"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İran notları - 2: Dünya öyle bir meta değil ki nizaa değsin

05 Haziran 2016, Pazar
Hafız-ı Şirazi’nin türbesinde Hâfız’ın “Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin”i hem “İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir”i mırıldanıyor, ruhuna fatihalar hediye ediyoruz.

ŞİRAZ 

Sabah ilk işimiz arabayla yaklaşık bir saat mesafede olan antik kent Persepolise gitmek oluyor. Persepolis Büyük Pers İmparatorluğu’nun merkezi.

Antik İran hakkındaki en önemli bilgiler, o dönemden kalan saraylar, sarayların salonları, hazine dairesi, gibi taş oyma sanatıyla yapılmış eserlerin üstlerindeki yazıtlardan elde ediliyor. Persepolis antik kenti Rahmet Dağı isimli bir tepeye arkasını yaslamış durumda kurulmuş.

Persepolis dönüş yolu kenarlarında göçebe çadırları göze çarpıyor. Şoförümüz bize bunlar sizin insanlarınız, bunlar Kaçkar Türk’leri diyor. 

Şiraz şehir merkezinde ilk ziyaret yerimiz bazı şiir ve sözlerinin Risale-i Nur’larda da iktibas edildiği iki şair ve düşünürün türbeleri oluyor. İlk ziyaretimiz Hafız-ı Şirazi’nin türbesine oluyor. Hafız-ı Şirazi’nin türbesinde Hâfız’ın “Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin”i hem “İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır; dostlarına karşı mürüvvetkârâne muaşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muamele etmektir”i mırıldanıyor, ruhuna Fatihalar hediye ediyoruz.

İkinci durağımız Sadi-i Şirazi türbesi oluyor

Bizde heyecan biraz daha artıyor. Sadi’nin Yirmi Sekizinci Lem’a, On Yedinci Nükte’de geçen ve okumaktan çok haz aldığım onun o Gülistan eserinde tekke ile medrese farkını anlatan: “Ben bir ehl-i kalbi tekkede, seyr-i sülûk ile meşgul iken görmüştüm. Birkaç gün sonra onu talebeler içinde, medresede gördüm. Ne için o feyizli tekkeyi terk edip, bu medreseye geldin, dedim. O da dedi ki: Orada herkes kendi nefsini—eğer muvaffak olursa—kurtarabilir. Burada ise bu âlî-himmet şahıslar kendileriyle beraber çoklarını kurtarmaya çalışıyorlar. Uluvv-ü cenâb, uluvv-ü himmet bunlardadır. Fazîlet ve himmet bunlardadır. Onun için buraya geldim”i hatırlayıp onun da ruhuna Fatihalar gönderiyoruz.

Ziyaretlerimiz devam ediyor. 

Sırayla, Kerim Han Kalesi, Vekil Cami, Şah-e Çerağ Türbesi, Kur’ân Kapısı, Vekil Pazarı, İrem Bağlarını ziyaret ediyoruz.

Dikkatimizi çeken başka bir ayrıntı da Cumartesi akşamına tekabül eden Berat Kandili Gecesi kalabalıklara hitap eden şairler ve hatiplerin ilâhiler okuyup, bazan coşkulu bazen de hüzünlü konuşmaları ve meydanlarda kutlamaları olduğuydu. Mihmandarımıza bu kutlamaların Berat Gecesi için mi olduğunu sorduğumuzda tabi onunda Berat Gecesi diye bir gece olduğundan haberi olmadığını anladık. Meğerse Pazar günü Mehdi-i Azam’ın gelişi kutlamaları varmış bu o günün ön hazıklarıymış.

Biz de karınca karınca, Allah kabul etsin kandilimizi istirahat hanemizde ihya etmeye gayret ettik.

Şiraz’da son gecemiz. Akşam yemeği için gittiğimiz restoranda canlı müzik icra ediliyormuş. Solist, kemancı ve orgcu üçlüsü harika Farsça şarkılar, türküler söylerken garsona “Biz Türkiye’den geldik, Türkçe de türkü söyleyebilir mi?” diye sorduğumuz da solist mikrofondan bize hitap ederek “Hoşamedi, Yaşasın Azerbaycan yaşasın Azerbaycan” demez mi. Garson “Azeri değil İstanbul İstanbul” diye müdahale edince bu kez solist “Yaşasın Azerbaycan, Yaşasın Türkiye. Azerbaycan, Türkiye Kardaş” diye mikrofondan haykırmaz mı. O kadar duygulandık ki yemek salonunda bütün gözler üzerimizde bize de sadece kendisini ayakta alkışlamak kaldı. Sonradan kendisinin İran’lı olduğunu ve Türkçe bilmediğini, fakat İbrahim Tatlıses’in türkülerini hiç aksansız sanki sahnede İbrahim Tatlıses varmış gibi okuması bizler kadar İranlı dinleyicilerin takdirini kazandı. 

İran’da müthiş bir Türkiye sevgisi var. Türk dizilerini hiç kaçırmıyorlar, izliyorlar. Zaman zaman bize de filanca filanca diziyi izliyor musunuz diye soruyorlar. Bizde de, dizi kültürü olmadığı için sorularına tabiki Fransız kalıyoruz. Otelde kahvaltı servisinde çalışan genç bir kız  “Benimle Türkçe konuşun, ben Türkçe biliyorum” diyor. Kendisinin Türkiye’yi ve Türkleri çok sevdiği için Türkçe öğrendiğini belirten genç kızı biz de tebrik ediyoruz.

Çılgın Saddam Hüseyin’in gereksiz yere başlattığı İran-Irak savaşında şehit olan gençlerin hatırasını yaşatmak için caddelerde yol boyunca onların afiş resimleri asılı.

İSFAHAN 

Bugün Şiraz’dan İsfahan’a doğru otobüsle yolculuk yapıyoruz. Şiraz, İsfahan yolu boyunca ovaların çorak, dağlarında ormansız ve kayalık olduğunu görüyoruz. Zaman zaman az da olsa ekili alanlara da rastlıyoruz.

İsfahan otogarına vardığımızda, orada seyahat acentesinde görevli birinden yardım talep ediyoruz. Türk olduğumuzu ve İsfahan’da bir gün kalacağımızı programımız için kendilerinden yardım talep ettiğimizi iletiyoruz. 

İsmini bile alamadığım o İranlı kardeşimiz İstanbul’u çok sevdiğini, sürekli İstanbul’a gittiğinden bahsetti. İran telefon kartımızın olup olmadığını sordu. Cüzdanından sim kart çıkarıp buyurun bu sizde kalsın dedi. Kendisine teşekkür edip ihtiyacımız olmadığını söyledik. Hemen bize şoför ayarladı. Şoföre tembih edip bunlar bizim misafirimiz, bunları İsfahan’da gezdireceksin dedi. Bize akşama mutlaka evine yemeğe gelmemizi istedi. Bütün bunlar tabiki on on beş dakikalık bir zamanda oldu. Kendisinin dâveti için teşekkür ettik. Zamanımızın olmadığını söyledik. 

Yine de bu arkadaşımızın İngilizcesi sınırlı olduğu için akşam üstü eşini bize aratıp dâveti tekrar ettiler. Bu da İran insanının ne kadar sıcak kanlı ve misafirperver olduğunun bir göstergesi. On dakika önce tanıdığı insanı evine yemeğe dâvet ediyor. Daha da ilerisini söyleyeyim kendisi taksi şoförlüğü, hanımı avukatlık yapan emekli İngilizce öğretmeni Abbas, bir hafta önce Türkiye’den gelen bir aileyi iki gece evinde misafir ettiklerini ve bizi de evlerinde misafir etmekten mutluluk duyacaklarını, Türk’leri çok sevdiklerini söylediler. Peki ya bizde öyle mi? Geçen yıl ailemle Sultan Ahmet’ten Eyüp Sultan’a gitmek için her durdurduğumuz taksi, Türk olduğumuzu anlayıp “Abi arabayı devretçem o tarafa gidemem” deyip kaçıyordu. Biz de bilmiyoruz ya, ‘Allah Allah İstanbul taksicilerinin hepsi aynı saatte mi araba devrediyorlar?’ diye düşünmüştük. Bizi takip eden genç bir polis “Abi bunlar sizi Arap turist zannedip duruyorlar. Siz Türkçe konuşmaya başlayınca aynı numarayı çekip kaçıyorlar. Çünkü turistleri yoldukları için Türk müşteri tercih etmiyorlar” demişti. 

İsfahan’ın gezilecek görülecek önemli yerlerini gezdik. İsfahan’ın bütün cadde ve sokaklarının her iki tarafı da yemyeşil ağaçlarla çevrili. Şehrin içerisinde kocaman yeşil alanlar. Şehrin ortasından akan Zayende Nehri ve nehri her iki tarafa bağlayan insanların üzerinde hem oturup hem de yürüyebileceği birkaç adet geniş köprülerle süslenmiş bir şehir. 

İsfahan’da başlıca ziyaret ettiğimiz yerler: Ali Kapı Sarayı, Şeyh Lütfullah Camii, İmam Camii, Kuasariye Çarşısı, Şelsaton Sarayı, Nakşi Cihan Meydanı, Siosepol, Şobi, Şehristan Köprüleri. Halt Bahai Sarayı ve Selçuklular zamanından kalan Atiğ Camii ve son olarak Hakim Camii ziyaret ettiğimiz yerler oldu.

KEŞHAN

Keşhan’da sadece dört saat kalabildik. Şoför kardeşimizden bizi Keşhan’ın önemli yerlerini gezdirmesini istedik. O da bize sırasıyla Fin Bahçesi ve Sarayı. Bahçenin tarihi ta Abbasiler’e dayanıyor. Boroujerdi Konağı, Agha Bozorg Camii, Sultaniye Camii.

Keşhan Kapalı Çarşı ve bir kaç diğer ziyaret yerlerini gördükten sonra Keşhan ziyaretimizi de tamamlayıp Tahran’a doğru hareket ediyoruz.

Akşam vaktinde vardığımız Tahran’a otelimizde istirahata çekiliyoruz.

Bugün İran’dan ayrılma vakti. Sabah kahvaltısından sonra havalimanına doğru hareket ediyoruz. 

Altı günde bir memleket ne kadar gezilebilirse biz de o kadar gezdik. Daha görmediğimiz meşhur şair Firdevs’in memleketi Maşhat var, Van ilimizle sınır İran Azeri’lerinin şehri Tebriz var. Urumci var, Yezd var. Zaman yetersizliğinden göremediğimiz daha bir çok tarihî yerler var. Biz İran’ı çok sevdik. İnsanları candan, misafirperver, esnafı dürüst. Zaten Türkiye, İstanbul dediğinizde akan sular duruyor.

Elveda İran

Fatih Yargı

İran notları - 1: Önce kalpler kazanılmalı

http://www.yeniasya.com.tr/dizi/iran-notlari-1-once-kalpler-kazanilmali_399247

 

Etiketler: iran fotoğrafları
Okunma Sayısı: 8397
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı