgisinde bir lider ve kadro çıkacak ve bu misyonu tekrar toparlayacaktır. Ülke ve millet menfaatinde akıllı bir yol izleyecek olan bu misyon yeniden ayağa kalkacaktır.

HAMDİ ÜÇPINARLAR (4)

DEMİREL’İN BİZE ÖĞRETTİĞİ: “BARIŞMASINI BİLMİYORSANIZ, KAVGA ETMEYİN”Dİ

Sayın Demirel’in bize öğrettiği, siyasetteki ana maddelerden birisi de “barışmasını bilmiyorsanız, kavga etmeyin”di. “Yarın yüzyüze bakamayacağınız şekilde birbirinize ithamlarda, suçlamalarda bulunmayın”dı,

Onun için Demirel, 1975 yılında Milliyetçi Cephe “koalisyon hükümeti”ni, 1991’de de Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yle –ki büyük kavgalar vermiş- oturup koalisyon kurdu ve ülke hizmetine devam etme becerisini gösterdi. Yani birçok ara dönemleri, krizleri aştı…

Bilâhare Tansu Hanım geldi, önce azınlık hükümetini kurdu. Sonra azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, ki ben de o hükümette Çevre Bakanıydım, Cumhuriyet Halk Partisi’yle yeniden bir koalisyon kurmak suretiyle ve erken seçime gitmek şartıyla bir koalisyon yaptık. Ondan sonraki dönemlerde de Millî Selâmet Partisi’yle de Refah Partisi’yle, Anavatan Partisi’yle koalisyonlar kuruldu. 

Bugün ise seçim gününün akşamı, tamamen hissiyatla beyânat verilmesini ben hayretle karşılıyorum. Yani bir tarafta ülke, millet menfaati var, diğer tarafta parti menfaati var. Eğer siz, parti menfaatini, ülke menfaatinin önüne geçirirseniz Türkiye’de hiçbir şey yapamazsınız. Maalesef bugün Türkiye’deki pozisyon bu. 

Halbuki, önce ülke ve millet menfaatini düşüneceksin. Çünkü millet sana vekâlet vermiş. Millet, “ülkeye hizmet et” diyor; bu emânete sâdık kalacaksın…

ADALET PARTİSİ ÇİZGİSİNDEKİ MİSYON YENİDEN AYAĞA KALKACAK

Bugün siyasetteki dağınıklığın ve kimlik siyasetiyle kamplaşma ve kutuplaşmanın DP-AP-DYP anlamındaki değerleri ayrıştıran değil bütünleştiren mâkul çoğunluğu temsil eden siyasî misyonun Meclis’te olmadığından türediği mâlûmunuz. Bu meyanda Demokrat misyonun toparlanması için neler yapılmalı?

Ben meseleleri hep toplumsal açıdan değerlendirmeye çalışırım. 1950’ye kadar Türkiye bir toparlanmanın içerisine girmiş. 1950’lerden sonra bir atılımın içerisinde. 1960’lı yıllardan sonra sayın Demirel tarafından ülkenin kalkınmasının çâresi sanayide görülmüş. Sanayileşmeye gidilmiş. Barajlar, altyapılar yapılmış. 1990’lı yıllardan itibaren teknoloji çağına girildi. 2000’li yıllardan itibaren ise tamamen teknolojik çalışmalar ağırlık kazandı. 

Türkiye’de yapılması gereken, bilimsel ve teknolojik çalışmaların hızlandırılmasıdır. Ama bu arada toplumsal yapıyı iyi değerlendirmek lâzım. Maalesef toplum 1990’lı yılların sonlarına doğru bir hastalığa önünde durulamaz akıma kapıldı. 90’ların başında “genç olsun, yeni olsun” esprisi vardı hatırlarsanız. 1990’lı yılların sonlarına doğru bu sefer toplumda “Herkesin her şeyi bilmesi, kimsenin kimseyi beğenmemesi” hastalığı nüksetti. Bu şartlarda toplumsal yaşamın içerisinde iş yapmanız da zorlaşıyor, siyaset yapmanız da.

Özel televizyonların artması, teknolojinin gelişmesiyle birlikte herkes oturduğu yerde, internetten vesâireden bilgi sahibi oluyor. Siz gidip anlattığınızda, “biz onları biliyoruz kardeşim, hikâye anlatma” diyorlar. Elinizde birçok imkân olması, teknolojik imkânlardan istifade etmeniz lâzım. Her şeyden evvel yazılı ve görsel medya elinizde olması lzım. 

Son zamanlarda Türkiye’de medya da parçalandı. Medyaya baskı yapılmak suretiyle engelleniyor. Bir kısım medyaya imkânlar verilmek suretiyle “yandaş” yapılıyor. Bu şartlarda bilhassa bizim gibi insanların siyaset yapması çok zor. Ama tabii bu misyonun kurucuları ve hizmet edenleri olarak, yeni yetişen nesillere, gençlere yardımcı olmaya çalışıyoruz. 

Biz toplumun nereden nereye geldiğini tartışmaya açmalıyız. Yolsuzluklar kanıksanır bir hal aldı. Böyle bir zihniyet, böyle bir anlayış yok. Toplum çok dejenere oldu. Ben buna çok üzülüyorum…

Ve netice olarak, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de liderler demokrasisi var. Yani lidersiz siyaset yapılmıyor. Tabii ki bu böyle gitmeyecektir, günün birinde Adalet Partisi çizgisinde bir lider ve kadro çıkacak ve bu misyonu tekrar toparlayacaktır. Ülke ve millet menfaatinde akıllı bir yok izleyecek bu misyon yeniden ayağa kalkacaktır. 

DEMİREL GİBİ İNSANLAR ÇOK AZ YETİŞİYOR     

Bu mülâkatın vesilesi olan merhum Süleyman Demirel’i bir vefâ vecibesi olarak kısaca nasıl târif edersiniz?

Demirel gibi insanlar çok az yetişiyor. Türkiye’de yapılan hangi esere bakarsanız bakın Demirel’in imzası var. Dünden bugüne yapılan yatırımlarda istihdam oluşturan ne varsa Menderes’ten sonra Demirel’in eseridir. Milletimiz, bunları tartışmalı.  

Merhum Demirel’i bir hâtıramla anlatayım size: Sayın Demirel Zincirbozan’da gözaltında. Ben de Anadolu çocuğu olarak aldığım terbiye gereği Nazmiye Hanım’a -‘evde evin erkeği yok’ diye- gitmiyorum. Daha çok parti çalışmalarını yürütüyorum. Hayrettin Bey bir gün bana, “Niye gelmiyorsun eve?” diye sordu. Dedim ki “Ağabey, bizim aldığımız terbiyede evin erkeği yoksa gidilmez.” “Herkes her gün geliyor - gidiyor, sen de gel, yaptığınız çalışmaları anlatırsın, Nazmiye Hanım da memnun olur” dedi. 

Demirel’in -Güniz Sokak’taki- evine gidince üst kata çıkardılar. Tam hal hatır sorarken bir telefon geldi sayın Demirel’den. Telefonla konuşurken, Nazmiye Hanım İhsan Sabri Bey’in sağlığını soruyor, -rahatsızdı, geç teslim olmuştu çünkü-. Ancak Demirel, telefonda Nazmiye Hanım’a uzun uzun bir şeyler anlatıyor. Nazmiye Hanım birden; “Bırak şimdi domatesi falân ben sizin sağlınız nasıl onu soruyorum” dedi. Telefonu kapattıktan sonra, bize dönüp, “Adama bak, ben hal hatırlarını soruyorum, bana Karacabey Ovası’ndaki domatesler ne hale düştüğünü anlatıyor, dert yanıyor!” dedi. 

İşte Süleyman Demirel bu idi. Sürgüne giderken bile ülkesinin, köylüsünün, çiftçisinin tarlada kalmış domatesini dert edinen, ona çözümler arayan vatanperver ve fedakâr bir insandı.

Tek cümleyle; Demirel, inancına son derece bağlı, saygılı, ülkesi ve milletinin hizmetinde büyük fedakârlıklar yapmış bir devlet adamı, bir insan... Cenâb-ı Hakk’ın Türkiye’ye gönderdiği lütuflardan bir tanesiydi… 

RÖPORTAJ: CEVHER İLHAN  -  MEHMET KARA  -  MELİH TEKİN

Okunma Sayısı: 5103
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı