"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

SAMİ CEBECİ’NİN AVUSTRALYA NOTLARI

16 Ocak 2011, Pazar
Türkiye’ye göre dünyanın arka yüzünde bulunan bu kıt'aya dâvet üzerine 1998 yılında gitmiştim. Yol arkadaşım Ahmet Genç Ağabeydi. Bir buçuk gün süren uzun bir yolculuk yapmıştık.
Aynı dâvâya mensup olmanın tadı

Ankara, İstanbul, Bankok, Singapur üzerinden aktarmalı olarak Brisbane şehrine inmiş, üç günlük hizmetlerden sonra kara yoluyla Sydney’e ulaşmıştık. On günlük hizmet programını müteâkip yine kara yoluyla Melbourne şehrine varmış ve on bir günlük faaliyetlerden sonra, Singapur üzerinden tekrar Türkiye’ye dönmüştük. Çok tatlı hatıralar ve dostlar geride kalmıştı.


On iki sene sonra tekrar Avustralya yolundayız. Bu seferki yol arkadaşım Halil Yıldız’dı. Önemli bir işi için Türkiye’ye gelmişti. Birlikte gitmemiz güzel bir tevafuk oldu. 15 Ocak 2010 Çarşamba akşamı saat yedi buçukta Ankara Esenboğa Havaalanından hareket ettik. Yeni yol hattımız daha kısaydı. Katar Havayolları uçağıyla önce Katar’ın başşehri Doha’ya indik. Üç buçuk saat süren bir yolculuktu. Oradan daha büyük bir uçağa aktarma yapıldı. Üç yüz elli kişilik bir uçaktı ve tamamen doluydu. Aynı sıramızda bileti olan genç bayan, belinde problem olduğunu ve koridor tarafına oturmak istediğini söyledi. Memnuniyetle kabul ettik. Halil Yıldız cam kenarına oturmuştu. İngilizce pratiği olan Halil kardeşe güvenerek yol arkadaşımızla tanıştık. Yol çok uzundu ve bu insana dinimizle ilgili bir şeyler anlatmamız gerekiyordu. Paula adındaki genç bayan Polonyalı bir Hıristiyan’dı. Dört yıl Avustralya’da tahsil görmüş, şimdi bir aylığına arkadaşlarını ziyarete gidiyordu. İslâmiyet hakkında kısmen bilgisi vardı. Çünkü, Faslı Müslüman bir gençle arkadaş olmuş. Evlenmeye karar verdiklerinde, çocukların Müslüman olması gerektiği söylendiği için vazgeçmiş. Bunun üzerine, Halil kardeşin de yardımıyla bir hayli sohbet ettik. Sonunda kendisine Tabiat Risâlesini hediye ettik. Biz vazifemizi yapmıştık. Bundan sonrası Allah’ın hikmetine kalmıştı. İslâm dinini araştırması ve hidayete kavuşması için duâ etmenin dışında bir vazife kalmamıştı.

On iki bin kilometrelik ve on üç buçuk saat süren yolculuk bir türlü bitmiyordu. Sürekli doğu istikametine gidiyorduk. Kolumdaki saate göre üç buçukta abdest alıp, hosteslere namaz kılmak istediğimi söyledim. Katar bir İslâm ülkesiydi. Hostesler de Müslüman’dı. Hemen nezaketle yer gösterip battaniye serdiler. Namaz bittiğinde ortalık birdenbire aydınlandı. Zamanlar birbirine karışmıştı. Uçağın dokuz yüz kilometre hızıyla, dünyanın dönüşü birbirine kavuşunca böyle gariplikler oluyor. Uykum kaçmıştı. Ekrandan uçağı takip ediyordum. Hint Yarım adasının ucundan, Kolombo Adasının üzerinden geçen uçak Pasifik Okyanusunu geçmeye başladı. Saatler süren bir yolculuktan sonra kıt'aya ulaştık. Dört saat de kara üzerinde uçtuk.

Nihayet, Perşembe günü Türkiye saatine göre on üçte Melbourne Havaalanına indiğimizde, oranın saatine göre gece saat on olmuştu. Dokuz saat zaman farkı vardı. Üç taksi bizleri karşılamaya gelmişti. Yeni gençlerden üç dört kişi hariç hepsi tanıdıktı. Teker teker kucaklaştık ve hasret giderdik. Avustralya Nur Vakfı külliyesine ulaştığımızda kalabalık bir cemaat bizleri bekliyordu. On iki sene sonra tekrar geldiğimiz bu kıt'adaki Nur hizmetine sahip çıkan bu kahraman insanların çoğuna ismen hitap ederek kucaklaştık. Eski gelişimizdeki hatıraları yâd ettik. Türkiye’den gönderilen gönüller dolusu selâmları ilettik. Hakikaten, Allah için birbirini sevmenin, birlik beraberlik ruhu içinde aynı dâvâya mensup olmanın tadı bambaşkaydı. Dünyada manevî bir Cennetin lezzeti yaşanıyordu. Hususan, Yeni Asya Ekolü içinde olup fikir birliğine sahip olmanın ayrı bir güzelliği vardı. Buradakilerle oradaki dâvâ adamlarının arasında hiç fark yoktu. Risâle-i Nur prensiplerine göre çıkarılan gazetemiz, hepimizi bir ve beraber yapıyordu. Bir saate yaklaşan sohbetten sonra istirahata çekildik. Yol yorgunluğunu atmalıydık. Perşembe akşamı böyle geçti.
 
AVUSTRALYA NUR HİZMETLERİ NASIL BAŞLADI?
Türkiye’den Avrupa ülkelerine ve Avustralya’ya işçi gönderilmesi 1965 yılından itibâren başladı. Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinden giden bu ilk kafileler çok zorluklarla karşılaştı. En başta dil problemi vardı. Ağır işlerde çalışmak zorunda kaldılar. İkinci ve üçüncü nesiller bu problemleri aştı ve bir çoğu işveren konumuna geldiler. Dernekler kurdular, camiler inşâ ettiler. Kendi kimlik ve kültürlerini korumaya çalıştılar.
“Avustralya’daki ilk Nur Talebesi, 1968 yılında ilk kafileyle gelen İsmet Şen Ağabeydir. Sonra sırasıyla Refik Koyu, merhum Hüseyin Allahverdi ve Ali Ruşen Altunbaş Ağabeylerdir. 1974 yılında, Hüseyin Allahverdi Ağabeyin evinin arkasında bulunan dokuz metrekarelik küçücük mekânda başlayan Risâle-i Nur dersleri, zamanla değişik yerlerde yapılarak 1995 yılına gelindi. O tarihte Avustralya Nur Vakfı kuruldu. Erkekler, bayanlar ve gençler arasında yapılan düzenli ders ve sohbetler cemaatin gittikçe çoğalmasına vesile oldu. Belediyenin tahsis ettiği bir barakada dokuz yıl boyunca hizmetler devam etti. Bu arada, birkaç yer alınıp satılarak sermaye biriktirilip, büyük bir külliye yapma düşüncesi ile çalışmalar yapılıyordu. Zira, sadece âidat toplamakla olacak bir iş değildi. Halis niyet ve gayretler nihayet meyvesini verdi ve 2004 yılında, içinde 6000 metrekare kapalı mekânları bulunan yirmi dönümlük bir arazi satın alındı. Tadilât yapıldı. Vakfın merkezi olarak kullanılmaya başlandı. Beş yıldan beri faaliyetlerimizi burada sürdürüyoruz.”
Vakfın genel koordinatörü olan Fatih Yargı kardeş bunları anlatırken hangi zorluklardan buralara kadar geldiklerini nazara veriyordu.

AVUSTRALYA NUR VAKFI KÜLLİYESİ
Külliyenin üç yüz yetmiş beş metrekarelik büyük bir camii var. Dışarıdan insanlar da gelip namazlarını kılıyorlar. İlk Cuma namazımızı burada kıldık. İki yüzü aşkın bir cemaat vardı. Sadık Hoca, önce Türkçe, arkasından aynı hutbeyi İngilizce olarak okudu. Bana ilginç gelmişti. Ancak, Türkçe bilmeyenler için bu lâzımdı.
Cuma akşamı, vakfa yirmi kilometre mesafede ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı Broadmeadows semtindeyiz. 1998 yılında gittiğimizde yeni satın alınan bir yerdi. Bir hayli tadilât yapmışlar. Ders salonu, mescid kısmı, kitap satış yeri, spor salonu ve misafirhanesiyle bir kültür merkezi vazifesi görüyor. Nur Vakfının şubesi olarak faaliyetler yapılan bu mekân o akşam oldukça kalabalıktı. 2. Şuâ’dan yaptığımız dersle, mânâ-yı harfiyle kâinata, varlıklara ve olaylara olan bakışımızı perçinledik. İlk dersimiz burada oldu. Hizmet hatıralarıyla devam eden sohbetle zaman su gibi akıp gitti.
Cumartesi akşamı vakıf merkezinde ders oldu. Risâle-i Nur mesleği ile ulema ve evliyanın meslekleri arasındaki farkı nazara vererek, sahabe mesleğinin bir cilvesini ve doğrudan doğruya iman hakikatlerine hizmet etmenin derecesini anlatmaya çalıştık. Hizmetimizin kudsî, vazifemizin ulvî, her bir saatimizin bir gün ibâdet gibi değerli ve sevaplı olduğunu ifade ederek, bu dâvâya daha bir şevk ve gayretle çalışmanın zaruretini beyan ettik. Dâvâ arkadaşlarımız zaten öyle bir çalışmanın içindeydiler. Hıristiyan kültürünün hâkim olduğu bu topraklarda kendilerinin ve yeni nesillerin kaybolmaması için canla başla çalışıyorlardı. Hanımlar, erkekler, genç bayan ve genç erkekler ve çocuklar için uygulanan dersler çerçevesinde, bir haftada on dokuz program icrâ ediliyordu. Dört yüzü aşkın cemaat yaş gruplarına göre tasnif edilmiş. Vakıf olarak istihdam edilen iki kız kardeş, hanımlar camiasındaki hizmetlerin ciddî anlamda canlanmasına ve çok yeni insanların katılmasına vesile olmuş. Vakıf külliyesinin üst katı onlara tahsis edilmiş. Gündüzleri kendi aralarında programlı dersleri olduğu gibi, akşamları da sesli ve görüntülü bağlantıyla genel risale derslerini takip ediyorlardı.
Hülâsa; camii, geniş ders salonları, konferans ve düğün salonu olarak kullanılan geniş mekânı, sosyal aktivitelerin yapıldığı bölümü ve çalışma ofisleriyle, Avustralya Nur Vakfı külliyesindeki hizmetler çok yönlü olarak yapılıyor ve heyecan verici bir tabloyu oluşturuyordu.                         —DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 2699
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Koşukavaklı

    18.1.2011 00:00:00

    Sri Lanka yâhud eskiden Seylan olarak da bildiğimiz ada-devletinin önemli bir şehri Kolombo olarak görünüyor ama bir de Kolombo adası varmış!?
    Kolombo’nun bulunduğu ada, hemen Hindistan’ın bitişiğinde ve Hind Okyanusunda bulunduğuna göre neden Pasifik’den geçtiniz ki?
    Avrupa ülkelerine ve Avustralya’ya işçi gönderilmesi 1965 yılından itibâren başladı. bilgisi biraz karışık.. Almanya’ya ilk işçi kafilesi 26 Ekim 1961de, görünüyor internette..
    Erkekler, bayanlar ve gençler arasında .., .. Hanımlar, erkekler, genç bayan ve .. cümlelerinde olduğu bayan kelimesi yayın organlarımızda çokça telaffuz edilir oldu.. hanım, hanımefendi gibi nesebi belli kelimelerimiz varken..?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı