"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Milliyetimiz de yalnız İslâmiyet’tir

09 Aralık 2023, Cumartesi 00:27
Eserlerinin birçok yerinde bütünleştirici bir yaklaşımla insanları, kabilelere ve boylara ayırmadan İslâm milliyetini öncelediğini görmekteyiz. Meselâ, Volkan Gazetesi’nde 1908’de yayınladığı Reddü’l-Evham başlıklı makalesinde şu görüşlere yer verir: “Milliyetimiz de yalnız İslâmiyet’tir. Zira Arab, Türk, Kürd, Arnavut, Çerkez ve Lazların revabıt ve milliyetleri İslâmiyet’ten başka bir şey değildir.”

-4-

SORU: Bediüzzaman milliyetçiliği nasıl tanımlamıştır?

Bediüzzaman’ın ifadelerinden anladığımız kadarıyla onun görüşüne göre İslâmî, müspet ve menfi olmak üzere üç çeşit milliyet fikri söz konusudur.

Birincisi “İslâmî milliyet” fikridir. İslâmî milliyet fikri, biraz evvel aktardığımız ayette işaret edilen maksatların tahakkukunu gaye edinen bir milliyet anlayışıdır. İnsanların tanışması, dayanışması, yardımlaşmasını esas alan ve iman kardeşliğinin pekişmesine vesile olan vahdet rabıtalarını, birlik ve beraberlik bağlarını güçlendiren bir kavramdır. Buna Ümmetçilik de diyebiliriz. Şu ifadelerde Bediüzzaman’ın bu milliyet anlayışını görmekteyiz:

“Hürriyet-i şer’iye ile meşveret-i meşrua, hakikî milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi. Hakikî milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet’tir. Ve hilafet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kal’ası hükmünde Arab ve Türk hakikî iki kardeş, o kal’a-i kudsiyenin nöbettarlarıdırlar.

İşte bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi İslâm taifeleri de, birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur.”

İkincisi “müspet milliyet” fikridir. Bediüzzaman hazretleri, “müspet ve mukaddes İslam milliyeti” ifadesiyle, İslam milliyetini de müspet milliyet olarak adlandırmakla beraber, aşağıdaki ifadeleri onun “müspet milliyet”ten İslam milliyetinden başka şeyler de anladığını göstermektedir:

“Müspet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dâhilîsinden (sosyal hayatın içinden doğan ihtiyaçlardan) ileri geliyor”. Bu tür bir millet şuuru yardımlaşmaya ve dayanışmaya sebep olur. “Menfaatli bir kuvvet temin eder, Uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyit edecek bir vasıta olur”.

“Şu müspet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim (hizmetkâr) olmalı, kale olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekada ve âlem-i berzahta o uhuvvet, o kardeşlik bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye (milliyetten gelen kardeşlik) ne kadar kuvvetli de olsa, onun (İslam Kardeşliğinin) bir perdesi hükmüne geçebilir.” Yoksa milliyetçilikten gelen kardeşliği, İslam Kardeşliğinin yerine ikame etmek, aynı kalenin taşlarını kalenin içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nevinden ahmakâne bir cinayettir.

Üçüncüsü de “menfi milliyet” fikridir. Bediüzzaman’ın menfi milliyet fikri olarak adlandırdığı düşünce sistemine getirdiği tanım, aynı zamanda bir ırkçılık tanımıdır. Kur’an ve hadislerin reddettiği ve yasakladığı bu milliyet anlayışı, dinî hayatın zayıflamasına sebep olduğu gibi, dünya hayatının da barış ve emniyetini zedeleyen bir zehirdir. Anarşinin diğer bir sebebi olan ırkçılık, Batı’nın Müslümanları parçalayıp kolayca yutulan lokmalar haline getirmek için kullandığı esassız, temelsiz, yapmacık bir silahtır. Bu gerçekleri çok iyi bilen üstadın konuyla ilgili veciz değerlendirmesi şu şekildedir:

“Fikr-i milliyet şu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri, bunu İslâmlar içinde menfi bir surette uyandırıyorlar, tâ ki parçalayıp onları yutsunlar. Hem fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, gafletkârâne bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var. Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara ‘Fikr-i milliyeti bırakınız’ denilmez. Fakat fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adavetle devam eder, müteyakkız davranır. Bu ise, muhasamet (düşmanlık) ve keşmekeşe (anarşiye) sebeptir. Onun içindir ki, hadis-i şerifte ferman etmiş: “İslamiyet cahiliye devrinden kalma asabiyeti ortadan kaldırıp yasaklamıştır.”

Bir hadis rivayetine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Allah cahiliye dönemi adetlerini, (ırkçılık yaparak) ecdadıyla/soyu-sopuyla iftihar etme gibi şeylerini sizden alıp uzaklaştırmıştır. Artık şimdi, insan ya takva sahibi bir mümindir veya şekavet sahibi bir fâcirdir. Bütün insanlar Âdem’in evlatlarıdır, Âdem ise topraktan yaratılmıştır.”

Ve Kur’ân da ferman etmiş:

“O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu/ırkçılığı yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.”

İşte şu hadis-i şerif ve şu ayet-i kerime, kati bir surette menfi bir milliyeti ve fikr-i unsuriyeti (ırkçılığı) kabul etmiyorlar. Çünkü müspet ve mukaddes İslâmiyet Milliyeti ona ihtiyaç bırakmıyor. “Evet, acaba hangi unsur (kavim-ırk) var ki, üç yüz elli milyon vardır? Ve o İslâmiyet yerine o unsuriyet (ırkçılık) fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedî kardeşleri kazandırsın?”

Bediüzzaman‘ın milliyet anlayışı

SORU: Bediüzzaman‘ın milliyet anlayışını nasıl tarif edersiniz?

Eserlerinde sık sık ‘millet-i İslâm’ kavramını kullanan Bediüzzaman’ın milliyet anlayışının kısaca “İslâm milliyetçiliği“ ya da “ümmetçilik“ olduğu söylenebilir.

Bediüzzaman eserlerinde, ırk ayırımı gözetmeksizin Müslümanların birliği ve kardeşliği esasına dayanan “ümmetçi” bir anlayışla “İslâm Milliyeti”ne ısrarla vurgu yapmaktadır. Bu düşünce tarzı onun bütün insanlığı kucaklayan engin bir fikir anlayışına sahip olduğunun bir göstergesidir.

Eserlerinin birçok yerinde bütünleştirici bir yaklaşımla insanları, kabilelere ve boylara ayırmadan İslâm milliyetini öncelediğini görmekteyiz. Meselâ, Volkan Gazetesi’nde 1908’de yayınladığı Reddü’l Evham başlıklı makalesinde şu görüşlere yer verir: “Milliyetimiz de yalnız İslâmiyet’tir. Zira Arab, Türk, Kürd, Arnavut, Çerkez ve Lazların revabıt ve milliyetleri İslâmiyet’ten başka bir şey değildir.”

Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikasında İslâm milliyetini “hakikî, müsbet, kudsî ve umumi milliyet-i hakikiye” olarak tanımlar. Divan-ı Harb-i Örfî’de de milliyet fikrinin ancak İslâmiyet açısından bakıldığında doğru ve anlamlı olabileceğini şöyle savunur: “Ben milliyetimizi yalnız İslâmiyet biliyorum. Onun için her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum!”.

Yine Divan-ı Harb-i Örfî’de toplum ve devlet olarak maddî ve manevî yönden ilerleyebilmenin de ancak İslâm milliyeti yaklaşımıyla olacağını şöyle ifade eder: “Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkimiz ancak milliyetimiz olan İslâmiyet’in terakkisiyle ve hakaik-i şeriatın tecellisiyledir”.

Esas olan milliyetçilik değil, millettir

SORU: Bediüzzaman’ın “milliyetçilik” kavramına bakışı nasıldır?

Bediüzzaman Said Nursî’ye göre esas olan milliyetçilik değil, millettir. Müslümanlar açısından “kudsî İslâm milliyeti” yerine, Araplık, Türklük, Kürtlük gibi ırk esasına dayalı milliyet tanımları, zararlı, bölücü ve çatışmacıdır. O İslâm’ı milliyetle aşılama veya milliyetle güçlendirme teşebbüslerini, sonradan ortaya çıkan, icat/bid’a, tahrip ve ifsad olarak görür.

Said Nursî, “milliyetçilik” kelimesini genel olarak menfi anlamda kullanmıştır. Onu, “Asabiyet-i cahiliye, gaflet, dalalet, riya ve zulmetten mürekkeb bir macun” olarak niteler. “Milliyeti mabud ittihaz ediyorlar” der. Bu ifadelerin hiç birinde milliyetçilik için olumlu bir niteleme yoktur. Olumlu gördüğü tek şey “müspet milliyet”tir. Bununla da “kudsî İslâmiyet milliyetini” yani İslam dayanışmacılığını anlar. Bu bir ideoloji değil, duygusal ve ahlaki dayanışma ortamıdır; “İslâm milliyetçiliği” de değildir.

Said Nursî’nin milliyetçilik konusundaki görüşleri nettir. O milliyetçiliği bencil, çatışmacı ve tahakkümcü bulur. Milliyetçiliğin kendine, daha doğrusu egemenlerin ellerindeki güce iman eden, devleti kutsallaştıran bir ideoloji olduğunu yüz yıl öncesinden görmüştür.

Rehberi Kur’an olan Said Nursî’nin milliyetçilik hakkındaki yorumları da yine Kur’an eksenlidir. Nursî, menfî milliyet olarak nitelendirdiği unsuriyet fikrini reddederek müsbet ve mukaddes İslâm milliyetini nazara vermiş ve milliyet düşüncesinin yönünü adalet, şefkat, şevk ve hamiyete çevirmeye çalışmıştır. Onun vurguladığı en önemli husus, İslâm’da sömürü, zulüm ve asimilasyona dayanan bir ırkçılık ve ulusçuluğun olmadığıdır.

—SON—

Okunma Sayısı: 3084
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Türeli

    9.12.2023 04:24:37

    Mükemmel bir yazı serisi olmuş. Çok istifade ettik, Allah razı olsun, devamını dileriz inşaAllah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı