"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fransa, Cezayir′deki Osmanlı izlerini bilerek yok etmiş

23 Eylül 2014, Salı
CEZAYİR NOTLARI Fransa′nın Cezayir′i işgalinden önce 176 cami olan şehirde, şimdilerde kala kala 48 eser-cami kalmış. Fransa, Osmanlı izlerini bilerek yok etmiş. Buna rağmen Cezayirliler Türkleri çok seviyor ve selamlarını gönderiyorlar.
Cezayir menekşesini bilirsiniz; mavi renkli ve hoş bir çiçektir. Bu menekşenin çıkış yeri veya adının aldığı ülke burası mı bilmiyorum, ama eğer değilse bu ülkeye ait olması için kanun teklifi veriyorum… O menekşeyle söz konusu ülke olan Cezayir’in ortak yanları şunlar: O çiçek mavi, Cezayir evlerinin kapıları ve pencereleri de mavi. O çiçeğin yaprakları yeşil, Cezayir şehri de olabildiğince yeşil. O çiçek nazarlık gibi duruyor, Cezayir şehri de Afrika’nın boynunda inciden gerdanlık gibi duruyor.
Ben Cezayir’e gelirken aklımda şu önyargılar vardı: 1-Cezayir Arap milletindendir, 2-Cezayir, klasik şark şehirlerinden birisidir, 3-Cezayir, Afrika ülkesidir! Üç yargımın da yanlış olduğunu gidince anlamış oldum. Bir kere Arap değil Berberî’ler. Şark şehirlerinin tam aksine Avrupa kentlerine benziyor. Cezayir, asla Afrika ülkesi olamaz çünkü çok farklı. “Ada” anlamına gelen “Cezayir” ülkesi olsa olsa İtalya, Fransa, İspanya gibi bir Akdeniz ülkesidir denilebilir.
Afrika kıtasında Sudan’dan sonra en büyük coğrafyaya sahip olan bu ülke, 5’inci ekonomik güce de sahip. 32 milyon nüfusu var ve %99’u Müslüman. Büyük bir alanı çöl olan ülkenin, daha çok sahillerinde tarım için uygun alanlar var. Muazzam narenciye ve zeytin ağaçları varsa da, yetersiz görünüyor. Belli ki tarıma gereken önem verilmemiş. Bir anekdot: Oralarda gezerken 1900’lerde çekilen bir fotoğrafa rastlamıştım. Fotoğrafta eski yerleşim yeri olan “Kasbah” (Türkçesi kasaba) daha çok şehrin tarım yapılamayan bir yamacına kurulmuştu. Sahil şeridinde yani düzlük olan yerlerde ise hububat, narenciye, zeytin ağaçları, sebze vb. gibi tarımsal alanlar vardı. Şimdi o yerlerde araç otoparkları, binalar ve türlü işgal materyalleri var. Demek ki insanoğlu gittikçe akıllanacağına-ilerleyeceğine, daha da ′alık′laşıyor.
Cezayir’i incelemeye devam ediyoruz. Mimarisi, 100 yıl sömürgesi olduğu Fransa’nın özelliklerini taşıyor. Tek fark tüm duvarların beyaz ve tüm camların, kapıların mavi olmasıdır. Şehir İstanbul ölçülerine uyacak kadar kozmopolitik bir yapıya sahip. Cezayir’de resmî dil Arapça fakat halkın yarıya yakını Fransızca konuşuyor. İşyeri tabelalarının büyük bir kısmı da Fransızca. Ama aslında sömürge oluncaya kadar hep Arapça konuşulurmuş. Cezayirliler Fransız (Avrupa) kültüründen etkilenmiş olmalılar ki, hayat sabah erken başlıyor ve akşam da erkenden bitiyor. Oysa Şarkî ülkelerde hayat hiç durmaz, sürekli canlıdır. Alt yapıda çok ciddi eksiklikler vardı, özellikle trafik çok berbattı. Ama ilginçtir, o kadar berbat trafikte insanlar sabırsızlanıp kornalara basmıyorlar. Bu kadar sıkışıklığa rağmen şoförler birbirine yol veriyor ve yardımcı oluyor. Güvenlik önlemlerini had safhada gördüm. Öyle ki caddede bile fotoğraf çekemiyorsunuz.
Yollarda adım başı polis noktası ve adım başı asker ekibi vardı. Bunun son yıllarda yaşanan Arap baharlarının etkisi olduğunu zannediyorum. Bu tür baskılı davranışlardan olsa gerek, gezdiğim sürece hiç turist göremedim.
İklimi ilginçti. Gündüz güneş dik ve oldukça sıcak vuruyor, akşamları ise oldukça serin oluyordu. Bunun iyi tarafı; ne kadar geç yatarsanız yatın sabah çok erken saatte zıpkın gibi ayağa kalkıyorsunuz. Cezayirliler otobüste, tramvaylarda, metrolarda büyüklerine ve hamilelere yer veriyorlar. Üstelik orta yaşlı erkek-kadın bile aynı saygıyı karşısındakine gösteriyor. Bizimkiler gibi ıslık çalarak başka yöne bakmıyorlar…
Şimdi çok ilginç bulduğum şeyi paylaşmak istiyorum: Afrika kıtasında Berberilerin sahip olduğu Cezayir şehrinin tam ortasında devasa bir park var. O kadar muazzam ağaçlar, bitkiler, sarmaşıklar, çiçekler vs. var ki, kendinizi amazon ormanlarında sanırsınız. Üstelik bunu sadece ben sanmıyorum! Koskoca Hollywood bile öyle zannetmiş olmalı ki Tarzan filmini bu parkta çekmiş! Hani bir repliği vardı onların; “Tarzan-Ceyn” işte o film… Her şey doğal ve Afrika’nın balta girmemiş ormanları havasındaydı. Bizim büyük şehirlerden birisinde tüm parkları toplasan o park kadar etmiyor. Buna da ayrıca üzüldüm tabi.
Bir kaç Osmanlı eseri vardı, liman karakolu, valilerin konakları gibi… Daha doğrusu Fransa gelmeden önce 176 cami ve Osmanlı eseri olan kentte, şimdilerde kala kala 48 eser-cami kalmış. Fransa, Osmanlı izlerini bilerek yok etmiş. Buna rağmen Cezayirliler halen daha Türkleri çok seviyorlar, her fırsatta bu ülkenin aziz milletine selamlarını gönderiyorlar.
En çok merak ettiğim şey “Özgürlük Anıtı” ziyaretiydi. Gitmeden önce şehir haritası edinmiştim. Ama bir türlü bu anıtı o haritada göremedim. Oysa ne kadar lüzumsuz ve gereksiz yerler varsa haritada resmi var ve krokilerde de açıkça işaretlenmişti. Nereden aklıma geldiyse harita yayıncısına baktım, Fransız basımı çıktı. O zaman uyandım ki, bunlar soykırımı kabul etmiyorlar! Neden kabul etmediklerini de birazdan gideceğim anıtın içindeki müzeden anlamıştım. Çünkü o müzede 1,5 milyon Cezayirlinin katledildiği belgeler vardı. Giyotinler, idam ipleri, işkence aletleri, insan iskeletleri, Cezayirlileri katlederlerken kullandıkları öldürücü silahlar… En önemlisi de kamera kayıtları ve fotoğrafların var olmasıydı. Çünkü aydınlanmanın zirvesi olan 20. Yüzyılda katliam yapılıyordu. O filmlerde canlı yayında garip Cezayirlinin, Fransa’nın kahpe kurşunuyla şehit edildiğine şahit oluyorsunuz.
Cezayir, Osmanlı hâkimiyetinde 300 yıldan fazla kaldı. Bu zaman zarfında onların diline, örfüne, adetine hiçbir zaman müdahale etmemiş. Bu uzun yıllar içinde kimseyi aç açık ve korsanlara karşı korumasız bırakmamış.
Cezayirlileri burnu kanamadan 20. yüzyıla taşımış. Ardından aydınlanmayı (!) bitiren Fransa ölüm kusan makineleriyle buraya el koymuş. Tarihini, dilini, dinini, mimarisini her şeyini ama her şeyini mahvetmiş.
Gidin bakın, bir tek Türkçe konuşan Cezayirli bulamazsınız. Neden? Biz sömürmeye değil, hep korumaya gitmişiz de ondan. Osmanlı torunu olduğum için gurur duyuyorum dostlar…
 
SON
 
 
EROL OKUTUCU  [email protected]
Okunma Sayısı: 2942
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı