"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kanlı bir darbe olmasın diye çırpınırken gözüm başka birşey görmüyordu

19 Eylül 2015, Cumartesi
Demirel, “28 Şubat’ta Türkiye’nin yeniden 30-40 sene geriye götürecek kanlı bir darbeye maruz kalmaması, demokrasinin bir defa daha inkıtaa uğramaması için çırpınıyordum, gözüm hiçbir şey görmüyordu” demişti.

1977’DE AP MİLLETVEKİLİ OLAN RECEP ÖZEL ANLATIYOR (12)

DEMİREL, “KİŞİ BAŞINI ÖRTMEK İSTİYORSA ÖRTSÜN, ONA NİYE KARIŞILIYOR” 

Demirel hakkında en çok yapılan isnadlardan biri de başörtüsü hakkında. 28 Şubat sürecinde Demirel’in bir-iki cümlesi çarpıtılarak bühtanlarda bulunuldu. Demirel’in başörtüsü görüşü nasıldı? Özellikle üniversitelerde dayatılan yasağa nasıl bakardı? 

İlk milletvekili olduğumda da eşimin başı örtülüydü. Milletvekili olduğum 5 Haziran 1977 tarihinden itibaren Demirel’le yüzlerce toplantıda bulundum. Zaman zaman başörtüsü konusu da gündeme gelmiştir. İhtilâlden sonra evindeki toplantılarda da bu konu açılmıştır… 

Demiştir ki, “Arkadaşlar, ne benim ne âilemin başörtüsüyle ilgili hiçbir problemimiz yoktur. Evlendiğimizde eşimin başı örtülü değildi, lâkin annemin, ablamın başı örtülüdür…”

Demirel’in başbakanlığı döneminde Türkiye’de başörtüsü problemi yaşanmamıştır. Çünkü, Süleyman Bey demokrat bir insan. Sayın Demirel’in 1992 yılında DYP-SHP hükümeti zamanında Şanlıurfa Valiliği’ne sayın Ziyaettin Akbulut getirildi. Eşinin başı örtülüydü ve öğretmenlik yapıyordu. 

Cumhurbaşkanlığında eşim Çankaya Köşkü’ne bir iki defa değil yüzlerce defa, ziyârete gitmiştir. Beraber resepsiyonlara katılmışızdır. Köşk’te resepsiyonlar düzenlendiğinde Demirel âile olarak bizi de dâvet ederdi. 29 Ekim 1996 Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna dâvetliydik. Ben resepsiyondan birkaç gün önce Demirel’le beraberdim. Kendisine “Sayın Cumhurbaşkanım, ortalık gergin, akşamki resepsiyona ben yalnız iştirak etmek istiyorum” deyince Demirel, “Ne münasebet, olmaz öyle şey” diye tepki verdi. “Nilgün bu resepsiyona her zamanki gibi gelecek. Dâvet sahibi benim, bir korkumuz yok” dedi. Biz de Cumhurbaşkanı’nın dâveti üzere resepsiyona katıldık. Resepsiyonda bize, “Biriniz sağıma biriniz soluma gelin” diyerek bizimle fotoğraf çektirdi. Bu bir tavırdır.

Başörtüsüyle ilgili Demirel’in hiçbir zaman tedirginliğini görmedim. Suudî Arabistan meselesi acımasızca istismar edildi. Demirel, “Bir gazeteci sordu. ‘Başörtüsüyle bizim problemimiz yok, üniversitenin problemi var, Bu problem devam ediyorken kimse mağdur olmasın diye böyle bir cevap verdim, çarpıtıldı…” diye yakınıyor, üzülüyordu. 

Ve bunlara karşı Demirel, “28 Şubat hayhuyunda Türkiye’nin yeniden otuz-kırk sene geriye götürecek fiilî kanlı bir darbeye yeniden mâruz kalmaması, Meclis’in açık kalması, demokrasinin bir defa daha inkıtaa uğramaması için çırpınıyordum, gözüm hiçbir şey görmüyordu, bir darbeden memleketi nasıl korurum onun telâşındaydım” diyordu. 

Bu başörtüsüyle ilgili Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda da soruluyor ve bu cevabı veriyor. Demirel, “Türkiye’de bu sorun çözülene kadar kendinize bir yol çizin, okullarınızı terk etmeyin” demiştir.

Keza daha Köprü dergisinin Mart-1987’de yaptığı bir mülâkatta, “Başörtüsünün lâiklikle bir alâkası yoktur. Kanunların yasaklamadığı bir kıyafettir. ‘Bizim inançlarımız böyledir. Biz başımızı bağlamak istiyoruz’ diyene kimse bir şey diyememelidir” görüşünü ortaya koymuştur. 

Türkiye’de 28 Şubat döneminde başörtüsüyle ilgili çok tartışmalar yaşandı. Bunlardan bir tanesi de derin devletin kullandığı Fadime Şahin olayıdır. Ankara DGM Savcısı Talat Şalk ziyarete gelmişti bunu sordum. Savcı Mete Göktürk’e telefon etti, “Evet bu kız bir provokatördür” dedi…

DEMİREL’İN İNSANÎ YÖNÜ ÇOK GÜÇLÜ, MÜŞFİK VE YARDIMSEVERDİ…

 Hep siyasî mücadelesiyle anılan Demirel’in bilinmeyen yönlerinden biri de insanî yönü. Süleyman Demirel’in insanî yönü hakkında şâhid olduğunuz hâtıralardan örnekler verir misiniz?

 Sayın Demirel çok müşfik, müstesna bir insan. Çok fıkra bilirdi, birçok önemli, ciddî konuyu bu yolla anlatırdı. Türkiye’de ilk beşe girer. Bal Mahmut birinciyse Demirel ikinciye girer. Bana göre rahmetli kayınpederim Hasan Aktunç da üçüncü gelir. Kayınvalidem, 55 senelik evlilik hayatımızda bir fıkrayı iki defa anlattığını bilmem derdi. 

Güçlü bir insanî yönü var ve büyük bir yardımseverdi. İhtilâlden sonra Aksaray’da milletvekillerimizden biri vefât etti. Biz gittik, cenâzeyi defnettik. O gün Cumaydı, Aksaray’ın en büyük camisinde Cuma namazını kıldık, hutbe bittikten sonra Hoca “Ey cemaat. fakir bir vatandaşımız var, protez yapılacak. (O günün parasıyla da ciddî bir rakam.) Bu paranın burada toplanmayacağını biliyoruz, ama elinizden gelen imkânı gösterin” çağrısında bulundu. 

Vatandaşın tedavisini üstlendi

Namazdan sonra imam efendi ile musâfaha yaptıktan sonra Süleyman Bey, “Bu ülkede yıllarca başbakanlık yaptım. Toplanacak olan yardımı da camiye sarf edersiniz. Sizin bu söylediğinizden sonra normal bir vatandaş gibi ben çıkamam. Bu kardeşimizi Ankara’ya bana gönderin, her türlü tedavisi yapılacaktır” sözünü verdi. 

Hakikaten imam efendi o vatandaşı Süleyman Bey’in evine gönderdi. Ben de oradaydım. Özel kalemi, “Aksaraylı arkadaşımız geldi” diye haber verdi. İçeri aldılar, gördük ki protezi yapılmış. Protezin üzerine “Bu protez Süleyman Demirel tarafından yaptırılmıştır“ yazdırmış. Demirel, “Siz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısınız, fazla bir şey yapamadık” diye buna gerek olmadığını söyledi. 

Evlenmek isteyen kıza, “Düğün masraflarını ben halledeceğim…”

Sayın Demirel, yasaklı dönemde referandum organizasyonları için bir gün bana sabah erken gelmemi söyledi. “Bir program yapalım, öğleden sonra bazı kabullerim olacak” dedi. Saat 9 civarında Güniz Sokak’a gittim. Otururken içeriye özel kalem girdi. “Efendim, bir kadın geldi” dedi. “Gelsin” diye içeriye aldılar. 35 yaşlarında bir kadındı. “Hanım kızım senin problemin nedir?” diye sordu. “Sayın Başbakanım özel konuşmak istiyorum” deyince, peki dedi, odaya geçti. Beş dakika sonra Demirel geldi, “Hayatımda böyle bir şey görmedim” dedi. Kadın demiş ki, “Sayın Başbakanım sizin buraya gelen insanlar eli yüzü düzgün insanlar. Ben 38 yaşıma geldim, evlenmek istiyorum, buraya gelenlerden birisiyle beni evlendir.” Ben, “Efendim, siz ne dediniz?” deyince, Demirel, “Dilim tutuldu, ne diyeyim. ‘Güzel kızım, senin beğeneceğin tipi ben beğenemem. Sen bir tanesini gözüne kestir, düğün masraflarını ben halledeceğim dedim”

Keçiborlulu damadı soran âile

Yine bir gün sabah Sayın Demirel’in evindeyiz. Program yapıyoruz, bir telefon çaldı. Sayın Demirel telefonu kendi açtı. Bursa’dan bir kız arıyor. “Efendim bir talibim var, Isparta Keçiborlulu. Annem ve babamla karar verdik, bu işi en iyi siz bilirsiniz diye arayalım dedik. Ben bu talibe ‘evet’ mi diyeyim, ‘hayır’ mı diyeyim?” diye soruyor…

Sayın Demirel de, “Hanım kızım, ben genci tanımam, ama Keçiborluluysa fena adam çıkmaz, ‘evet’ de. Ama yine de bir tedbir olarak düşünürsen Isparta Keçiborlu’ya gidin, Belediye Başkanına ‘Beni Süleyman Bey gönderdi, bu delikanlıyı bir tahkik edin’ deyin” dedi. Bu arada Belediye Başkanını arayıp bu âileye yardımcı olmasını istedi…

SUSUZ, KAVRUK ANADOLU’DA ‘BİR ÖMÜR SUYUN PEŞİNDE’ AND İÇMİŞ MEMLEKET EVLÂDI 

Son olarak merhum Demirel’i birkaç cümleyle nasıl târif edersiniz? 

 Doğduğu Anadolu topraklarının o yıllarda yaşadığı susuz, kavruk coğrafyasında “bir ömür suyun peşinde” gitmeye and içmiş memleket evlâdı. Büyük ideallerin bir o kadar büyük dâvâsını omuzlarına alarak bu yola baş koymuş bir liderdir. 

Saymakla bitiremeyeceğimiz “ilk”leri gerçekleştirip vatanına ve milletine hediye eden mümtaz insan Süleyman Demirel’i ebedî âleme yolcu ettik. 

Öncelikle milletimizin başı sağolsun. Adalet Partisi gençlik kollarında başlayan serüvenim çok genç yaşımda -1977 seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak beni aktif siyasetin içine çeken sayın Demirel’le o yıllarda başlayan birlikteliğimiz vefâtına kadar aynı çizgide seyretti. İhtilâller, sekteye uğratılan parlamenter rejim, sürgünler, gözaltında tutma, yasaklı dönemler, kaybedilen seçimler...

Bunların her biri Demirel’le olan yol arkadaşlığımızı ve aramızdaki bağı daha da perçinlemiştir. Genç yaşımda kaderin beni getirdiği o noktada Demirel’i tanımam sadece Türkiye değil dünya ülkelerine baktığımızda bir siyaset dehası sayılan bu devlet adamının rahle-i tedrisinden geçmek, hayatım boyunca taşıyacağım bir şereftir.

Türkiye’de hâlâ oturtulamamış demokrasi kavramının amansız mücadelesini vermiş, her çelme takılıp düşürüldüğünde tekrar ayağa kalkabilmesi, mücadelesini verdiği demokratik yollardan geçerek kazanılan zaferlerdir. “Ben siyasete atılmadım, itildim” diyerek başladığı siyaset yolculuğu 1953’te görev aldığı Seyhan Barajı’ndaki başarılı projede çalışmasıyla devrin başbakanı Adnan Menderes’in dikkatini çeker. 1949 yılında Türkiye’nin ABD’ye gönderdiği  ilk mühendislerdendir. 1954-1955 yılları arasında ise ikinci kez bu kez Amerika’ya Eisenhower bursuyla gitmiştir. Burada barajlar sulama ve elektrifikasyon konularında incelemelerde bulunmuştur. 

Çok genç yaşında yakaladığı bu vizyonla Türkiye’ye kazandırdığı 250’nin üzerinde baraj, 1000’in üzerinde gölet ve yüzlerce sulama kanallarıyla memleketin ovalarını sulamıştır. 3 Nisan 1977’de Şanlıurfa sulama tünelinin temelini atarken kendi deyimiyle “Dağlar değil çağlar delinmektedir. Halil İbrahim bereketi bu tünelden Harran’a akacaktır. Allah yardımcımız olsun” sözleri, Büyük Türkiye’nin kaderinde kilometre taşlarından biridir. 

1964 seçimlerinde Adalet Partisi’nin başına geldiğinde hiç hesaplamadığı bir yol ayrımının diğer tarafına geçmiştir. “Ben toprağa çıplak basan tozlu ve çamurlu yolları yürüyerek büyüyen bir adamım. Yoksulluktan geldim ve bu yolların sıkıntılarını biliyorum. Bunun için mühendis oldum. Bu topraklara ve ülkeme hizmet etmek tek idealimdi. Kader beni hiç beklemediğim anda siyasete soktu. Eğer ihtilâl olmasaydı hiç olmazsa o dönemde siyasete girmezdim. Önümüzde asılmış bir Başbakan vardı ve Türkiye’nin kalkınmaya, hak, hukuk ve demokrasiye ihtiyacı vardı. İşte o anda siyasete itildim. Bu bayrağı devralmak durumunda kaldım. Kalmasaydım mühendis olarak memleketime hizmet etmeye devam ederdim” diye anlatırdı o yılları. 

Demirel, susan Türkiye değil, konuşan Türkiye istiyordu. Çözümü Demokrat ve konuşan Türkiye’de arıyordu. Hep bunu savundu. Onun demokrasi mücadelesi sayesinde “Konuşan Türkiye” oldu. Bugün Türkiye, susan değil konuşan Türkiye olsaydı. Bu kadar ağır sorun içerisinde olunmazdı.

İşte Demirel böyle çileli ve haksızlıklara maruz kalınan zor dönemlerden geçerek Türkiye’ye bunca hizmetleri yapmayı başarabilmiş istisna bir insan. Bir Türkiye sevdalısı...

Cenâb-ı Hak, gani gani rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun inşaallah... 

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 9799
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mustafa BİTER

    19.9.2015 11:34:48

    Emeğinize sağlık.Her gün kah tebessüm ederek,kah ağlayarak, kah eseflenerek,kah yıllardır cemaat içinde yer alıpta son beş-altı yıldır nankörlük edenlere kahrederek yazı dizisini okudum.Sayın Milletvekilimden dileğim (ki bu yazı dizisini ve Merhum Demirel'e karşı yapılan haksız tenkidlere ve nankörlüklere karşı benim gibi kahreden her kardeşimin isteğidir) genişleterek (ki Rahmetli Halil Uslu ağabeyinde bir nevi vasiyeti sayılır) kitap haline getirilmesidir.

  • A.Basir ŞEKER

    19.9.2015 10:55:27

    Amin³ Amin³ Amin³ İslâm Kahramanı İslamköylü Süleyman Demirel'den Allah ebeden Razı Olsun ve Rahmetiyle muamele etsin, Amin³

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı