"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İdarede halkın bir güç haline gelmesi, bürokrasiyi ve tek parti zihniyetindeki siyasetçiyi rahatsız etmiştir

04 Temmuz 2015, Cumartesi
1960 ihtilalinin kökünde de bu vardır. Belki bugünkü rahatsızlıkların kökünde de bu vardır. Bizim devlet halktan rahatsız olmuştur.

BUGÜN TOPYEKÛN DÜNYA ÜZERİNDE DEMOKRASİNİN YÜZ YÜZE OLDUĞU MESELELER NELERDİR?

Çeşitli ülkeler krize gidebiliyor. Ama bu krizin içerisinden yine demokratik kaidelere sadık kalarak çıkıyor. Demokrasiyi tahrip ederek demokrasi yapmanın imkânı yoktur. Fransa, büyük krize giden memleketlerin en tipik örneğidir. De Gaulle’ü getiriyorlar. Ama kaidesi içinde getiriyorlar. De Gaulle ordunun kuvvetine dayanarak gelmiyor. Seçilmiş olanlar “Sen buraya gel” diye kolundan tutup getiriyor. On sene sonra bir hadise dolayısıyla referanduma gidiliyor, referandumda mağlûp oluyor, yine çekilip kendi köşesine gidiyor. De Gaulle görev başına çağırıldığı zaman 68 yaşındaydı. Ve on bir sene sonra 79 yaşında ölmüştü. Yani, kaideye aykırı birşey yapmıyor. Çareyi kaide dışında aramıyor. Kaidenin içinde arıyor.

İngiltere’de baktığımız vakit, İkinci Dünya Harbinin başında Chamberlain idaresinin ülkeyi harbe sürükleyişiyle krize gidiyor. Harpten İngiliz parlamentosu memnun olmuyor. Chamberlain harp içerisinde, güven oylamasıyla düşüyor. Churchill geliyor. O ülkeyi ve o harbi sürükleyip götürecek kudretteki Churchill, o göreve geldiği zaman 65 yaşındadır. 39 senedir de parlamentonun içinde vardır. 20 sene parlamento üyesi olduktan sonra “Yeter, biraz da başkası yapsın” veya 30 sene sonra “Yeter, biraz da başkaları yapsın, eskidin artık” demiyor kimse. Demek ki, Churchill 39 senelik parlamento hayatında İngiltere’ye 39. senesinde lâzım oluyor. Churchill parlamentoya 1901’de girmiştir. 1940’ta İngiltere’ye gerçekten lâzım oluyor. O arada büyük hizmetler görmüştür, o ayrı mesele.

Aslında demokrasi liyakate önem veren bir rejimdir. Kur’ân-ı Kerîmde “Emaneti ehline verin” buyurulur. Nisa Sûresinin 58. âyeti “Emaneti ehline veriniz, insanlar arasında adaletle hükmediniz” buyurur. Emaneti ehline vermenin adıdır demokrasi. Ve ehlini biçip yeni ehil adamlar yetiştirmek için uğraşmak suretiyle zaman kaybını, yalnız zamanın da değil, başka şeylerin kaybını önlemektir.

Her ülkede meseleler vardır. Ama demokrasi, kendi kusurlarını kendisi tashih etme imkân ve fırsatını veren rejimin adıdır. 

Bakınız, devletin hastalıklarının başında kırtasiyecilik gelir. Bürokrasi değil, bürokrasi her yerde vardır. Kırtasiyecilik, devletin ağır işlemesi hadisesidir. “Bugün git, yarın gel.” Devletin hastalıkları içinde ikincisi israftır. Üçüncüsü rüşvet, irtikâp, iltizam, iltimastır. Devletin bu hastalıklarına en iyi karşı çıkabilen rejim, açık rejimdir. Eğer bir halk baskısı devletin üstünde varsa, kırtasiyeciliğin asgarîye inmemesi mümkün değildir. Başka türlü kırtasiyeciliği asgarîye indirmek de mümkün değildir.

Eğer vatandaş “Bugün git, yarın gel” diyen adama, “Niye yarın geleyim? Yap benim işimi bugün” diyemiyorsa, boynu bükük durur. Kırtasiyeciliği asgarîye indiren rejimdir demokrasi. Çünkü “Ne hakkın var?” diyebilmek ancak onda vardır. Veya yanlış birşey yapıldığı zaman bir yukarıya şikâyet etme hakkı vardır. Hak arama yolu açıktır. O zaman görev yapan adam hem daha çabuk yapmaya, hem de doğru yapmaya kendisini mecbur hissedecektir. Hak aramanın yolları kapalı ise, devletin kapıları duvarsa ve hattâ büyük yere gittiğin zaman bir aşağıda daha çok tırpana maruz kalacaksan, o zaman başka yollara başvuracaksın. Ne oldu rejim? İşte bu, rüşvet, irtikâp, irtişa, iltimas, iltizamın en çok olabileceği rejimdir. 

Ve esasen, baktığınız vakit, “Sivil idarelerdeki irtikâp, irtişayı kaldıracağız” diye gelen askerî rejimlerin daha çok irtikâp ve irtişaya sebep olduklarını, dünya tatbikatı gösteriyor. Onun içindir ki, herşeyin herkesin gözü önünde cereyan etmesi, açıkça, alenî cereyan etmesi, devlet hastalıklarının panzehiridir. Hem kırtasiyeciliğin, hem de irtikâp ve irtişam, iltizamın, iltimasın, rüşvetin, suiistimalin, haksızlığın, adaletsizliğin, israfın panzehiridir. 

“Demokratik idarede bunlar olmaz” demiyorum. Asgarîye indiren mekanizma vardır. Bundan başka da bir çareyi insanoğlu bulamamıştır. İnsanoğlu çok şey yapabilmiş; kendisini idareye geldiği zaman ise bulabildiği, yine Churchill’in tabiriyle, kötüler içinde en iyisi olarak demokrasidir. Evet, hepsi kötü, ama bu kötüler içinde iyisi yine bu. Tercih ederken şerri tercih etmiyorum. Bundan sonra gelen bundan iyi değil. Yani, başka bir tercihin yok. Bundan sonra geleni tercih etmeye kalkarsan, bundan daha kötü. Ondan sonra geleni tercih edersen, o ondan da kötü. Binaenaleyh, gel, yine en az mahzuru olanı tercih et. Hadise budur.

BUGÜN TÜRK DEMOKRASİSİ NE GİBİ MESELELERLE KARŞI KARŞIYADIR?

Bugünkü rejim, aslında Batı standartlannda demokrasi sayılmıyor. Batıda demokrasi meselelerini bilenler, Türkiye’deki 6 Kasım 1983 seçimlerinin yapılışı, referandum yapılışı, Türkiye’deki yasak kanunlarının mevcudiyeti ve sair hususlar karşısında—bunun dahi konuşulması bugün Türkiye’de yasaktır—bu kadar yasağın bulunduğu bir memlekette, buna demokrasi demek lâzım mı, değil mi, tartışıyorlar. Ve Türkiye’de de tartışılıyor bu. Rejim çarpıktır, öyleyse rejimin düze çıkması lâzımdır deniliyor.

ÇOK PARTİLİ DEMOKRATİK HAYATA GEÇİLDİKTEN SONRAKİ OTUZ BEŞ YIL İÇİNDE DEMOKRASİNİN ÜÇ DEFA KESİNTİYE UĞRAMIŞ OLMASININ SEBEPLERİ NELERDİR?

Bir defa kesintiye uğradıktan sonra ikinci, üçüncü defası birincisinin devamıdır. Şimdi bu, bir havuza taş atma hadisesidir. Atıyorsunuz taşı, dalgalar gidiyor, duvara çarpıyor, geliyor, tekrar gidiyor. Bir defa irade üstünlüğü, kitap üstünlüğü aşılırsa, bir ülkenin silâhlı kuvvetleri bu ülkeye el koymaya kalkarsa, bunun önünde kim duracaktır? Nasıl duracaktır? Bir ülkenin silâhlı kuvvetlerinin o ülkenin idaresine el koymaya kalkması, o silâhlı kuvvetlerin güçlülüğünü göstermez. Kalkmaması da güçsüzlüğünü göstermez. Birleşik Amerika Devletlerinin veya İngiltere’nin veya Fransa’nın orduları, silâhlı kuvvetleri güçsüz mü ki, o memleketlerde bunca hadise olurken, onlar el koymaya kalkmıyor? Reis-i cumhur vuruluyor, dünyanın rezaleti cereyan ediyor, İngiltere gibi bir memlekette bir hanım geliyor, başbakan oluyor. İngiltere’nin silâhlı kuvvetleri niye “Biz hanım başbakan istemeyiz” diye bir tavrın içine girmiyor? Veya Hindistan gibi bir memlekette başbakan vuruyorlar, 1200 kişi ölüyor, oranın silâhlı kuvvetleri gelip idareye el koymuyor. Çünkü onu çare saymıyorlar, hiçbir şeyin çaresi saymıyorlar. Bu bir itiyad haline gelmemiş. Çareyi orada aramıyorlar. Esasen Türkiye bu meseleyi tartışabilse, bir zemine oturtabilse, her halde geleceği bakımından hayırlı bir iş yapmış olur.

HALK-AYDIN KOPUKLUĞU, TÜRKİYE’DE DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN ŞEKİLLENMESİNE NASIL TESİR ETMİŞTİR?

Tabiî ki, Türkiye’deki idarede, halk mı idare etsin, aydın mı idare etsin, tartışması vardır. Tek parti, aslında aydın idaresidir. Tek partide aydının halka gitmesi mecburiyeti yoktur. Siyasî güç olarak şekillendirdiğiniz meclisin ve onun tepesindeki kişilerin halka bir borcu yoktur. Ve nihayet, onun meydana getirdiği devlet idaresinin, bürokrasinin de halka bir mecburiyeti yoktur. Türkiye’nin idaresinde halkın bir güç haline gelmesi, bürokrasiyi ve tek parti zihniyetindeki siyasetçiyi rahatsız etmiştir. Belki 1960’ın kökünde de bu vardır. Belki bugünkü rahatsızlıkların kökünde de bu vardır. Bizim devlet halktan rahatsız olmuştur. Halkın devleti olacağı yerde halktan rahatsız olmuştur.

Onun için biz diyoruz: Milletin kucakladığı devlet istiyoruz. Şefkat ve hizmet devleti istiyoruz. Devletin milleti olmaz. Millet devlet için var değil, devlet millet için vardır. Yani devlet olmuş da, bir eksik görülmüş, ondan sonra bir de millet konmuş bunun altına; böyle bir senaryoda bir millet mütalâa edemezsiniz. Zaten bir memleket istiklâline sahip olabilir, hür ve müstakil bir memleket olabilir, ama o memleketin halkı o memleketin idaresine sahip değilse hükümranlık yoktur. Hükümranlık olmayan bir memlekette millet iradesinin işlediğini veya millet iradesine dayanan bir idarenin bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Halkın hükümran olmadığı bir memleket, rahat bir memleket değildir. Halk sanki birşey için lâzımdır. Halk, bir kısım kimselerin, kendilerini idare etmeleri için lâzımdır. Halbuki böyle değil, idare edenlerin, halka hizmet etmek için var olmaları lâzımdır, işte, Türkiye’deki sıkıntı budur.

DEMOKRASİNİN, DEMOKRASİ DIŞI ALTERNATİFLER İÇİN GEREKÇE OLARAK KULLANILAN ZAAFLARI NELERDİR? BUNLARI YİNE DEMOKRASİNİN KENDİ KAİDELERİ İÇİNDE TELÂFİ ETMENİN YOLLARI YOK MUDUR?

Demokrasi bir kaideler manzumesidir. Zaafının çıktığı yerde, o zaafı kullanarak demokrasiyi tahrip etmek yerine, o zaafı giderecek tedbirleri düşünmek mümkünken, o zaafı bahane edip demokrasiyi ortadan kaldırmak, aslında zaman kaybetmekten başka birşey değildir. Eğer eninde sonunda-tekrar demokrasiye dönecekseniz, onu kaldırarak oraya dönmek yerine, tamir ederek gitmek lâzımdır. Başka memleketler öyle yaparak gidiyorlar. O zaafı kaldırarak yolu açıyorlar. “Efendim, 80 öncesinde Türkiye’de cumhurbaşkanı seçilememiştir.” Seçilemez. Çünkü anayasa diyor ki: “İlk iki turda üçte iki çoğunluk aranır, ondan sonraki turda salt çoğunluk aranır.” Salt çoğunluk elde edilemezse ne olacak? “Efendim, uzlaşın, elde edin.” Uzlaşma her zaman mümkün olsa, harpler olmaz. Nasıl uzlaşacaksınız? Nitekim sonraki anayasada “Dört defa seçim yapılır, eğer seçilemezse seçime gidilir” gibi şartlar koyuyorsunuz. O zaman niye koyamadık? Biz teklifle gittik, ama netice alamadık. Onlara girmek istemiyorum.

KÂZIM GÜLEÇYÜZ / ir­ti­bat@ye­ni­as­ya.com.tr

Okunma Sayısı: 2168
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı