50 yıllık tavizsiz çizgi: Yeni Asya-4-KÜBRA Ö[email protected]

***

İslÂm kardeşliğini vurgularken, AB sürecini de destekleyen bir yaklaşım

Bütün Müslümanların kardeş olduğunu vurgulayan Yeni Asya, hem İslâm ülkelerinin kültürel, ekonomik ve siyasî yakınlaşmasını, hem de Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini destekledi. AB üyesi bir Türkiye’nin hem kendi içindeki antidemokratik ve hukuk dışı yapılanmadan daha kolay kurtulabileceğini, hem de İslâm âlemiyle Batı dünyası arasında sağlıklı bir köprü oluşturabileceğini savundu.

Dürüstlük ve Adaletten ayrılmayan bir çizgi

Yeni Asya yayınlarında dürüstlükten hiç ayrılmadı. Yalan habere asla tenezzül etmedi. Menfaat hesaplarına girmedi. Hep adil olma gayreti içinde oldu. Hakkı ve hakikati açık bir şekilde söyledi. Kimsenin hukukuna girmedi.

Baskılara boyun eğmedi

Yeni Asya hak bildiği yoldaki tavizsiz istikrar çizgisinde yürürken susturulmak, sindirilmek istendi. Büyük zorluklarla karşılaştı, baskı ve engellerle boğuştu. Ama yürüdüğü yoldan geri dönmedi. İnandığı prensiplerden şaşmadı, taviz vermedi. 

Bediüzzaman’ın inanç ve fikir temelleri üzerine bina ettiği hizmeti bu cihetiyle bir “iman ve hürriyet hareketi” olarak tarif etmek de mümkün. Esas itibariyle sarsılan imanların tahkim ve takviyesini öngören bu hizmet sağlam bir temele dayalı olarak güçlendirdiği imanların fıtrî neticesi olarak hürriyet şuurunu da muhkem hale getiriyor. Çünkü Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, “iman ne kadar mükemmel olursa hürriyet de o derece parlar.” Zira insanın Yaratıcıyla irtibatını kuran iman, kişiye, “Allah’tan başkasına boyun eğmeme ve teslim olmama” dirayetiyle birlikte, “Allah’ın yarattığı varlıklara tahakküm etmeme” şefkatini de kazandırır. Onun içindir ki, Bediüzzaman ve ondan tam ders almış talebeleri iman ve hürriyet kahramanlarıdır. Risale-i Nur hareketinin tarihçesi bu gerçeğin sayısız örnekleriyle doludur. En başta Üstad, en ağır ve dayanılmaz baskı ve tazyikler karşısında bile hiçbir şekilde boyun eğmemiş ve “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyerek örnek bir hürriyet mücadelesi vermiştir. Vefatından sonra talebeleri de aynı çizgide yürüyerek, Hakk’ın hatırını hiçbir hatıra feda etmemiştir. 

Yola çıktığı tarih olan 21 Şubat 1970’ten bu yana her zaman hakkın ve hakikatın savunuculuğunu yapan ve her türlü haksızlığa karşı çıkan Yeni Asya, bu tavrının bedelini ağır baskılara hedef olarak ödedi. Kurulduktan hemen sonra 12 Mart 1971 muhtırasına yakalanan Yeni Asya, çok ağır darbeler almış, 1980 darbesi sonrasında da askerî yönetimce toplam 470 gün kapalı tutulmuş, fitne ve kargaşalarla mücadele etmek durumunda bırakılmış. Ekonomik ambargolara muhatap bırakılmıştır. Ama Yeni Asya yine de hiçbir ihtilâle boyun eğmemiş tavizsiz yürüyüşünü sürdürmüştür.

12 Eylül 1980 rejimine teslim olmadığı için askerî yönetim tarafından 470 gün kapalı tutulan Yeni Asya, “postmodern darbe” olarak tarihe geçen 28 Şubat sürecinde ise çok daha ağır ve yoğun tazyiklerle yıldırılmak, sindirilmek, susturulmak istendi.

28 Şubat’ın haksız uygulamalarına karşı çıktığı için, İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular başta olmak üzere yazarları hakkında kaba bir hesapla toplam 7000 güne (221 ay veya 18.5 yıla) yakın hapis cezaları istendi. Mehmet Kutlular hapse atılarak tam 276 gün cezaevinde tutuldu ve gazete bir ay süreyle kapatıldı. Diğer yazarların cezaları ya ertelendi, veya 312 değişikliklerine takıldı. Ancak AB’ye endeksli demokratikleşme sürecinde kısmen de olsa mesafe alınmamış ve bu çerçevede meselâ 312 değişmemiş olsaydı, Yeni Asya’nın en az 10 yazarı 18 aydan az olmamak üzere mahkûm edildikleri cezalardan dolayı hapse girecekti. Sebep, Yeni Asya’nın 28 Şubat’a teslim olmayıp direnmesi, bu dönemde yapılan haksız uygulamalara karşı çıkması ve mağdurların hakkını savunması. 28 Şubat sürecinde de haksızlıklara boyun eğmeyen ve tavizsiz istikrar çizgisinden sapmayan Yeni Asya, bilhassa bu sebeple maruz kaldığı görülmemiş baskılar karşısında kararlı mücadeleler verdi. Soluk soluğa verilen destansı mücadele, Yeni Asya’nın samimî, dürüst, kararlı karakterini gözler önüne seriyor.

Hep kucaklayıcı olmaya çalışan bir tavır

Yeni Asya Hakk’a hizmet yolunda samimî gayret gösteren herkesi destekledi, alkışladı, kucakladı. Bir takım haksız suçlamalara maruz kaldığında da tavrını bozmadı. 

Üstad Bediüzzaman Said Nursî, “Ehadis-i şerifede gelmiş ki: Ahirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak (münafıklık) ve zındıka (dinsizlik) başına geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırraları (çok zararlı dehşetli şahıslar), İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından (aç gözlülük ve ayrılıklarından) istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri (insanlığı) herc-ü merc (alt üst) eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır” (Mektubat 455) sözleriyle bu büyük tehlikeyi haber vererek, başkasını yutmakla beslenen ırkçılık ve menfî milliyetçilik gibi zehirli unsurların yerine, insanlığın huzurlu birlik ve beraberliği için en iyi kalıcı ve geçerli çarenin din, vatan ve sınıf birliği olacağı, bunun sonucu ise, samimî kardeşlik ve müsalemet, yani barış içinde yaşamak olduğunu belirtmiştir. (Tarihçe-i Hayat 209) 

Yeni Asya da, yaptığı yayınlarla âlem-i İslâmın başına gelen bütün dertlerin ihtilâftan kaynaklandığını söyleyerek daima birlik ve beraberlik çağrısı yapmıştır. Menfi milliyetçilik ve ırkçılıktan kaçınarak; muhabbet, uhuvvet, tesanüd ve ittihadı esas tutmuştur. Hakk’ın hatırını hiçbir hatıra feda etmeyen, ölçülü bir hizmet hayatı olmuştur. İman birliği ile kalplerin bir olacağını bilir ve o itikat ile toplumları birleştirici rol üstlenir. Risale-i Nur’dan aldığı iman dersiyle toplumu aynı değerlerde birleştirmeye çalışmıştır.