"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur Kur’an’a yönlendirir

23 Kasım 2018, Cuma 00:36
Hedef ve gayesi Kur’ân dâvâsı olan Bediüzzaman’ın bu doğrultuda te’lif ettiği Risale-i Nur Külliyatı onun Kur’ân hakkındaki düşüncelerini net bir şekilde ortaya koymuştur.

Asrın Büyük Alimi Bediüzzaman Said Nursî’nin hayat sürecine dikkatle baktığımız zaman, onun henüz çocukluk devresinden itibaren kendisine Kur’ân hakikatlerini neşir konusunu dâvâ edindiğini ve güzerân-ı hayatının da kader-i İlâhinin fetvasıyla ona göre şekillendiğini görebiliriz.

Nitekim hayatının bir safhasını oluşturan Van’daki ikameti esnasında bir gazetede İngiliz Sömürgeler Bakanı’nın, Avam Kamarası’nda, elinde tuttuğu Kur’ân’ı göstererek “Bu Kur’ân Müslümanların elinde bulundukça, biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız” şeklindeki konuşmasının haberini okuyunca; “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim”1 şeklindeki tepkisi, zaten o güne kadar geçen süreç içerisindeki sevkli yaşantısının bir hedefe ve gayeye fiilen dönüşmesini sağlamıştır.

Ahir zamana dair rivayetlerden aldığı tavsiyelerle, “o zamana yetiştiğinizde, siyaset canibiyle onlara üstün gelinmez; ancak mânevî kılıç hükmünde olan İ’câz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla karşılık verilebilir” hükmünün gereği olarak, kendisine teklif edilen bütün ihsanâtı reddederek Van’da inzivaya çekilir. 2

Bundan sonra gelişen olaylar neticesinde, başlayan, zorlu, çileli ve uzun hayat yolculuğunda onun yukarıdaki hedef doğrultusunda iman ve Kur’ân hakikatlerinin neşrine hizmet ettiğini görmekteyiz.

Hedef ve gayesi Kur’ân dâvâsı olan Bediüzzaman’ın bu doğrultuda te’lif ettiği Risale-i Nur Külliyatı onun Kur’ân hakkındaki düşüncelerini net bir şeklide ortaya koymuştur.

Biz de bu düşünceleri aktarmak maksadıyla birkaç başlıkta onun insanı Kur’ân’a yönlendiren, fikirlerinde ve hayatında Kur’ân’ı doğru yaşamasında onu gerçek Kur’ân Müslümanlığına sevk edecek olan ölçüleriyle meseleye bakış açısını dile getirmeye çalışacağız.

1. Risale-i Nur’un Kur’ân’a bakışı

Akıl, ilim ve fennin hükmedeceği gelecekte, aklî delillere dayanan ve bütün hükümlerini akla ispat ettiren Kur’ân’ın son sözü söyleyeceğini beyan eden 3 Risale-i Nur, Kur’ân’ı, büyük bir kitaba benzettiği kâinatın ezelî bir tercümesi ve o kâinattaki yaratılış delillerini, dolayısıyla Allah’ın varlık, birlik ve yaratıcılığını bütün varlıkların dilleriyle okuyan ve anlatan ebedî bir tercümanı, görünen ve görünmeyen âlemlerin yorumlayıcısı ve açıklayıcısı, göklerde ve yerde gizlenmiş olan İlâhî isimler hazinesinin bir keşfedicisi, 4 olarak niteler.

İçinde yaşamakta olduğumuz asrı, manevî hastalıkları ve sapkınlıkları içerisinde barındıran illetli bir uzva benzeten ve bu hastalıklardan ancak Kur’ân’a uymakla kurtulunabileceğini5 belirten Said Nursî, insanların hayatlarında anlamlandıramadığı birçok olayın gerçek yüzünün Kur’ân’la görülebileceğini belirtir. Ona göre Kur’ân;

a. Olayların dış görüntüsünün altında gizlenmiş olan gerçeklerin anahtarı,

b. Şu görünen âlemde, görülmeyen ve bilinmeyen âlemlerin dili,

c. Hayatımızda anlam veremediğimiz sırların ifşa edicisi,

d. Zahirindeki çirkinliklerin arkasında bekleyen İlâhî iltifat ve nimetlerin müjdecisi,

e. Manevî bir âlem olan İslâmiyet’in güneşi, temeli ve ölçüsü,

f. Âhiret âlemlerinin mukaddes bir haritasıdır.6

Zira, yaşanan her olay, hayatımızdaki saatlik, günlük, aylık ve senelik meydana gelen her değişiklik, aslında İlâhî isimlerin ayrı ayrı tecellisine bir aynadır. İşte Kur’ân tam bu noktada devreye girerek, yaşadığımız şu dünyada, mânâlarını tam olarak veremediğimiz olayların, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir tecellisi olması bakımından, kendisini, açıklayıcı bir dil, izahçı bir tefsir, kesin bir delil ve parlak bir tercüman olarak 7 göstermektedir.

Yine Kur’ân;

a) İnsanlığın bir eğiticisi,

b) İnsanlığın manevî kişiliği olan İslâmiyet’in su ve ışığı,

c) İnsanlığın gerçek hikmeti,

d) İnsanlığı mutluluğa yönlendiren bir yol göstericisi ve doğru yola ulaştırıcısı 8 olması hasebiyle bütün insanlara rahmettir. 9 Çünkü her bir insanın şu gerçek âlemden kendisine özel hayâlî bir âlemi olduğu gibi, herkes kendi meşrebine göre Kur’ân’dan anladığı ve aldığı, hâfızasında kendine özel bir Kur’ân vardır ki, onun ruhunu terbiye, kalbini tedavi eder.10 

İnançsızlık bir çeşit kalbî ve rûhî hastalıktır. Bu hastalığa çare olarak ortaya konulan alternatiflerle insanlığın çoğunluğu mânevî bir buhran yaşarken, ancak küçük bir azınlık hayalî ve geçici bir mutluluğu yakalayabilmiştir.

Oysa Risale-i Nur’a göre mutluluk çoğunluğun elde ettiği saadettir. İşte çoğunluğun elde edeceği ve insanlığı gerçek (dünya ve ahiret) saadete nâil edecek olan, Kur’ân medeniyeti ve Kur’ânî bir yaşantı ile mümkündür. 11 Zira insan monoton ve tek yönlü bir varlık değildir.

Kendisinde bulunan maddî ve manevî midelerin hakikî gıdalarla doyurulması, dolayısıyla da sağlıklı bir varlık olması zarureti vardır. İnsan akla, kalbe, ruha, maddi âzâlara ve mânevî duygu ve lâtifelere sahip bir varlıktır. Böyle bir varlığın gıdası da, ancak Kur’ân mahzeninde bulunabilir.

Bundan dolayıdır ki Kur’ân, şeriat, duâ, hikmet, ubudiyet, emir ve dâvet, zikir, fikir, 12 ilim ve hakikat kitabı olduğu gibi, kalplere şifa, iman sahiplerine hidayet ve rahmet olan mukaddes bir kitaptır.13 Onun için yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, Kur’ân’da ya çiçek veya gonca halinde bulunmasın.14 Kur’ân bütün asırlara ve o asırlardaki bütün insanî kesimlere doğrudan hitabeden15 dolayısıyla her asrın mutluluğunu temin eden mu’cize bir kitaptır.

İnsanlık her asırda kendi içerisinden çıkardığı ve evliya, sıddıkîn, ârifîn ve muhakkıkîn sıfatlarına mazhar olmuş, meslek ve meşreb sahibi tenvir ve irşad edicilerle kendisini doğru yolda tutmaya çalışmıştır. 

İşte bu tenvir ve irşad edicilerin muhtelif kabiliyet ve tarzlarına ayrı ayrı hitap ederek, her birini muhtelif, fakat dosdoğru yolda götüren Kur’ân, mukaddes bir kütüphane hükmünde bir semâvî kitaptır.16 Bundan dolayıdır ki, insanlığın bütün tabakaları, Kur’ân’dan ders alıyorlar.17 Yine Kur’ân, bütün âlemlerin Rabb’i itibariyle, bütün varlıkların İlâhı ünvanıyla, göklerin ve yerin yaratanı nâmına Allah’ın sözü, fermânı ve hitabıdır.18

Kur’ân Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi kuşatan ve emri altında tutan kayıtsız, şartsız terbiye edici sıfatıyla kullarıyla bir konuşması olduğu gibi, her şeye hükmeden saltanatı hesabına ezeli bir hutbesidir. Her şeyi kuşatan geniş rahmetiyle bir iltifat defteri olduğu gibi, seçkin muhataplarıyla şifreli bir şekilde haberleştiği mecmuasıdır.19

Yine Kur’ân, kendisinden önce indirilmiş olan kitapların ve kendisinden sonra yazılmış olan eserlerin öz ve özetini teşkil eden, bir taraftan insana dünyada istikamet ve neticesinde mutluluk reçetesi olması bakımından akılları, kalpleri, ruhları aydınlatıp, yol gösteren, diğer taraftan ölüm ötesi âlemlerin varlığını ve mâhiyetini açıklayarak, insanı korku ve ürpertilerden kurtaran, Cenneti müjdeleyip, Cehennemi haber veren, melek, cin ve insanların kabulünü gören semavî bir kitaptır.20

Bundan dolayı, “Eğer yerdeki ağaçlar kâlem olup, denizler mürekkep olsa, Cenâb-ı Hakk’ın sözlerini yazsalar, bitiremezler.”21 ifadesinden mülhem olarak, bütün sözlerin içerisinde en büyük makam Kur’ân’ındır. 22

Risale-i Nur, bu ve benzeri ifadelerle Kur’ân-ı Kerîm’i nitelerken, onun üzerinden birtakım öngörülerle, fikir beyan etmeye devam etmektedir. Buna göre, çabuk bir kıyamet kopmazsa, İslâmiyetin hâkimiyetini gelecek nesiller görecektir. 23

“Kur’ân-ı Hakîm mürşidimizdir, üstadımızdır, imamımızdır, her bir âdapta rehberimizdir...”24 görüşünde olan Risale-i Nur, insanlığın tamamen aklını kaybetmemesi ve maddî mânevî bir kıyamet başlarına kopmaması şartıyla, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere’nin Kur’ân’ın kabulüne çalışan aydınları, Amerika’nın önemli cemiyetleri ve dünyanın her tarafındaki birçok devlet ve hükümetin Kur’ân’ı arayıp-bulacaklarını ve ona sarılacaklarını müjdelemektedir.25

Aksi halde Kur’ân kâinattan gitse, kâinat divane olacak, yer küresi kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını bir yıldıza çarpıp, bir kıyameti koparacaktır.26

Bu noktadan da anlaşılıyor ki, kesinlikle Kur’ân’ın bir benzeri yoktur, olamaz ve hiçbir şey bu büyük mu’cizenin yerini tutamaz.27 Bütün bu fikirlerden sonra rahatlıkla diyebiliriz ki, insanlığın maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî mutluluğunun anahtarı Kur’ân’a uymak ve ona göre yaşamakla mümkündür.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 4138
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı