"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

MGK’da ve devlette Bediüzzaman ya bilinmiyor veya yanlış biliniyor

17 Eylül 2015, Perşembe
Demirel’e “MGK'da Bediüzzaman aleyhine konuşmalar oldu mu, ya da Nur talebeleri gündeme geldi mi?” diye sorardım. “Mesele MGK’nın meselesi olamaz. Böyle bir konuşma yapılacak olursa ben müdahale ederim” derdi.

1977’de AP milletvekili olan Recep Özel anlatıyor (11)

“RİSALE-İ NUR MÜNTESİPLERİNE NE YAPMAK İSTİYORSUNUZ?!”

Bu arada 28 Ekim 1990’da Ankara Kocatepe Mevlidi yapıldı. Gazetemizin İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular ve on Yeni Asya mensubu gözaltındayken sayın Demirel’den Kutlular’a iki kez telefon geldi; hal hatır sordu ve destek verdi. Tahliyeden sonra Güniz Sokak’taki evinde ziyaret edildi. Bütün bu hâdise ve hizmetlerde vardınız. Nasıl oldu, özetler misiniz?

28 Ekim 1990 yılında Kocatepe Camii’nde Bediüzzaman için mevlid okunacağına dair Sayın Demirel’e dâvetiye gönderilmişti. Ben de kendisine bahsetmiştim. Mevlitten sonra Cevher (İlhan) Bey’in de içerisinde bulunduğu on kişi Ankara Emniyeti tarafından gözaltına alındı. 

Bunun üzerine Sayın Demirel’e bir dosya hazırladım. Dosyada Risale-i Nur’la ilgili iki bine yakın beraat kararı vardı. Daha Türkiye’de anarşi nedir bilinmezken, Bediüzzaman Hazretlerinin anarşinin türemesi nedenleri ve çârelerine dair görüşleri ihtiva eden “Anarşinin Sebep ve Çâreleri’ adlı eseriyle ile ilgili de bir dosya hazırladım. Bediüzzaman Hazretlerinin bazı mektuplarını da dosyaya koydum. 

Doğru Yol Partisi’nin Akay’da zar zor kiraladığı Genel Merkezi’nin bodrum katında bir toplantı salonu vardı. Demirel, oraya “demokrasi mahzeni” adını vermişti; ve “Demokrasi mahzeninden bir iktidar çıktı” demişti. Sayın Demirel, “Bediüzzaman Mevlidi”yle ilgili orada bir basın toplantısı yaptı. Daha sonra Meclis’teki odasında Anadolu Ajansı’na bir açıklamada bulundu. 

Basın toplantısında, bir muhalefet partisi lideri olarak Demirel, “Bediüzzaman Hazretleri büyük bir âlimdir. ‘Bediüzzaman âlim değildir’ diyenin alnını karışlarım! Mevlit okutmak suç mudur? Bu bir kadirşinaslık örneğidir, duâlara sansür koyamazsınız, Türkiye’deki mahkemelerden iki binin üzerinde beraat kararı almış Risale-i Nur’un müntesiplerine ne yapmak istiyorsunuz!” muhtevasında ifâdelerle mevlid mağdurlarını savunmuş, gözaltı işgüzârlığını eleştirmişti.   

Ben de günün İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Vecdi Gönül’le görüştüm. Doğru Yol Partisi Merkez Karar ve Yürütme Kurulu üyesi olarak bu gözaltındaki arkadaşlarla görüşmek istediğimi belirttim. Ankara Emniyet Müdürü’nü aradı. Emniyete geldim, Kutlular Ağabey’le görüştüm. Sayın Demirel’in bir ihtiyaçları olup olmadığını sorduğunu ve selâmlarını ilettim.

Bu arada Sayın Demirel’in, “Arkadaşlarla mutlaka görüşmek istiyorum, beni görüştür” dediğini, oradaki başkomisere söyledim. “Hay hay, görüştürebiliriz” dedi. Güniz Sokak’a giderek başkomisere makam telefonundan ulaştım. Kendisini Sayın Demirel’le beraber aradığımızı, kendisinin Mehmet Kutlular ve arkadaşlarıyla görüşmek istediğini ve on dakika sonra arayacağımızı söyledim. 10 dakika sonra Kutlular Ağabey telefona geldi ve görüştüler…

Sayın Demirel, “Ben bilerek bu telefonu ediyorum, sizlerle beraber olduğumu göstermek için bunu yapıyorum. Bilsinler ki ben sizin yanınızdayım” dedi. “Gerçi siz buna alışıksınız, Medrese-i Yusufiye’yi sık sık ziyaret ediyorsunuz” diye şakalaştı. “Meyus olmayın” diye kendilerini teselli etti ve bir müddet sonra da arkadaşlarımız serbest bırakıldı...  

DEMİREL, “MEHMET BEY, GAZÂN MÜBÂREK OLSUN!”

Yine 1999 Marmara Depreminde “Bu bir İlâhî İkazdır’ dediği için Mehmet Kutlular Ağabey’i askerin de tazyikiyle mahkeme ettiler, iki senenin üzerinde ceza aldı. Ceza aldığı zaman, infaz kesinleşince cezaevine teslim olmadan bana telefon etti, “Süleyman Bey’e uğrayıp ‘Allahaısmarladık’ demek istiyoruz diye. Güniz Sokak’ta neredeyse iki saate yakın çok güzel bir sohbet oldu. 

Kutlular Ağabey ayrılırken, “Hakkınızı helâl edin” deyince, Süleyman Demirel, “Mehmet Bey ne hakkı! Bizim sizin üzerinizde değil, sizin bizim üzerimizde hakkınız var, oraya hakkı söylediğiniz için gidiyorsunuz, her zaman sizinle beraberim” dedi. 

Kutlular Ağabey cezaevine girdikten birkaç ay sonra Sayın Demirel, “Mehmet Bey’den haber alabiliyor musun? Mehmet Bey’i özledik” dedi. “Mehmet Bey’le telefonda arada sırada görüşüyorum” deyince, “Beni niye görüştür müyorsun?” dedi. Bir gün Cuma namazına gitmeden önce Sayın Demirel’le ikimiz aradık; “Kutlular Ağabey bak telefonu kime veriyorum” dedim. Ve “Mehmet Bey, gazân mübârek olsun!” diye söze başlayan Demirel, “Bu güne kadar hep dik durdunuz” şeklinde sitayişkâr cümlelerle teselli ve takdir edici ifâdeler kullandı. 

Vize Cezaevinde iken Sayın Demirel’le Kutlular Ağabeyi yaklaşık beş defa telefonla görüştürdüm, hep Cumaya denk gelmiştir. Hemen hemen her Cuma öncesi, “Bir de Mehmet Bey’in hatırını soralım” derdi. Sayın Demirel Nur Talebelerinin sıkıntılı günlerinde hep yanlarında olmuştur. Allah huzurunda ben buna şâhidim... 

“MGK’DA BEDİÜZZAMAN VE NUR TALEBELERİNİ SAVUNURUM…” 

Sayın Demirel’e Millî Güvenlik Kurulu’nda Bediüzzaman Said Nursî aleyhine konuşmalar oldu mu ya da Nur Talebeleri gündeme geldi mi?” diye sorardım. “Mesele MGK’nın meselesi olamaz. Eğer böyle bir konuşma yapılacak olursa ben müdahale ederim” derdi.

Yalnız, “MGK’dakilerin bir kısmı Bediüzzaman Said Nursî ile Şeyh Said’in farkını bilemeyecek kadar bilgisiz. Yeni Asya’daki arkadaşlar, Bediüzzaman’ın Şeyh Said’in kıyama katılma çağrısına karşı gönderdiği “Türk milleti bin sene Kur’ân’a hizmet etmiştir, bu milletin torunlarına kılıç çekilmez!” ikazlı mektubunu sık sık yayınlarlarsa, bilgisi noksan insanlar da bilgisini tamamlamış olur” tavsiyesinde bulunurdu. Bediüzzaman’ın bilinmediğinden, bazı devlettekilerce yanlış bilinmesinden yakınır, kamuoyunun ve bunların doğru bilgilerle aydınlatılmasını isterdi…   

“28 ŞUBAT”I DOĞRU DEĞERLENDİRMEK LÂZIM

Demirel’in 28 Şubat sürecindeki tavrı hakkında da çok eleştiriler oldu. 28 Şubat 1997’deki MGK toplantısında neler oldu? Demirel, isnad edildiği gibi “28 Şubat’ın mimarı” mıydı, yoksa kapıya gelen bir darbeyi mi önlemiştir? 

28 Şubat’la ilgili Türkiye’de bilen de bilmeyen de ileri geri birşeyler savurmuştur. 28 Şubat Türkiye’ye çok sıkıntılı günler yaşatmıştır. 28 Şubat”ta Refah Partisi’nin idârecileri bir takım ileri geri şeyler söylüyorlar. Endazeye uymayan, normal olmayan, aklın kabul etmeyeceği şeyler ileri sürüyorlar. Yani şu olacak şey midir; bir parti liderinin, ‘üniversite rektörleri, başörtülü kızların önünde selâm duracak’ ifadesi normal midir? 

Bir takım şeyler usûlüne uygun yapılabilirdi. Müsamerelerde, törenlerde, ölçüyü kaçıran şeyler söylediler. Bunları askerler gelip Cumhurbaşkanına şikâyet ediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bunları Sayın Erbakan’a lisân-ı münâsiple bildiriyor. Dostça kendisini ikaz ediyor. 

Keza 28 Şubat sürecinde Gölcük’te komutanlar ‘irtica tehdidi’ ile ilgili toplantı yapıyorlar. Bu toplantının haberini alan bir arkadaşımız, bu toplantının muhtevasıyla alâkalı bir şeyler söyledi. Ben de o gün bunları İlnur Çevik’e söyledim. Sayın Demirel’e İlnur Çevik vasıtasıyla bunları Erbakan Hoca’ya iletme müsaadesi aldım. İlnur Bey gitti ve Erbakan’a aktardı. Erbakan Çevik’e, “Askerler bizim canımız ciğerimiz, onlar bizim aleyhimize hiçbir şey yapmazlar” demiş, kendisi de “Peki” deyip ayrılmış…

Demirel’e askerler “mektup” yazdılar. Zaman zaman Cumhurbaşkanıyla Genelkurmay Başkanı’nın olağan görüşmelerinde, askerin görüşlerini Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, Cumhurbaşkanı Demirel’e iletiyor. 

Demirel anlatmıştı: “Bir gün beni de Genelkurmay’a dâvet ettiler. Özel fotoğraflar çekmişler, slaytlar hazırlamışlar. Parti toplantılarının, özel konuşmalarını kayıt altına almışlar. Maksadını aşan cümleleri kayıt altına almışlar. ‘Bizim dışımızdakiler patates dinindendir’ gibi cümleleri izlettiler ve brifing verdiler. Ben orada, “Bunları bana bir rapor halinde bildirin, ben de Sayın Başbakan’a bildireceğim” dedim. Ve bildirdim…”

30 Ocak 1997’de Sincan Belediyesi’nin düzenlediği ‘Kudüs Gecesi’, ‘cihad günü’ ve Kayseri Belediye Başkanının konuşmaları. 28 Şubat 1997 tarihindeki Millî Güvenlik Kurulu’nda bunlar enine boyuna konuşulmuş; Erbakan da gündemi kabul etmiş…

Hülâsa, 28 Şubat’ı doğru değerlendirmek lâzım. O gün yanlış olan baskılara, istibdatlara karşı konulan demokratik tavır maalesef hâlâ fütursuzca çarpıtılıyor…

“İŞTE İMZASI, İMZALAMADIĞI BİR ŞEYİ NASIL TAMİM EDER?”

28 Şubat MGK toplantısından sonraki hafta, -o zaman Sümerbank Yönetim Kurulu Başkanvekiliydim- sayın Demirel’i aradım. “Cuma günü Ankara’daysanız gelmek istiyorum” dedim. “Tabiî gel” dedi ve gittim. Birlikte Cuma namazı kıldık. Bana “Sen özel kalemde otur, benim bir yabancı devletten kabulüm var, beş dakika bekle, konuta geçelim beraber yemek yiyeceğiz” dedi. 

Kabulden sonra konut kısmına geçtik. Kapıdan girince, mutâdı veçhiyle “Nazmiye biz geldik” dedi. “Nazmiye yalnız değilim, bak Recep de var” deyince, Nazmiye Hanım, “A Demirel, Recep’le gelecektin neden söylemedin! Hiç olmazsa bizi bu vaziyette görmezdi” diye söylendi. Nazmiye Hanım’ın “bu vaziyet” dediği, -Demirel yaprak sarmasını çok sevdiği için önlük takmış, Köşk’ün salonunun camlı kısmında önüne üzüm yapraklarını almış, sarma sarmasıydı. Ben, “Siz benim ablamsınız efendim” deyince, “Recep, Demirel bu yaprak sarmasını çok seviyor. Köşk’te aşçı olmasına rağmen ‘Nazmiye, senin bu yaprak sarmanı kimse saramıyor. İlla sen sar!’ diyor. İşte Demirel’i memnun etmek için görüyorsun uğraşıyoruz” dedi. 

Yemekten sonra 28 Şubat MGK toplantısıyla ilgili konuşurken Sayın Demirel, başyaverinden toplantı dosyasını istedi. Açtı dosyayı, “Bu imzalar kime ait?” dedi. Baktım, Başbakan Erbakan’ın imzası var. “Nasıl olur da imzalamadım diyebilir? 

Demirel’in Meclis Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na, “Gelin, bir sarahate varalım. Eğer Sayın Başbakan bu belgeyi herkes imzaladığı hâlde o imzalamamış olsaydı, üç ay on sekiz gün nasıl oturdu orada? Olur mu öyle şey?” sorularını sorup yakınmasının sebebi bu…

RÖPORTAJ: CEVHER İLHAN  -  MEHMET KARA  -  MELİH TEKİN

Okunma Sayısı: 3786
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Toygar

    17.9.2015 08:39:57

    Bu röportajı kitap halinde yayınlayacak mısınız yoksa her bir sayfasını biz arşivleyelim mi? Her bir bölüm ayrı bir yakın tarih bilgisi. Başka yerde de yok!.. Kitap olursa iyi olur. Bilgi verirseniz de iyi olur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı