"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hiç ′beyaz Müslüman′ görmemişler

15 Kasım 2012, Perşembe
Cuma günü Bayram Namazı için şehir merkezine vardığımızda binlerce kadın-erkek şehrin meydanında toplanmış vaaz dinliyorlardı, gözleri bizde. Bölgelerine daha önce beyaz Müslüman gelmemiş.
Hiç ′beyaz Müslüman′ görmemişler
Bizden iki hafta önce Melbourne’den Etiyopya’lı arkadaşımız Ali’yi göndermiştik. Afar toplumundan olan bu arkadaşımız ekibiyle beraber bizi karşıladı. İlk önce Adis Ababa’daki bir lokantaya gidip yer sofrasına kurulmuş yöresel yemeklerden yedik. Yemekten sonra Afar toplumunun yaşadığı Afar bölgesine hareket ettik. Bu yolculuk  yaklaşık 11 saatten fazla sürdü. Kalacağımız otele vardığımızda sabah olmak üzereydi. Arabadan inip otele yönelirken şoförün bizimle gelmemesi dikkatimi çekti. Arkadaşa “Şoförümüz niye gelmiyor? O nerede kalacak?” dediğimiz de arkadaşımız, “Şoför arabada yatacak“ dedi. Biz de “öyle şey olur mu? En çok şoför yoruldu. Üstelik hava çok sıcak. O da bizimle otelde kalsın” dediğimiz de şoför çok sevinmişti. Birkaç saat istirahat edip tekrar yola koyulduk. Bu sefer yaklaşık 90 kilometre yol gittik. Kurbanlıkları gelmiş olduğumuz bu kırsal alandaki hayvan pazarından aldık. Gelişimizin ikinci günüydü. Dilini, kültürünü bilmediğimiz bu kasabada kurbanlıkları alırken çatır çatır pazarlık yapıyorduk. Veli de ben de şaşkındık. Kasabaya gelişimizden bir iki saat sonra hayvan pazarında en iyi alıcı biz olmuştuk. Hatta tek alıcı bile diyebiliriz. Herkes malını bize getiriyordu. Onlar da şaşkındı. “Kim bu iki beyaz adam, nereden gelmişler, bizim hayvanlarımızı ne yapacaklar?” diye düşünürlerken, biz de bir anda hayvan tüccarı oluvermiştik. Benim elimde bir çoban sopası, Veli kardeşin sırtında içi para dolu bir sırt çantası vardı. Ben pazarlığı bitiriyorum, o ödeme yapıyor, çobanlarımız da hayvanları topluyorlar. Yarım saat sonra bu konuda uzman olmuştuk. Artık hangi hayvanın kaç para olduğunu görünce anlamaya başladık. Derken pazarda kurbanlık kalmadı. Bizim için Çarşamba günü de özel pazar kuracaklarını söylediler.
Bulunduğumuz bölge çok sıcak ve kuraktı. Halk da çok fakirdi. Afar toplumu liderlerinden Yahyu bizi evine yemeğe dâvet etti. Yolda durup birkaç bağ chat diye bilinen bitki yaprakları satın aldı. Daha önce Afrika’lıların bir çeşit bitki yaprağını çiğneyip rahatladıklarını duymuştum. İşte o bitki yaprağı chat’mış.
Eve vardığımızda Yahyu’nun hanımı yemek hazırlığı yapıyordu. Televizyonda da bir Türk dizisi oynuyordu. Yani dizilerimiz Afrika’ya kadar gitmişti. Yemek faslı başladı. Onlar üç parmakla yemek yiyor, bense beş parmağımla yiyordum. Arkasından Etiyopya’nın közde pişirilen nefis kahvesini içtik. Yahyu Amca Chat bitkisinin yapraklarını gevelemeye başladı. Buralarda chat bitkisinin yaprağını çiğnemek, yörenin kültürünün bir parçası olmuş. Onlara göre çok rahatlatıcı ve faydalı. Bize göre ise bir nevi alışkanlık. Bize de ikram ettiler. Kendilerine bunun helâl mi, haram mı olduğunu sorduk. Haram olmadığını söylediler.
Yahyu’nun 2 hanımı ve ilk eşinden 7-8 çocuğu var. Yahyu bana “kaç tane eşin var” diye sordu. Ben “tek eşim var“ deyince Yahyu’nun hanımı “Allah erkeklere dört eşe kadar izin vermiş“ dedi. Ben de lâtife olsun diye ”Allah izin vermiş, ama bizim hanım izin vermiyor” dedim. Yahyu’nun ikinci eşi Halima’nın kardeşleri de onlarla yaşıyor. Halima şimdi 26 yaşında. 18 yaşındayken 3 kız ve iki oğlan kardeşiyle yetim kalmış. Yahyu Halima’ya 5 kardeşiyle sahip çıkmış, kol kanat germiş, nikâhına almış. Tabi bu şu an bu satırları okuyanlara çok ters gelebilir. Yaşlı birinin genç kızla evlenmesi buralarda bir gelenek ve çaresizliğin neticesi. Halima bu evliliği yapmazsa 5 kardeşiyle açıkta kalacak. Sosyal devlet, anne baba yok ki onlara sahip çıksın. Eş, dost, akraba zaten fakirlikle, yoklukla boğuşuyorlar. İşte burada İslâmiyetin birden fazla evliliğe ruhsatı devreye giriyor. Gerçi şimdilerde maalesef bu ruhsatı suistimal eden dindarlarımız da var. Kur’ân bizi tek evliliğe teşvik etmiş. Halima’nın kız kardeşlerinden Ayşe 20 yaşında üniversite 1. sınıf öğrencisi. Zeynep 16 yaşında orta son sınıfta. Erkek kardeşi Yayu 20 yaşında O da kolejde okuyor. Küçük kız kardeşi doğuştan engelli. Bir de erkek kardeşleri var onunla tanışmadık. Kardeşler Türkiye’de yaşamayı, Türkiye’de okumayı çok arzu ediyorlar. Aslında bu bir nevi yoksulluktan kaçma isteği diyebiliriz.
İkinci günün sabahında nefis Afrika tarzı yumurtalı ve ballı gözlemelerle kahvaltı yaptık. Sabah 11’den sonra yola çıktık. Öğleden sonra hayvan almak için pazara gittik. Hiç televizyon seyretmemiş ve beyaz insan görmemiş çocuklar bizi görünce adeta şoka giriyorlar. Benim elimi tutuyorlar, koluma dokunuyorlar ve kendi kollarını benim kolumla karşılaştırıyorlardı. Kollarımızı inceleyerek beyaz bir derinin nasıl olabileceğini anlamaya çalışıyor olmalıydılar.
Afar halkının tamamı Müslüman. Ama kırsal kesimdeki halkın büyük çoğunluğu Müslümanlığı tam bilmiyor. Etiyopya’ya gelirken yanıma bir cep feneri almıştım. Bu feneri bana sonradan Müslüman olmuş Avustralya’lı gazeteci yazar Peter Barnett bir hafta önce hediye etmişti. “Bu fener senin çok işine yarar bunu sana hediye aldım” dedi. Ben de içimden “Allah razı olsun da ben ne yapayım el fenerini” diye geçirmedim desem yalan olur. Peter 80 küsur yaşında. Ayda bir bizi arar vakfımıza gelmek istediğini söyler. Kendisiyle karşılaştığımızda ilk sorusu Türkiye’deki Nur hareketi, hizmetlerin gidişatıdır. Türkçe bilmediğinden hizmetlerden, Risale-i Nurlardan fazla haber alamadığı için üzülür. Kendisine müjdeli haberler verdiğimde çok sevinir. Bu feneri orada birine hediye vermek istedim. Gece kırsala gittiğimizde karanlıkta etrafımızı saran kalabalıkta yaşlı bir teyze dikkatimi çekti.
Bu cep fenerini ona vereyim diye içimden geçirdim. Teyzeye tercüman vasıtasıyla manyetolu lambayı kendisine hediye etmek istediğimi, bu fenerin pilsiz çalıştığını, kurmalı olduğunu anlattım. Teyze’nin sevinci görülmeye değerdi. Adeta sevinçten uçuyordu. Etrafındakilere lambayı gösteriyor ve “bu lamba benim“ diye herkesi ikaz ediyordu. Kırsalda kimse el feneri kullanmıyordu. Evlerde elektrik ve gaz lambası türü lamba da yoktu. Herkes çadırının önüne bir ateş yakıp onun ışığından faydalanıyordu. Yahyu’ya neden kimsenin el feneri olmadığını sordum. “Pille çalıştığı için, pil alacak para yok. Hem de şehre pek gitmiyorlar“ dedi. Arabaya döndüğümüzde Yahyu o feneri en çok ihtiyacı olan kişiye verdiğimi söyledi. Çünkü bu kadın bulunduğumuz kırsal bölgenin tek doğum ebesiymiş. Onun sevincini şimdi daha iyi anlıyorum. Karanlıklarda çadırlara doğuma gidiyor. Buralarda zaman zaman iç savaş olduğu için çobanlar kalaşnikofla geziyor. Şehirde yasak, ama kırsalda her türlü silâh serbest. Yollarda gruplar halinde gezen maymunlar ve yaban geyikleri var. Bu kadar tehlikelerin olduğu yollarda geceleri doğuma giden ihtiyar kadının bu fenere neden bu kadar sevindiğini anlamak güç olmamıştı.
Perşembe günü Afar bölgesi Diyanet İşleri Başkanıyla bir toplantı yapıyoruz. Başkan bizleri ayakta karşıladı. Yaptığımız işleri alkışladıklarını ve Osmanlıları çok sevdiklerini söyledi. Afar bölgesinde her türlü yardım faaliyeti yapabileceğimize dair bize yazılı izin belgesi verdi. Aynı belgeyi Bölge Eyalet hükümetinden de aldık.
Yahyu’nun evinde kurbanların nasıl dağıtılacağı hususunda heyetlerle toplantı yapıyoruz. Kurbanların büyük bir kısmı bölgedeki yaklaşık 35 caminin etrafındaki fakir halka dağıtılıyor. Bir kısmı fakir çiftçilere veriliyor, bir kısmı hapishaneye ve bir kısmı da öğrenci yurduna gönderiliyor.
Cuma günü Bayram namazı için şehir merkezine vardığımızda binlerce kadın erkek şehrin meydanında toplanmış vaaz dinliyorlardı. Diğer bir mezhebe göre meydanda, açık alanda bayram namazı kılmak sünnet. Tabi binlerce insanın gözü bizde. Bölgelerine daha önce hiç beyaz Müslüman gelmemiş. Bizleri onlarla namaz kılarken görmek onlar da nasıl bir iz bıraktı bilemiyorum. Namazımızı kılıp kurbanların olduğu yere hareket ettik. Buralarda koyunculuk yaygın değil. Daha çok deve, büyük baş hayvan ve keçi görebiliyorsunuz. Biz kurbanlarımızı büyükbaş hayvanlardan tercih ettik.
 
DEVAM EDECEK

 

FATİH YARGI

Okunma Sayısı: 1622
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Aksu

    15.11.2012 00:00:00

    Selamun aleikum Fatih Bey. Allah sizlerden ebediyyen razi olsun, yapmis oldugunuz ibadeti kabul etsin. Amin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı