"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Farklılık zenginliktir, bölünmemeliyiz

19 Mart 2015, Perşembe
Ben de Hindistan’a gitmek isterim” diyene küçük bir tavsiye: Git, ama unutma doğuya gidiyorsun. Maddeye takılma, mânâya bak! Mânâyı kuvvetlendir. Türkiye’nin malûm gündem sebebiyle yaşadığı bölünmüş ruh halinin otobüstekileri de kuşatmasına izin vermeyen bir rehberlik ve yöneticilik başarısı göstermelerinden dolayı hem rehberimizi ve hem de tur operatörümüzü de kutluyoruz.

Çift kanatlılık ihtiyacı ve Medresetüzzehra

İslâm’ın hakikatine ayna olan hakikî ilim arayışı kesilince İslâm’ın Batıya yayılışı durdu. Aynı şekilde hakikî kalp ilâcı olan tasavvufun önü kesilince İslâm’ın şarktaki yayılışının da önü kesilmiş oldu.

O halde Bediüzzaman’ın çok önem verdiği akıl kalp dengesi sadece Doğu/Batı ikiliği için değil İslâm’ın kendi içinde tasavvuf/kelâm ikiliği için de geçerli.

Aklı ve ilmi önemli bir ihtiyaç olarak görmeyen bazı tasavvuf ehli ile velâyeti ve kerameti ve hatta neredeyse mu’cizeyi inkâr eden bazı kelâm ehli arasındaki buzları çözecek ve birbirine ihtiyacını gösterecek olan da yine Medresetüzzehradır.

Bunun için iki yönlü ıslah çalışmasına ihtiyaç var: Tasavvufun ve kelâmın ıslahı.

Tasavvufun ıslahı için İmam-ı Rabbaninin şu tesbitini tatbik gerekli: Bir farz bin sünnetten önemlidir. Bir sünnet de bin adab-ı tasavvuftan önemlidir.

Buna eklemeyi Bediüzzaman yapıyor: Kuvvetli ve tahkikî iman için tefekkür, tefekkür için de gizli zikrin yanında ilimle meşguliyet farzdır.

Kelâmın ıslahı için ise ehl-i kelâma nur-u kalbe olan ihtiyacını hissettirmek lâzımdır. Yani özetle İslâm’ın Şarka ve Garba yeniden yayılmaya başlaması için yeniden aklı ve kalbi birleştiren “eli kitaplı kalbi külâhlı erenler” lâzımdır.

Bu erenlerin bilinen anlamda “şahıs evliya” cinsinden olmasının ve şahsen muvaffak olmasının imkânı artık yoktur. Zira şahısçılığın ve şahsiyetçiliğin zamanı geçmiştir. Zaman dinsizliğin şahs-ı manevisine karşı bir şahs-ı manevî çıkarma zamanıdır.

Diğer deyişle, zaman, kusurları öne çıkarılarak gözden düşürülebilen “şahıs evliya” arayışından vazgeçme zamanıdır. Onun yerine, kusurları şahıslarında bırakılmış ve şahs-ı maneviye sadece kabiliyetleri intikal ettirilmiş olan kusurlu kişilerden oluşan “heyet evliya”ya geçme zamanıdır.

Yeni çağda artık İslâm’ı temsil ve İman’a hizmet iddiasında olan insanlar “tek başına evliya” olmaya değil “insan-ı kâmil hükmünde olan şahs-ı manevinin azaları” olmaya çalışmalı ya da meşhur çizgi film kahramanlarının deyişiyle “voltran’ı oluşturmaya” çalışmalıdır.

Nakşî güneşleri silsilesinin, son güneş Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin (1779-1827) vefatı ile birlikte adeta atomize olmasının kader canibindeki bir hikmeti ve mânâsı da bu olsa gerektir.

Aman dostlar, farklılık zenginliktir, bölünmemeliyiz…

Biz yukarıdaki bilgi ve kanaatlerimizi otobüsteki yol arkadaşlarımızla kısaca da olsa paylaştığımızda, dinleyicilerden bir dost, bilhassa “heyet evliya” fikrine itiraz edecek oldu. Bir diğeri, İmam-ı Rabbaniyi Bediüzzaman’ın yardımıyla anlatmamızdan her halde biraz da iç siyasetteki menfi konjonktürün etkisiyle rahatsız oldu.

Biz de hepsini rahatlatacak şu bitiş cümleleri ile yetindik: Maksadımız reklâm yapmak ya da rekabet fikri uyandırmak değildir. Hepinizin fikri hürmete lâyıktır. Bendenizin söyledikleri tek doğru veya mutlak doğru değildir. “Bana göre doğru”lardır. Elbette hep birlikte müzakere ederek daha doğruyu bulmaya mani yoktur. Buna gayret etmeliyiz. Dinî ya da siyasî fikirlerimiz sebebiyle bölünmemeliyiz.

Bu vesileyle, Türkiye’nin malûm gündem sebebiyle yaşadığı bölünmüş ruh halinin otobüstekileri de kuşatmasına izin vermeyen bir rehberlik ve yöneticilik başarısı göstermelerinden dolayı hem rehberimiz Sercan Ünsal’ı ve hem de tur operatörümüz Muhammet Gülseren’i kutluyoruz.

Türk Hint Sanayiciler Odası ziyareti ve öğrettikleri

Cumartesi sabah kafileden istekli olan bir grupla Delhi’nin merkezindeki Türk Hint İşadamları ve Sanayiciler Odasını ziyaret ediyor ve Başkan Ersin Karaoğlan ile arkadaşlarından samimî bir ortamda bilgi alıyoruz.

Delhi’de yatırımcı üç Türk şirketi var. Derneğin dörtyüz üyesi var. Bunların çoğu Müslüman.

Kırk yıldan bu yana ilk tek parti iktidarını yaşayan ülkenin ciddî bir iktisadî ve sosyal atılım içinde olduğunu öğreniyoruz. 

Bunun ilginç sonuçları var:

Meselâ ülkede elektrik ihtiyacı had safhada.

Meselâ, Devletin, Başşehir Delhi ile güneydeki liman şehri Mumbai (Bombay) arasına yeni bir hızlı tren hattı ve güzergâhındaki uygun arazilere yeni uydu şehirler inşa etmeyi ve buralarda bilişim sektörünü daha da geliştirmeyi hedefleyen projeleri var.

Hükümet “kirli Hindistan” imajını yıkmak için temizlik kampanyası başlatmış. “Yüz milyon wc” projesini hayata geçirmişler.

Ülkede vatandaş kaydı olan yaklaşık 300 milyon kişi var. Ama 2014’teki seçimlerde 700 milyon seçmen oy kullanmış. Oy kullanmak için kimlik gerekmiyor. Mükerrer oyu önlemek için parmak boyama usûlü geçerli. (Bizim parmak boyaları da, malûm, Hindistan’dan geliyor!) Oy kullanmak isteyen kişinin parmağının boyalı olmaması yetiyormuş. Oylar sandığa atılarak değil sandık merkezlerindeki tablet bilgisayar yardımıyla kullanılmış.

Devletle işi olan, meselâ diploma almak isteyen, pasaport ya da ehliyet almak isteyen, işyeri açmak isteyen, kendisini vatandaş olarak kaydettiriyor. Bizim elli sene önceki durumumuz gibi.

Devletle fertler arasında vatandaşlık ilişkisinin net şekilde kurulmamış olmasının en önemli sonucu, fertlerin doğrudan vergi mükellefi olmaması. Dolaylı vergiler de yeterli gelmiyor. Bunun sonucu ise bilhassa mahalli yönetimlerin kaynak yetersizliği sebebiyle başarısız olması.

Devletle ve kamu ile vergi bağı olmayan insanların yaşadığı bir şehrin belediyesinin kamu hizmeti yapmasının ne kadar zor olduğunu kitaplardan okurduk. Yerinde görmek daha bir güzel oldu. İhtiyar bir kadın da olsa bir kişinin, yolda önünü kesen polise “ben vergisini veren bir vatandaşım, ne hakla önümü kesiyorsun, çekil önümden” repliğini söyleyebilmesi için önce vatandaş olması lâzım. “Vereceksin ki isteyebilesin!”.

Hint toplumunda bütün dinler ve kültürler için geçerli ciddî bir muhafazakârlık var. Bu durum ahlâka da yansıyor. Suç oranları düşük. O kadar ki ABD’de bile en düşük suç oranına sahip etnik grup Hintlilermiş. Cinsel suçlar yaygın değil. Açık saçıklık da yaygın değil. Kadınların ve hatta genç kızların, kılık ve kıyafetleriyle, karşı cinse “ben buradayım” dememesi dikkat çekici.

Şehirler arası ve şehir içi taşımacılık yapılan otobüslerde perde yasak. Sebebi, bir süre önce bir otobüste bir grup erkeğin perdeleri kapatıp bir kadına tecavüz etmesi.

Kast sistemi İngiliz’lerden kurtulduktan sonra kanunen ve resmen terk edilmiş, ama fiilen sürüyor, sosyal etkisini ise yavaş yavaş kaybediyor.

Kız çocuk bazı kültürlerde ve yörelerde makbul çocuk değil. Hatta bizim ziyaretimiz sırasında Türkiye’deki haberlere de konu olmuş olan bir “diri diri gömme” olayı yaşanmış. Bu fiil elbette suç, ama demek bu vahşeti yapan var. Daha da önemlisi kız bebeğin sağ doğmasını kürtaj ve diğer yollarla engelleyen anne babaları engellemeye yönelik olarak önemli bir yasak var. Röntgen veya ultrasonla cinsiyet tesbiti ve aileye bildirilmesi yasak. Hastanelerde girişlerde kocaman yazılarla bu yasak hatırlatılıyor.

İnsanlar sigara içmekten ziyade, uyuşturucu veya keyif verici bir macun çiğniyor ve rastgele tükürüyorlar. Bu alışkanlığın çöpünden caddeler bile rahatsız edici.

Sığır ve domuz etinden ve genel olarak kırmızı etten uzak duruyorlar. Kanatlılar ve balık tüketiliyor. Sebze ve baharat (bilhassa köri) ağırlıklı bir beslenme kültürü var. Ancak balık konusu Müslümanlar için espriyle karışık da olsa problemli. Zira kutsal sayılan meşhur Ganj Nehrine sadece ceset külü dökülmüyormuş. Küçük yaşta ölen çocukların naaşı da günahsız oldukları gerekçesiyle “yakılmadan” nehre bırakılıyormuş!

 

Genel gidişat

Ticaret Odasının ardından Delhi’deki bir Türk Okulunu (üniversiteye hazırlık dershanesini) ziyaret ediyor ve karşısındaki yurdunun mescidinde öğle namazımızı kılıyoruz.

Sonra kafileye iştirak edip, Delhi’deki Müslüman mezarlığını ve yanındaki Hindu ölü yakma alanını ziyaret ediyoruz. Müslüman ve yabancı olduğumuz anlaşılınca nazikçe dışarı dâvet edilsek de biz göreceğimizi görmüş oluyoruz. Dörtyüz kilo odunun arasında da olsa insan yanınca çıkan kokuyu bilmek istemezsiniz. Cehennemin kokusu nasıl acep?

Akşamüzeri hediyelik eşya alış verişiyle geçiyor.

Kullanılan dili ve alfabeyi merak ediyoruz. Rehberimiz Sercan Bey on yedi senedir Hintçeyi konuşuyor. Ama Sanskritçe de denilen bu dile ait alfabeyi öğrenmeye ihtiyaç duymamış. Zira herkes Latin alfabesini biliyor. Trafik levhalarında Latin, Arap ve Sanskrit alfabesi kullanılıyor.

Sercan Bey Hint dilinin iki dile de Farsçadan gelen kelimeler dolayısıyla Türkçeye çok benzediğini söylüyor. 

Hatta şöyle bir örnek de veriyor:

Gönül ne çay ister ne kahve.

Gönül muhabbet ister, kahve bahane.

deyiminin Hintçesi şöyleymiş:

Dil cay nahi çeiyye kahva nahi çeiyye.

Dil muhabbat çeiyye, kahva bahana he.

Pazar sabaha karşı dönüş için otelden ayrılıyoruz. Dönüş yolunda havaalanında sis dolayısıyla uzun süre bekliyoruz. Otelden çıktıktan sonra İstanbul’a varışımız onbeş saat. Gerisini siz düşünün. 

Şunu da ekleyelim: Hint mutfağının en iyi örneklerini uçakta THY aşçılarından hostes fırçası (!) ile birlikte yedik.

“İlle de vatanım” demiş ya bülbül. Bizimki o misal. Gerçi Hindistan altından değil, kafes hiç değil, ama olsun. İlle de vatan.

“Ben de gitmek isterim” diyene küçük bir tavsiye: Git, ama unutma doğuya gidiyorsun. Maddeye takılma, mânâya bak! Mânâyı kuvvetlendir.

-SON-

Okunma Sayısı: 3021
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı