"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Faruk Gürler’i seçmezseniz buradan cesetleriniz çıkar”

23 Eylül 2015, Çarşamba
ALİ NAİLİ ERDEM: 1973'teki cumhurbaşkanı seçimi öncesinde üniformalı bir tuğgeneral, bana “Sayın Grup Başkanı, bu akşam buradan Faruk Gürler cumhurbaşkanı olarak çıkmazsa, siz buradan çıkamazsınız! Cesetleriniz burada kalır” dedi.

ALİ NAİLİ ERDEM ANLATIYOR (3)

“CESETLERİNİZ BURADA KALIR!” TEHDİDİ

12 Mart muhtırası sürecinde Demirel’in AP grubuyla birlikte askerlerin Faruk Gürler’i cumhurbaşkanı seçtirme dayatmalarına ve cuntaya karşı diretmesi var. Bunu özetler misiniz?

12 Mart’tan sonra bence en önemli olaylardan bir tanesi Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçimleri hadisesidir. 1961 parlamentosu silâhların gölgesi altında açılmıştı. Biz o zaman parlamentoya geldik, -merhum- Ali Fuat Başgil Hocayı Cumhurbaşkanı seçtirmek istiyoruz. “Olmaz öyle şey” diyorlar.Ve o tarihte İstanbul’da Cemal Tural’ın başkanlığında kurulan ekip “Cemal Gürsel cumhurbaşkanı olacaktır, İsmet Paşa Başbakan olacak, aksi halde bu Meclis açılmaz” dediler. Yani 27 Mayıs’tan sonraki Meclis bu şartlarla açıldı. 

Gürler aday olunca Süleyman Bey, “kimin cumhurbaşkanı olacağından nasıl olacağı daha önemlidir” dedi.

Seçim günü gece saat 9 sularında bir beyefendi geldi. “Sizinle bir beyefendi konuşmak istiyor” dediler. Dışarı çıktım, Meclis’in karanlık bir koridoruna girdik. Üniformalı bir tuğgeneral, MİT temsilcisiymiş, bana “Sayın Grup Başkanı, bu akşam buradan Faruk Gürler cumhurbaşkanı olarak çıkmazsa, siz buradan çıkamazsınız!” dedi. “Nasıl çıkamayız” diye sordum. “Cesetleriniz burada kalır, dedi. Ben de; “Sevgili tuğgeneral, burası garnizon değil, burası karargâh değil. Burada her arkadaşın kendi fikri vardır. Ben bunu söyleyemem” diye cevap verdim. “Siz bilirsiniz, sonuçlarına katlanırsınız” deyip ayrıldı.

Ardından girdim Meclis’e, Süleyman Bey en önde tek başına oturuyor. Dedim ki hadise böyle. “Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu bana. “Size söyledim, kimseye söylemedim; biz burada reyimizi kullanacağız” dedim. Bunun üzerine “Naili, bunu kimseye söylemezsen iyi olur….”

Neticede Gürler seçimi kaybetti. Seçimi kaybetmesinden sanıyorum on beş gün sonra Stockholm’de karşılaştık. Kanserdi, tedaviye gelmiş. Orada dedi ki, “Sayın Bakanım, sana teşekkür ederim. Doğruyu bir tek sen söyledin.” Zira ben kendisine demiştim ki ‘Aday olma.’ “Bir yığın arkadaş imza verdi”, dedi. “Onlar protokol imzasıdır, onlara güvenmeyin, sizi memnun etmek için atılan imzalardır’ diye uyarmıştım…

DEMOKRAT DÜZENDE ŞAHESER OLAN BİREYDİR

12 Eylül 1980 darbesinin içyüzü de bilinmiyor. Darbe öncesinde 27 Aralık 1979’da çoğu kimsenin bilmediği komutanların verdiği bir “mektup-muhtıra” meselesi var. 12 Eylül “darbe gerekçeleri”ne cevabınız nedir? Demokrasiyi katleden darbelerde en çok ileri sürülen “ülkenin uçurumun kenârına geldiği”, “ekonominin çöktüğü” benzeri isnadlara yorumunuz nedir? Bugün Türkiye’nin demokrasi ve ekonomik durumunu değerlendirir misiniz?

Doğru, askerler onu bir muhtıra olarak kabul etmiyorlar. “Bir mektup yolladık” diyorlar. “Parlamento çalışmıyor, ülke sorunları tehlike arz ediyor” diyorlar. Oysa henüz bir-bir buçuk aylık hükûmettik. Yoklukları, kuyrukları kaldırmaya, ekonomiyi düzeltmeye çalışıyorduk. Düzelttik de. Demirel’in başkanlığındaki hükûmet yoklukları, kuyrukları kaldırdı. Başta petrol olmak üzere bütün maddeler temin edildi…

Ancak anarşiyi önleyecek güvenlik güçleri idi. Ortaya çıkarılan havada gençler, düğüne koşar gibi ölüme koşuyorlardı. Ve birbirlerini acımadan öldürüyorlardı. Bazı yerler kurtarılmış bölge olarak tanımlanıyordu.

Güvenliği sağlamada güvenli olanlar emniyet kuvvetleri, jandarma ve Türk Silâhlı Kuvvetleridir. Başbakan Demirel, askerlere, sıkıyönetim komutanlarına, “12 Eylül’den önce diyor ki, bu kan durmalıdır. Bu çocukların karşılıklı birbirlerini vurmaları durdurulmalıdır. Yasa ise yasa, silâh ise silâh, imkân ise imkân, neyi istiyorsanız verelim, yeter ki anarşiyi, akan kanı durdurun!” demişti. İkinci Ordu Komutanı’nın, darbeden bir sene önce “İhtilâle zeminin olgunlaşması için bir yıl bekledik” deyip beş bin gencin ölümüne göz göre göre seyirci kalması dikkat çekicidir.

Yani, bu itiraflardan da anlaşılıyor ki, 12 Eylül “gerekçeleri” aslı astarı olmayan “darbe bahaneleri”ydi...

Sonuçta, birbiri arkasına yapılan darbeler birçok insanda ümitsizliğe sebep oldu. Halbuki, demokrat düzende şaheser olan bireydir. Ve birey kendi ayakları üzerinde kendi imkânlarını sağlar. Zira demokraside aslolan milletin zenginliğidir. Milletin zenginliğinden devletin zenginliğine gidilir…

MENDERES GİBİ DEMİREL’E DE DESTEK VERMEDİLER

Bugün ekonomimiz güzel değildir. Kim güzel diyorsa doğru söylemiyor. Dışarıdan gelen parayla ayakta duruyoruz. Ve bunun sonucunda da kendi ürettiğimiz bir şey yok. Alman harikasını oluşturan Ludwig Erhard’la 1964 yılında bir konuşmamızda, “2. Dünya Savaşı’nda bitmiş bir Almanya’yı ayağa kaldırdınız, nasıl yaptınız bunu” diye sordum. Adamın verdiği cevap; “üretim” oldu. Üç defa sordum, üç defa da aynı “üretim” cevabını aldım.

Yine sene 1980, Alman Başbakanı Helmut Kohl’un dâvetlisiyim. Berlin’de CDU’nun (Hıristiyan Demokrat Birliği) kongresi var. Adam diyor ki; “Enerjiye sahip olan devlet, dünyanın efendisidir.” Oysa şu anda Bulgaristan dahil her yerden elektrik alıyoruz. Gediz Depremi yaşandığında Gediz’e gidiyoruz. Yol felâket! Yanımda Plânlama Müsteşarı var. Sordum, “Bu yolu niye yapmıyorsunuz?” diye. “Bizim ilk yaptığımız şey millî gelire doğrudan doğruya katkı yapan üretimdir” diyor.

Peki şimdi soruyorum; 13 senede kaç tane Tüpraş yapıldı? Kaç tane Petkim var? Sene 1954’te Adnan Bey’le Fatin Bey Almanya’da Ren Nehri’nin üzerinde Alman Başbakanıyla bir görüşme gerçekleştiriyorlar. Adnan Bey “Biz NATO ülkesiyiz, demir-çelik fabrikası kuracağız bize yardım edin” diyor. Alman Başbakanı, “Demir-çelik dünya devletlerini ayakta tutan güçtür, size yardım edersek bize rakip olursunuz” diye reddediyor. Ve Adnan Bey sinirlenip orayı terk ediyor.

Sene 1946’da İsmet Paşa, “yarının Türkiye’si ne olmalıdır” diye Dünya Bankası’ndan bir rapor hazırlanmasını istiyor. Raporda, “Türkiye sanayileşmemelidir. Türkiye ziraat kalmalıdır” deniyor. Sonra bu rapor Adnan Bey’in önüne de geliyor; diyor ki, “Bunlar bizi fukara kılmak istiyorlar.” Ve Amerika’ya gidiyor, Eisenhower’den yardım istiyor. Eisenhower, “Size yardım ederiz” diyor. O tarihte 150 bin dolar. Ama Eisenhower daha sonra bu parayı ödemekten vazgeçiyor. Çok saygıdeğer bir iş adamımız Amerikalı bir senatöre diyor ki, “Bu parayı bize vermeyin, biz bu parayı hovardaca yeriz...”

“BEN BİLİRİM BEN YAPARIM” DEMOKRASİLERDE OLMAZ

Demokrasi kolay oturmuyor. Demokrasi bu değil. Bu yaşadığımız şeyin adı demokrasi değil. Sadece sandığın varlığı seçimin meşrûiyeti, demokrasi için yeterli değildir.

Demokraside sevgi, hoşgörü çok önemli. Ve demokraside eğitimin bütünleşmesi çok önemli. Demokraside ekonominin düzeyi çok önemli. Bunlar olmadığı zaman demokrasi zaaflarla malûldür. Herkes kendi demokrasisinin tarifini yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la oturup konuşabilsem bunları anlatacağım.

Demokrasi Ahmet İyimaya’nın, Burhan Kuzu’nun anlattığı gibi değil. Burhan Kuzu’nun profesörlük belgesinde benim imzam var, onun için söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanının konuşmalarının demokrasiyle ilgisi yok. “Ben bilirim, ben yaparım”, demokrasilerde “ben” yok. Kur’ân’da var mı “ben” kelimesi? “Biz” var. Diyor ki, “ben, ben, ben!” Bu demokraside olmaz, olmuyor…

Bugün ekonomimiz güzel değildir. Kim güzel diyorsa doğru söylemiyor. Dışarıdan gelen parayla ayakta duruyoruz. Ve bunun sonucunda da kendi ürettiğimiz birşey yok. 

13 senede kaç TÜRRAŞ ve Petkim yapıldı, soruyorum. Almanya 2. Dünya Savaşından sonra üretimle ayağa kalktı.

RÖPORTAJ: CEVHER İLHAN  -  MEHMET KARA  -  MELİH TEKİN

Okunma Sayısı: 4900
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı