"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Herşeye değer bir seyahat

18 Ocak 2011, Salı
Pazar günü, on bir uçağıyla Sydney şehrine geçtik. Fatih Yargı kardeşin yol arkadaşlığı da bir başkaydı. Sohbet ederek bir saat on beş dakikada menzilimize ulaştık. Halbuki, önceki gidişimizde dokuz yüz kilometre mesafeye, karayoluyla ancak on bir saatte varabilmiştik. Bir gün önce kırk derece sıcaklığı olduğunu öğrendiğimiz Sydney şehri, o gün yağmurlu ve hayli serindi. Halil Bozkaya kardeşin karşılaması ve gönül dostlarımızla görüşüp, kucaklaşıp yemek faslından sonra, Oburn semtindeki Gelibolu Camiinde akşam namazını edâ ettik. Yağmur şiddetini arttırmıştı.

TÜRK DAYANIŞMA DERNEĞİ’NDE KONFERANS
Türk Dayanışma Derneği konferans salonuna bu havada pek kimse gelemez diye düşünmeye başlamıştım. Nagehan kardeşin talebi üzerine, camiin genç ve değerli imamı Bilâl Hoca, cemaate konferans duyurusunu yaptı. Oradan yol üzerindeki derneğe geçtik. Yağmur hâlâ yağıyordu. Üst kattaki salona girdiğimizde bayanlar tarafının dolduğunu, erkekler kısmının da konferans başlamadan dolduğunu gördük. Biz üzerimize düşen görevi yapmalı, Cenâb-ı Hakk’ın vazifesine karışmamalıydık. İnsanları toplayacak Allah’tı. Duyurmak işi bize âitti.
Melbourne’da verdiğimiz konferansın tekrarıydı. Daha önce gittiğimizde “İslâm, demokrasi ve lâiklik” üzerine içtimâî bir konu seçmiştik. Şimdi ise, imânî bir konu seçmenin daha yararlı olacağını düşünmüştük. Kâinatın nasıl yaratıldığından başlayarak niçin ve ne maksatla yaratıldığına, onu yaratan Zâtın varlık ve birlik delillerinden insanın varlıklar içindeki konumuna, oradan iman-insan ilişkisine ve imanın toplumdaki müsbet etkilerine kadar, her birisi müstakil bir konferans meselesi olan mevzuumuzu bir saatte özetlemeye çalıştık. Konferansı dikkatle dinleyen ve bir çok fotoğraf çeken Hakan Beyle sonra tanıştık. Meğer orada çıkarılan Dünya gazetesinin ortaklarındanmış. Notlarımı alarak geniş bir özetini gazetesinde yayınladı. Bu ilgisinden dolayı buradan şükranlarımızı sunuyoruz.

SYDNEY’DE İNKİŞAF EDEN HİZMETLER
Pazartesi günü, karayoluyla Sydney’e gelen Halil Yıldız’ın katılımıyla ve bir grup kardeşle bot gezisi yaptık. Sydney gerçekten çok güzel bir şehir. Pasifik Okyanusu şehrin içine muhtelif kollar şeklinde girerek çok hoş bir görüntüye sebep olmuş. İstanbul Boğazı ve Haliç gibi girintileriyle zaten İstanbul’u andırıyor. Yılbaşı kutlamalarının yapıldığı çelik Liman Köprüsü, onun tam karşısındaki Opera Binası, 252 metre yüksekliğindeki Sydney Kulesi ve gökdelenleriyle çok turist çeken bir şehir. Beş buçuk milyon nüfusuyla ülkenin dörtte biri orada yaşıyor. Biz de turistler gibi bir hayli fotoğraf çektik.
Akşam, şehrin en merkezî yerinde bulunan hizmet merkezindeyiz. Ayrı bölümden dersi hoparlörle dinleyen hanım kardeşlerin de katıldığı kalabalık toplantı ve iman hakikatlerinin mütalâa edildiği ders ve hizmet haberleriyle saatler akıp gitti.
Sydney’de, bilhassa hanım hizmetlerinin daha bir canlı ve hareketli olduğu söylendi. Çünkü, Melbourne’de vakıf olarak istihdam edilen Kırşehirli iki kız kardeşin, her Cumartesi münâvebeli bir tarzda uçakla gelip derse katılıp dönmeleri, buradaki hizmetleri hızlandırmış. Genç kızlar arasında da yapılan derslere çok yeni insanların katılmasına vesile olmuş. Hanım hizmetlerinin inkişafı, erkekler arasındaki derslere de yansımış. Topluca yüze yakın Nur Talebesinin bulunduğu Sydney, şimdi iki katlı geniş bir hizmet binası almanın gayretine düşmüş. Onlara duâ ediyor ve en hayırlı bir şekilde uygun bir mekâna sahip olmalarını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz.
Salı günü, dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen ve Mavi Dağlar anlamına gelen Blue Mauntains’e gittik. Hava hafif yağmurlu, dağlar ise sisliydi. Yükseklerden akan şelâlenin sesini duyuyor, fakat sisten dolayı göremiyorduk. Seyir yerinde bulunan fotoğrafına baktığımızda, gerçekten görülmeye değer bir manzaraydı. Dönüşte, imparator lâkaplı İsmet Ünver kardeşin kebapçı dükkânına uğrayıp kısmetimizi yedikten ve evinde kahvemizi içtikten sonra, grup halinde yine hizmet merkezimize geldik. Bir hayli gelenler olmuştu. Yapılan ders ve geleceğe dair hizmet müzakereleriyle o akşamı da değerlendirdik. Melbourne’de, Sydney için ayırdığımız otuz civarındaki kitaplarımızı da imzalayarak bitirdik. Oradan, üç gündür misafir olduğumuz Nagehan kardeşin evine geçtik. Günler ne çabuk geçiyordu! Ömrümüz de öyle değil miydi?
Çarşamba günü tekrar Melbourne’a dönüş saatimiz yaklaşırken, bir grup arkadaşıyla konferansa gelen Ahmet Hocanın dershanesine iâde-i ziyarette bulunduk. Ertan ve Ali Beyler karşıladılar. Ahmet Hoca başka bir şehre gitmiş. Bir müddet sohbetten sonra selâm bıraktık ve müsaade isteyip ayrıldık.
Sydneyli gönül dostlarımız Halil Bozkaya, Nusret, Nagehan, Coşkun ve diğer Nur kahramanlarıyla vedalaştıktan sonra, bir saat on beş dakikalık bir uçuşu müteakip tekrar Melbourne Havaalanı’ndayız. Ercan kardeşin kaptanlığında Nur Vakfı külliyesine geçtik.

YÜKSEK AHLÂKIMIZ, BU DİYARLARDA REVÂÇ BULMUŞ
Yoğun programların arasında iki haftanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Tam bir koşuşturmaca haliydi. Almanyalı dostlarımız da öyle yapıyorlardı. Türkiye’den gelenleri hiç boş durdurmazlar. Kendi tabirlerince limon gibi sıkar öyle gönderirlerdi!
Avustralya’da her şey farklıydı. Sanki güneş tersten doğuyor gibiydi. Güne bizden dokuz saat önce başlanıyordu. Arabaların direksiyonu solda değil, sağ taraftaydı. Trafik soldan değil, sağ taraftan akıyordu. Arabaları sollamak yok, sağlamak vardı. Bize göre bu tersliklere bedel tertip, düzen, karşılıklı haklara saygı, kanun hâkimiyeti ve kurallara bağlılık konusunda herşey mükemmeldi. Trafik kazaları yok denecek kadar azdı. Dışarıdan gelen göçmenler, kısa zamanda bu havaya kendisini uydurmak zorundaydı. Zira, cezalar pek ağırdı. Bir yılbaşında altı ölüm vakası olmuş. "Bunu nasıl en aza indirebiliriz veya ortadan kaldırabiliriz?" çalışmasını yapıyorlarmış. İnsan hayatına o kadar değer veriyorlar. Bunları öğrenince ülkem adına üzüldüm. Çünkü, bizde en ucuz olan şey maalesef insan hayatı olarak görünüyor. Yılbaşı ve bayramlarda ölen ve yaralanan insanların haddi hesabı yok. Kurallara uymak ise yok denecek kadar az. Demek ki, demokrasi bir kültür meselesi. Çocukluk yaşında verilmesi gereken bir eğitim. Onlar özür dilemeyi, teşekkür etmeyi ve lütfen demeyi temelden öğretiyorlar. Bizde ise özür dilemek bir zül sayılıyor. Hülâsa, Üstad’ın dediği gibi “Bir kısım yüksek ahlâkımız bizde revaç bulmadığı için ecnebiler almış. Onların kötü ahlâkları da onlarda revaç bulmadığı için bizim pazarımıza girmiş.”
Ülkedeki genel tertip ve düzene bizim arkadaşlar da alışmışlar. Her şeyi bir kurala bağlamışlar. Ders saatlerinin başı sonu belliydi. Çay tam zamanında geliyordu. Dersleri kimin yapacağı da bir plân çerçevesindeydi.

DUÂ, VEDÂ VE HELÂLLEŞME...
Son veda dersimiz olduğu halde, başından beri uyduğumuz kurallara o gece de uyduk. Âyetü’l-Kübrâ’da geçen ve Kudret-i İlâhîye göre az çok, büyük küçük, fert nev fark etmez. Bir baharı bir çiçek kolaylığında, koskoca kâinatı bir insanı yaratma suhûletinde yaratır olan tevhidin en ince bir sırrını ve yeniden bedenlerin dirilişinin aklın anlamaktan âciz kaldığı muammâsını birlikte paylaşmaya çalıştık. Sonu bir veda ve helâlleşme konuşmasıydı. Bu çatı altında toplandığımız gibi, mahşer günü üstadımız ve saff-ı evvel Nur talebeleriyle birlikte, Sevgili Peygamberimizin (asm) Livâü’l-Hamd sancağı altında böylece toplanmayı ve Resûlullah’ın (asm) şefaatine nâil olmayı duâ ederek helâlleştik. Duygulandığımı, sesimin titrediğini fark ettim ve konuşmayı kısa kestim.
Perşembe günü, Fatih kardeşin evinde bir grup ağabey ve kardeşlerle akşama yakın veda yemeği yiyerek, akşam namazını da vakıfta kılıp, kalabalık bir heyet tarafından havaalanına götürüldük. Resmî işlemleri tamamladıktan sonra helâlleşip kucaklaşarak vedalaştık. Tek başıma kontrollerden geçip içeriye girdim ve vakit girince de yatsı namazını  orada edâ ettim. Uçak havalandığında saat yirmi dördü gösteriyordu. Hiç değiştirmediğim kolumdaki Türkiye saatine göre ise, öğleden sonra saat üçtü.
Katar Havayollarına âit uçak aynı hattı takip ederek on iki bin kilometrelik yolu kat etmeye başladı. Sürekli batıya doğru gittiğimizden gece bir türlü bitmiyordu. On üç buçuk saat süren bir gece yolculuğundan sonra, Katar’ın başkenti Doha’ya indiğimizde sabah namazı yeni olmuştu. Namazı edâ ederek üç saatlik bir bekleyişten sonra, başka bir Katar uçağıyla havalandık. İki bin üç yüz kilometrelik yolu üç buçuk saatte kat eden uçakla Ankara Esenboğa Havaalanına indiğimizde, Türkiye saati on bir on beşi gösteriyordu. Pasaport işlemlerini yapıp valizlerimi aldıktan sonra, karşılamaya gelenlerle ilk camie girdik. Cuma namazına on dakika kalmıştı. Yazlık elbiselerle dönmüştüm. Ankara’da buz gibi bir havayla karşılaştım. Mevsim kıştı ve bu durum normaldi. Buz gibi suyla abdest alıp, soğuk olan camide geçen süre içinde üşüttüğümü fark ettim. Hem uzun yolculuk, hem zamanın değişmesiyle vücudun uyum sağlayamayışı, hem de üşütmenin etkisiyle sarsılan bünyem, ancak üç gün sonra kendisini toparlayabildi. Kıtaya gittiğim zaman da üç günde adapte olabilmiştim.
İki haftalık bu seyahat her şeye değmişti. Müspet hareket her şeyi güzelleştiriyordu. Şevk alış verişi ise, bambaşka mânevî hazların kaynağını oluşturuyordu. Gurbet ellerde Risâle-i Nur hakikatleriyle hem kendi vatandaşlarına, hem de o ülkenin insanlarına hizmet etmeye canla başla çalışan bu kahraman dâvâ adamlarına yürekten duâlar ediyor ve iman hizmetinde muvaffak olmalarını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. Daha nice hizmetlerde buluşmak dileğiyle...  —SON—

Okunma Sayısı: 1745
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı