"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müsbet milliyet diğer milletlerle de barışıktır

28 Kasım 2023, Salı
“İnanç ve değerler üzerinden yaşanan müsbet milliyet duygusu ‘tanışma, yardımlaşma ve dayanışmaya’ vesile olup evrensel değerlere de açıktır. Hem kendi milletiyle hem diğer milletlerle barışıktır. İdarî olarak da geçmişte imparatorluklara şimdi ise federal sistemlere açık olup, çok ırklı, çok kültürlü ittihat ve ittifak yapılanmalarına yol açar.”

GİRİŞ: 

Avukat Erdoğan Çelebi Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde “Çatışan ve Uyuşan Yönleriyle Din ve Milliyet” konulu seminer verdi. Araştırmacı ve hukukçu Av. Erdoğan Çelebi, 1992 yılı İstanbul Hukuk mezunu. Yaklaşık 30 yıldır Ankara’da fiilen avukatlık yapmaktadır. Ayrıca Yeni Asya’da ‘insan, kainat, yaratıcı’ ilişkileri konusunda ve özellikle ‘şe’n ve şuunat’ konularında tefekkürî köşe yazıları yayınlamıştır. Seminerin özeti için buyrun...

İstifadeli bir seminer olması dilğiyle seminerine başlayan av. Erdoğan Çelebi, seminer konusunun “uyuşan ve çatışan yönleriyle milliyet ve din ilişkisi” olduğunu belirterek, milletin temeli insan olması ve insan topluluklarından oluşması sebebiyle önce insanı temel alarak konuya başlamnın isabetli olacağını söyledi. Erdoğan şöyle devam etti: 

“İnsanda var olan ve ‘ene’ denilen benliğin iki yüzü vardır. Bir yüzü şeytanî olup nefse bakar, diğer yüzü Rahmanî olup Hakk’a bakar. Hakk’a bakan şeffaf yüzü, tevazu ve mahviyet içinde kulluk ve itaat şuuru taşırken; nefse bakan yüzü kesif ve katıdır ve enaniyet içinde hakka isyankarlığı taşır. İşte ‘ben’den ‘biz’e geçtiğimizde bir anlamda insandan millete intikal etmiş oluruz. Yani kavimler, insandaki benliklerin ‘biz’ olmuş halidir ve kavim kavramı üzerinden kulluk şuurunu ya da enaniyetin şuursuzluğunu taşırlar.

Milleti çok kısa ve öz olarak tanımlamak gerekirse, ‘Millet ortak bağlar ve müşterek değerler üzerinden bir arada yaşayan ve hayatlarına birlikte devam etme mefkuresini taşıyan insanlar topluluğudur’ diyebiliriz. Bu birliktelik sadece ten ve kan üzerinden olabildiği gibi inanç, değer ve sıfatlar üzerinden de olabilir. 

Sırf kan ve ten üzerinden yapılan birliktelikler menfi milliyetçilik kaynağıdır. Dar bir anlayışın ürünüdür. Kendi ırkından başkalarını düşman olarak görür ve ancak onları yutarak beslenmek ister. Yani hem dünya kendisi için dar gelir hem de başka milletlere dünyayı dar etmeye çalışır. Bu anlayışla ortaya çıkan yönetimlerin göreceli olarak en müsbeti seküler ulus devlet anlayışıdır. En menfisi de ırkçı faşist devletlerdir.

İnanç ve değerler üzerinden yaşanan müsbet milliyet duygusu ise ‘tanışma, yardımlaşma ve dayanışmaya’ vesile olup evrensel değerlere de açıktır. Hem kendi milletiyle hem diğer milletlerle barışıktır. İdarî olarak da geçmişte imparatorluklara şimdi ise federal sistemlere açık olup, çok ırklı, çok kültürlü ittihat ve ittifak yapılanmalarına yol açar.

İslam dini de gerek ayet ve hadisleriyle gerekse uygulamalarıyla ümmet ortak paydası altında müsbet milliyet anlayışını tavsiye ve hatta emretmiş, inanç ve takva üstünlüğüne dayalı bir milliyet anlayışını inşa etmeyi hedeflemiştir. İnanç üstünlüğüne dayalı bir milliyet anlayışı Kur’an ayetleriyle de sabittir.

Müsbet milliyet

Bediüzzaman Hazretleri de ‘Fikr-i milliyet iki kısımdır’ der. ‘Bir kısmı menfidir, şeâmetlidir, zararlıdır. Başkasını yutmakla beslenir, diğerlerine adâvetle devam eder, müteyakkız davranır. Şu ise, muhasamet ve keşmekeşe sebeptir. ... Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.’

Bediüzzaman, menfi milliyette fazla hamiyetperverlik gösterenlere şöyle seslenir: ‘Eğer şu milleti ciddî severseniz, onlara şefkat ederseniz, öyle bir hamiyet taşıyınız ki, onların ekserîsine şefkat sayılsın. Yoksa, ekserîsine merhametsizcesine bir tarzda, şefkate muhtaç olmayan bir kısm-ı kalîlin muvakkat, gafletkârâne hayat-ı içtimaiyelerine hizmet ise, hamiyet değildir. Çünkü, menfi unsuriyet fikriyle yapılacak hamiyetkârlığın, milletin sekizden ikisine muvakkat faidesi dokunabilir; lâyık olmadıkları o hamiyetin şefkatine mazhar olurlar. O sekizden altısı ya ihtiyardır, ya hastadır, ya musibetzededir, ya çocuktur, ya çok zayıftır, ya pek ciddî olarak âhireti düşünür müttakîdirler ki, bunlar hayat-ı dünyeviyeden ziyade, müteveccih oldukları hayat-ı berzahiyeye ve uhreviyeye karşı bir nur, bir teselli, bir şefkat isterler ve hamiyetkâr mübarek ellere muhtaçtırlar. Bunların ışıklarını söndürmeye ve tesellilerini kırmaya hangi hamiyet müsaade eder? Heyhat! Nerede millete şefkat, nerede millet yolunda fedakârlık?’

Sırf kan ve ten üzerinden yapılan birliktelikler menfi milliyetçilik olup dar bir anlayışın ürünüdür. Kendi ırkından başkalarını düşman olarak görür ve ancak onları yutarak beslenmek ister. Kendi milletinin dahi ancak sekizde ikisine hitap edebilir. Diğer ihtiyar, çocuk ve hasta taifesini ise muhatap almaz. Kuvvete dayanır ve kendisi dışında olan diğer ırklara tecavüz eder. Sürekli kavga, mücadele, husumet ve düşmanlaştırma üzerinden kendisine yaşam alanı açar. 

Menfi milliyet, ten ve kan üzerine kurulduğu için burada din ikinci derecede tali ve edilgen bir rol oynar. Din ancak ırkın güçlenmesine destek olduğu ve ırkı te’yid ettiği oranda kıymetlidir. Bu elbette adil bir sistem değildir. Ya açıkça zulüm üzerine kurulmuştur ya da adalet-i izafiye perdesi altında bir zulüm anlayışı yürürlüktedir. Yani devlet ve millet için ferd -rızasına bakılmaksızın- feda edilir. 

Bu yaklaşım adaletin yanında merhameti de yok eder. Zira burada ırk enaniyeti, ucb ve kibir vardır. Burada ‘devlet için fertleri feda etme’ anlayışı hakimdir. Bu sistemler kendisini tanrılaştıran Firavun ve Nemrut düzenleriyle noktalanır. İnanç açısından değerlendirmek gerektiğinde de bir nevi şirk düzenleridir. 

Bu tür devletin halkları ‘Allah’tan korkmaz ama devletten korkar’; Allah’ın dediğini yapmaz ya da yapamaz ama devletin emrine isyansız itaat eder ya da etmek zorunda bırakılır. Bunlara tarihte Firavun ve Nemrut sistemlerini ve yakın geçmişte de Nazi Almanyası, Faşist İtalya, Komünist SSCB ve günümüzde ise Çin, Kuzey Kore gibi devletleri örnek gösterebiliriz.

—DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 2282
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı