"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Minare ezan, cami namaz için vardır

11 Temmuz 2015, Cumartesi
1980 Ağustos’unda Ayasofya minarelerinden ezan okunmuştu. New York Times bunu tenkit etmiş. Ben de cevap verdim: “491 sene bu ezan okunmuştur. Bu mu yanlış, okunmaması mı? burayı fetheden Fatih bunu vasiyetine koymuş. Onun bize borcu yok da bizim ona borcumuz var.”

KÖPRÜ EYLÜL-1986

1980 Ağustos’unda Ayasofya minarelerinden ezan okunmuştu. Bana Amerika’dan mektup yazılmış. Gelibolu’dan geldiğim zaman gördüm. New York Times ezan okunmasını tenkit etmiş. Ben de bana mektup yazan kişiye cevap verdim: “Dört yüz seksen bir sene bu ezan okunmuştur. Bu mu yanlış, yoksa okunmaması mı yanlış? Sonra burayı fetheden Fatih Sultan Mehmed bunu vasiyetine koymuş. Onun bize bir borcu yok da bizim ona bir borcumuz var.”

Yahya Kemal’in, bilhassa işgal döneminde söylediği söz bence çok önemlidir. “Gerek Hırka-i Saadeti, gerekse Ayasofya’yı gezdikten sonra anladım ki, Osmanlı devletini ayakta tutan şey, Hırka-i Saadette okunan Kur’ân’la, Ayasofya minaresinde okunan ezanlardır” diyor. Bu çok önemli birşeydir. Zira, 481 sene Ayasofya Camii’nde ibadet yapılmıştır.

Diğer taraftan, Ayasofya’nın Fatih tarafından konulmuş bir vakıf şartı vardır. Başka bir maksatla kullanılamayacağına dair. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya’yı cami yapmış. Fatih yirmi altı kiliseden sadece altısını cami yaptırmıştır ki, Ayasofya onlardan biridir.

481 sene sonra bunun bir hata olduğunu söylemek veya kabul etmek ne mânâ taşır? Ve kimi memnun eder? 481 sene sonra caminin müzeye çevrilmesinin hangi maksada hizmet ettiği anlaşılamamıştır. Bunun hem vakfın şartına aykırı olduğu, hem de İslâmı incitici olduğu ileri sürülmüştür.

Biz Ayasofya Camii’nin Hünkâr Mahfilinde namaz kılınmasını ve minarelerinde ezan okunmasını uygun bulduk. Zira, minare ezan okunmak, cami de namaz kılınmak için vardır. Ve bunu gerçekleştirdik. Ayrıca, Hırka-i Saadette yirmi dört saat Kur’ân okunmasını da sağladık. Daha sonra her ikisini de kaldırdılar. Bu mevzu gene tartışılmaya devam edecektir. Yani kapanmış bir mevzu olarak görmüyorum.

DYP: AYASOFYA İBADETE AÇILSIN

Doğruyol Partisi adına, Isparta Milletvekili Ertekin Durutürk imzasıyla Aralık 88’de, Ayasofya’nın ibadete açılması ve Hırka-i Saadette Kur’ân okunması hakkında verilen kanun teklifinin gerekçesi:

Milletlerin tarihinde, tüm dünya milletlerine de mâl olmuş, ibretli ve şerefli günler vardır.

1- Hiç şüphe yok ki, tarihimizdeki en şerefli günlerimizden biri de, bir çağın kapanmasına ve yeni bir çağın açılmasına vesile olan İstanbul’un fethi hadisesidir.

Yüce Allah’ın (cc) son elçisi bulunan Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) “Onu fetheden emir ne güzel emirdir, onu fetheden asker ne güzel askerdir“ müjdesini, bu mübarek sözlerin söylenmesinden yaklaşık 830 yıl sonra 29 Mayıs 1453 tarihinde gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmed Han, fethi müteakip, İstanbul’un içindeki en önemli Hıristiyan mabedi, Ayasofya Kilisesini camiye çevirerek, fethin mübarek hatırasını ebedîleştirmiştir.

Böylece, Bizans İmparatoru Jüstinyanus zamanında M.S. 537 tarihinde tamamlanarak dinî ibadete açılan bu kutsal mabed, tam 915 sene bir Hıristiyan kilisesi olarak hizmet ettikten sonra, 29 Mayıs 1453 tarihinden itibaren İslâm’ın bir şeref sembolü ve kılıç hakkı olarak, cami olarak hizmet vermiştir.

Adı âdeta fetihle özdeşleşmiş olan Ayasofya Camii’nin, kıyamete kadar ayakta kalabilmesi ve ibadete açık olması için yüce sultan birçok gelir vakfetmiş ve bir de vakfiye tesis etmiştir. 

Bu ünlü vakfiyenin bir bölümü şu şekildedir: 

‘Yerler ve gökler devam ettiği müddetçe, benim vakfettiğim şeyin bu vakfiyemde koyduğum şartlarını kimse değiştiremez, bozamaz. Koyduğum esaslar birer kanundur. Bunların bir tek noktasını kimse ne eksiltebilir, ne de çoğaltabilir. Bunları yapmak Allah’ın (cc) haram kıldığı şeylerdir.

“Koyduğum şartların ve esasların muhafızı Allah’tır. O Allah ki, levhin, kalemin, Arşın, Kürsinin, yerlerin ve göklerin Hâlıkı ve Muhafızıdır.

“Nefis kilise kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahlûk, sultan olsun, hakim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez.

“Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun. Onlar hiçbir zaman hafiflemeyen azap içinde bulunsunlar. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.“

Üzülerek görüyoruz ki, Fatih Sultan Mehmed Hanın korkusu, fethin üzerinden 481 sene geçtikten sonra başına gelmiş, İslâm’ın şeref sembolü olan bu ünlü cami, 24.11.1934 tarihli ve 2/1589 sayılı, neşredilmeyen bir Bakanlar Kurulu kararnamesi ile müzeye çevrilmiştir.

481 yıl İslâma şerefle hizmet veren, minarelerinden ezan, içinden Kur’ân sesinin yükseldiği bu yüce mabed, 13.7.1980’den itibaren sadece 58 günlük bir sevinç yaşamış, sonra yine sessizliğe büründürülmüştür.

2- Milletimizin tarihindeki diğer önemli hadise ise, birincisinin üzerinden tam 64 yıl geçtikten sonra gerçekleşmiştir. Birinci hadiseyi gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmed Hanın torunu Yavuz Sultan Selim Han, 1517 yılında Mısır’ı fethetmiştir.

Bu fethin sayesinde gerçekleşen en önemli netice ise, hilâfet ile beraber, Peygamber Efendimize (asm) ve yakınlarına ait Mukaddes Emanetler olarak bilinen bazı eşyaların, Kur’ân ve kılıçların Osmanlılara geçmesi ve bir çatı altında toplanmasıdır.

Seferden dönen Yavuz Sultan Selim Hanın beraberinde sürekli Kur’ân okuyarak getirdiği Mukaddes Emanetler, Topkapı Sarayında hususî bir dairede yine sürekli Kur’ân okunarak muhafaza edilmiş ve bu gelenek tam 417 yıl sürmüştür.

1934 yılında Ayasofya Camii minarelerinde ezan sesini susturanlar, aynı günlerde, Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Dairesinde 417 yıllık geleneği de yıkmışlar, Kur’ân okunmasını yasaklamışlardır.

1980 yılında Ayasofya Camii’nin 58 günlük kısa sevinci, Mukaddes Emanetler Dairesinde de yaşanmıştır. Ne yazık ki, 12 Eylül 1980 günü sonrasında, MGK idaresi döneminde alınan bir kararla bu kısa sevinç son bulmuş, Ayasofya’da ezan sesi, Mukaddes Emanetler Dairesindeki Kur’ân sesi yeniden susturulmuştur.

İslâm’ın şeref sembolü, fethin kılıç hakkı olan Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi için alınan 24.11.1934 tarihli ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, kararın çıkarılmış olduğu anda yürürlükte olan anayasa hükümlerine, müteakip senelerde çıkarılan diğer kanunlara, caminin vakfiyesindeki hükümlere aykırıdır.

2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararındaki belirtilen sebepler de asla varit değildir, Bakanlar Kurulu kararında, Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesinin gerekçesi olarak; caminin müze olarak kullanılması halinde bütün Şark âleminin sevineceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandırılacağı belirtilmiştir.

Yine aynı kararda, caminin gelirlerinin kalmadığı ve caminin Bizanslılardan kalma bir eser olması sebebi ile hiçbir vakfı olmadığı belirtilmiştir.

Yukarıdaki Bakanlar Kurulu kararında belirtilen sebepler, aradan geçen 54 sene sonra görülecektir ki, gerçeklerle taban tabana zıttır. 

1- 481 yıl şerefle cami olarak kullanılan, adı fetihle ve İstanbul’la özdeşleşmiş bir mabedin ibadete kapatılmış olması, halkının hemen hemen yüzde 99’u Müslüman olan Şark âlemini nasıl memnun eder? Bu karardan elbette memnun olan bir âlem vardır, ancak bu âlem İslâm âlemi değil, Garptaki Haçlı âlemidir.

2- Caminin müzeye çevrilmesi halinde yeni bir ilim müessesesi kazanacağımız iddiasının ise doğru olmadığı, aradan geçen 54 senelik zaman içinde bütün çıplaklığı ile görülmüştür. Bu caminin müze haline gelmesiyle hangi ilim müessesesinin kazanıldığını ve hangi ilmin tahsil edildiğini, yüce milletimiz elbette takdir etmiştir.

3- Caminin gelirlerinin kalmadığı iddiası ise, Fatih Sultan Mehmed’in Vakfiyesindeki beyanlarla terstir. Hakikaten, bugün caminin gelirinin kalmadığını bile varsayarak, 55.000.000 Türkün caminin ihtiyacını karşılayamayacağını düşünmek millete hakarettir. 

Devletimiz ve milletimiz, Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması halinde, gerekli olan maddî desteği verecek güçtedir. 

4- Caminin Bizans eseri olduğu iddiasının ise kimleri memnun ettiğini tahmin etmek güç değildir. Aslında eserin tamamen bir Bizans eseri olarak sayılması da mümkün değildir. Fetihten sonra bakımsız ve harap halde bulunan kilise tamamen İslâmîleştirilmiştir. Binaya istinad duvarları, minareler, kürsü, mihrap, minber, kütüphane, şadırvan, sübyan mektebi v.s. gibi kısımlar ilâve edilerek, İslâmî bir yapıya kavuşturulmuş ve yapı kilise olma özelliğini tamamen kaybetmiştir. Ayrıca, Fatihten sonra çeşitli zamanlarda da bakım ve onarımı Türkler tarafından yapılmış ve yapının bugüne kadar ayakta durması asil milletimiz sayesinde mümkün olmuştur.

Güneşi balçıkla sıvamak mümkün değildir. Ayasofya Camii’nin susturulması, Müslüman Türk milleti için bir vicdan azabı olmuştur. Bu azabın ilelebed kaldırılması ise, yüce Meclisin görevidir.

Kazım Güleçyüz / [email protected]

Okunma Sayısı: 3951
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı