"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sennafı, 3 günde Müslüman oldu

16 Kasım 2012, Cuma
ETİYOPYA′DA BİZE GEÇİRDİĞİMİZ ZAMAN SÜRESİNCE, O BÖLGE HALKINDAN SENNAFI İSİMLİ ORTODOKS HIRİSTİYAN BİR GENÇ BİZE ŞOFÖRLÜK YAPTI. SENNAFI, "BEN DE SİZİN GİBİ MÜSLÜMAN OLMAK İSTİYORUM" DEDİ. KENDİSİNİ TEBRİK ETTİK, SARILDIK ARABADAKİ YERLİ HALK DA KUTLADI. HERKES ÇOK SEVİNDİ.

Bayramın birinci günü kurbanları kestik. Daha önce yapmış olduğumuz toplantı kararına göre kurbanların dağıtımı yapıldı. İnsanlar evine kurbanlık götürmek için birbirini itip kakıyordu. Çünkü halk çok fakirdi. Dağıtılan kurbanlar onları çok mutlu etmişti. Biz de kurban kesimlerini izliyor ve çekim yapıyorduk. Bu arada kadınlar evlerde kesilen kurbanın etinden pişiriyor ve bize de ikram ediyorlardı.
Etiyopya’da bize geçirdiğimiz zaman süresince, o bölge halkından Sennafı isimli Ortodoks Hıristiyan bir genç bize şoförlük yaptı. Kendisinin 4 gün önce bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Yaklaşık bir haftadır çocuğunu görmüyordu. Sennafı’nın boynunda haç işareti ve arabasının camında İsa (as) figürü vardı. Sennafı başlangıçta Müslüman olmamız hasebiyle bize biraz mesafeliydi.
Sennafı bizimle yemek yerken etli yemeklerden yemiyordu. Dikkatimizden kaçmadı. Sebebini sorduğumuzda oruç tuttuğunu söyledi. Onların inancında da oruç vardı. Ama bu oruç sadece et yememeksizin tutulan bir oruçtu. Şoförümüzle dinler hakkında sohbet ettik. Herkesin yaratıcısının bir Allah olduğunu, siyahın da, beyazın da, Çinlinin de, Hintlinin de, Müslümanın da ve Hıristiyanın da yaradanının Allah olduğundan bahsettik. Bir Hıristiyanın Müslüman olduğunda kaybı olmayacağını, bilâkis inancında artıları olacağını söyledik. Aynı Allah’a inandığımızdan ve Hz. İsa’nın (as) bizim de peygamberimiz olduğunu, bizim de Hz. İsa’yı (as) Allah’ın elçisi olarak gördüğümüzü, İncili de mukaddes kitap olarak tanıdığımızı söyledik. Bir Hıristiyanın Müslüman olsa bile bunları muhafaza edebileceğini, Allah’ın gönderdiği en son kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’i bulacağını ve yine en son gönderilen Peygamber Hz. Muhammed’i (asm) bulacağından bahsettik. Bu kısa konuşmamızın dışında başka dinî bir sohbetimiz olmadı kendisiyle. Sennafı ile olan birlikteliğimizin 3. gününde boynundan haç kolyesini çıkardığını fark ettik. Veli kardeşimiz Sennafı’ya “bizim için çıkardıysan gerek yok. Bunu taşıyor olmanın bizim için bir mahzuru yok” demiş. Birgün kırsaldan dönerken Veli kardeşe “biz burada 5-10 gün daha kalsak Sennafı Müslüman olur kanaatindeyim” dedim. Aradan bir dakika geçmeden Sennafı arabanın frenine az dokunarak arabayı yavaşlattı ve bana dönerek “Ben de sizin gibi Müslüman olmak istiyorum“ dedi. Tabi biz de bir heyecan bir sevinç. “Sennafı emin misin doğru mu söylüyorsun“ deyince, ”Evet. Ben de sizin Müslüman kardeşiniz olmak istiyorum. Bana Müslüman adı verin” dedi. Kendisini tebrik ettik, sarıldık arabadaki yerli halk da kutladı. Herkes çok sevindi. Yanımızdaki Etiyopyalılar da şaşkınlık içerisinde kaldılar. Müslüman olan şoförümüz camide şehadet getirdi ve ilk namazını kıldı. Nafi önce abdest aldı. Kendisine Kelime-i Şehadeti söyledik. O da arkamızdan tekrar etti. Bizimle namaz kıldı. Hayatında ilk kez namaz kılıyordu. Biz de en az Nafi kadar heyecanlanmıştık.
Hal, etvar ve ahlâkımızla İslâma lâyık doğruluğu gösterebildiğimiz ve bir Hıristiyana İslâmın ne kadar güzel bir din olduğunu hal dilimizle ifade etmiş olduğumuz için Allah’a şükrettik. Sennafı’nın adını Nafi olarak değiştirdik. Nafi “Eşim ve kardeşlerimin de Müslüman olması için çalışacağım“ dedi.
Etiyopya’da bayramın ikinci günüydü. Artık bölgeden ayrılıp Addis Ababa’ya dönme saati gelmişti. Bir restoranda kahvaltı yaparken, Etiyopyalı gayr-i müslim bir delikanlı masamıza yaklaştı. Biz de kendisini kahvaltıya dâvet ettik. ”Bizim kültürümüzde bir kişiyi yemeğine dâvet etmek yemeğin eksilmesi demektir. Ya o kişiye ayrı yemek söylersiniz ya da dâvet etmezsiniz” dedi. Biz de bu gence bizde de tam tersi. Bizim dinimizde ve kültürümüzde de yemek paylaşıldıkça bereketlenir, ziyadeleşir dedik. Çok hoşuna gitti.
Kahvaltıdan sonra Addis Ababa’ya hareket ettik. Yolumuz uzun. Tek şeritli bir yol. Bu yol Addis Ababa’dan Jübiti’ye uzanıyor. Yolda kamyonlardan başka araç görmek mümkün değil. Etiyopya denize açılan topraklarının bir kısmını Eritre’ye, bir kısmını Jübiti’ye kaptırınca deniz ticaretini Jübiti limanından kara yoluyla yapmak durumunda kalmış. Yol tek şerit olunca yolculuk da çekilmez bir hal alıyor. Her 15-20 kilometrede yoldan çıkmış kamyonlar, devrilmiş konteynerler görmek mümkün.
Yolda giderken Afar yerlilerinden bir gurup kadın gördük. Sırtlarında çalı yüküyle ilerliyorlardı. Arabayı durdurup onlarla konuşmak istedik. Hepsinin üzerinde morlu kıyafetler vardı. Sırtlarındaki yük kendilerinden daha ağır görünüyordu. ’Lideriniz kim?’ diye sorduk. İçlerinde en yaşlı olanı gösterdiler. Kendilerine bir miktar para uzattık ”Bu sizin“ dedik. Onlar “Biz parayı ne yapacağız ki. Çok yorulduk. Bizi arabaya alın” dediler. Bugüne kadar hiç para kullanmadıkları anlaşılıyordu. Onları arabaya almak mümkün değildi. Çünkü onlar 20-30 kişiydi. Araba 5 kişilikti. Zaten arabada 4 kişiydik. Onların bu isteğini yerine getiremezdik. Yola devam ettik. Addis Ababa’ya varınca otelimize yerleştik.
Pazar günü sabah kahvaltıdan sonra geziye ve alış verişe çıktık. Şehir turundan sonra Addis Ababa müzesini ziyaret ettik. Müzeyi gezerken Habeşistan Kralı Necaşi’den kalan birşeyler arıyordu gözlerimiz. Mihmandar’a sorduk: ”Maalesef Necasi’den kalan birşey yok” dedi. Müze de 4 milyon yıl öncesinden kalmış insan iskeleti kalıntıları sergileniyor. Darwincilerin maymundan geldiğimiz iddiasını çürüten kalıntılar.
Etiyopya’daki camileri ziyaret amacıyla, öğle namazını kılmak için büyük bir camiye gittik. Arabamızı park ettik. Caminin avlusuna girdik. Fakat hiç beklemediğimiz bir şeyle karşılaştık. Caminin bahçesinde bekleyen bir sürü serseri genç etrafımızı sardı. Ve daha caminin avlusundayken ayakkabılarımızı çıkarmamızı istediler. Sonradan anladık ki camiyi ziyarete gelen misafirleri soyuyorlarmış. Camiye giremedik. Kendimizi avludan dışarı zor attık. Bu durum yeni Müslüman olan Nafi için hiç hoş olmadı. Kendisine insanların bu tavrının İslâmdan gelmediğini, hatta İslâma ters olduğunu, tamamen şahısların kendi yanlışı olduğunu söyledik.
Başka bir camiye gidelim dedik. Orada da aynı şeyle karşılaştık. Arabadan inemedik. Artık çaresiz otelin yolunu tuttuk. Namazları otelde kılmak zorunda kaldık.
Artık dönüş saatimiz gelmişti. Hava limanına bizi Nafi kardeşimiz götürdü. Kendisinden ayrılırken çok duygulandık. O da bizden zor ayrıldı.
Havalimanında çalışanlar bize hiç sormadan valizlerimizi içeriye taşıdılar. Veli ile bende bozuk para yoktu. Etiyopya’lı arkadaşımız Ali de bizimle Avustralya’ya dönecekti. Taşıyıcıları Ali’ye yönlendirdik. Ama ne yazık ki Ali’de de bozuk para yokmuş. Taşıyıcılar çok sinirlendi. Ali’ye “Madem paran yoktu. Ne diye geldin memleketimize?” diye çıkışmışlar. Bu sözler bizi epey güldürdü. Havalimanında namazlarımızı kıldık. Ardından Dubai’ye uçmak için uçağa bindik. Hayatımız boyunca unutamayacağımız anılarla ayrıldık Etiyopya’dan.
Pazartesi gecesi Dubai’ye varıp otelimize yerleştik. Salı sabahı kahvaltıdan sonra Dubai şehir merkezini ve alış veriş merkezlerini gezdik. Dubai çok şatafatlı bir şehir. Alış veriş merkezleri ve gökdelenleri baş döndürücü. Burj Khalifa binası 160 katlı dünyanın en yüksek binası. 95 kilometre mesafeden görülebilen bir gökdelen. Önünde devasa bir havuz var. Havuzun içine kurulan bir sistemle fiskiyeler dans ediyorlar adeta. İnsanlar bu muhteşem manzarayı seyrediyordu. Dubai lüksün, israfın ve ihtişamın merkezi gibi adeta. Daha dün elektriğin dahi olmadığı, insanların gece ateş yakarak aydınlandığı Afrika’da, fenerine pil alacak parası olmayan yoksul ve fakir insanların arasındaydık. Dubai ve Afrika’yı kıyaslayınca ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Bir tarafta insanlar yiyecek ekmek bulmakta güçlük çekiyor, diğer tarafta insanlar acaba bugün hangi pastayı yesem, hangi İtalyan caféde kahve içsem, İsviçre dondurması mı yoksa bilmem nerede ne yesem derdinde. Dubai ve Afrika arasındaki uzaklık uçakla 3.5 saat. Ama sanki iki ayrı dünya gibi. Dünyanın dört bir köşesinden alış veriş tutkunları Dubai’ye akın ediyor. En çok İngiliz turistler dikkat çekiyor. Dünyaca ünlü markaların adeta teşhir yeri Dubai.
Etiyopya’dan sonra Dubai bize çok farklı geliyor. Ama kısa bir süre sonra biz de kaptırıyoruz kendimizi bu girdaba. Acaba hangi kahve daha iyi diye merakla araştırıyoruz. İnsanoğlu böyle işte.
Çarşamba günü Bruney’in başşehri Bandar Seri Begavan’dayız. Bruney sultanlıkla yönetilen küçük bir devlet. Nüfusu 370 bin. Nüfusun büyük çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor. İkinci çoğunluk ise yerli Çinliler.
Nasılki Dubai’deki Burj Khalifa binası dünyanın en yüksek binası ise; dünyada, içerisinde insanların yaşadığı en büyük bina da İstana Nurul İman. Anlamı “İnanç Işığının Sarayı”. Bruney Sultanı burada yaşıyor. Sarayın içerisinde 1788 oda, 257 banyo, 5 yüzme havuzu ve 1500 kişiyi alabilen bir cami var. Saray 200.000 m2’lik bir alanda kurulmuş.

JAME′ ASR HASSANAL BOLKIAH CAMİİ

1992 yılında Sultan Hassanal Bolkıah’ın hükümdarlığının 25. yılı hatırasına inşa edilen cami ülkenin en büyük camisi. Caminin manzarası oldukça güzel. Bahçesi ve çeşmeleriyle adından söz ettiriyor.
Hava oldukça sıcak ve nemli. Her taraf yemyeşil  palmiyelerle dolu. Her semtte gösterişli, temiz camiler göze çarpıyor. Havalimanından kiraladığımız arabayla gelip otele yerleşiyoruz. Biraz istirahattan sonra Malay ve Uzakdoğu mutfağının hakim olduğu bir lokantada yemek yiyoruz. Burası oldukça yağış alıyor. Bir anda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Hemen ardından güneş açıyor ve her yer güllük gülistanlık oluveriyor. Yağmurun esamesi kalmıyor.
On günlük bir yolculuk sona eriyor. Avustralya’daki ailemiz ve kardeşlerimize kavuşmanın sevincini yaşıyoruz. Ve Afrika’da geçirdiğimiz anlar bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçiyor. Seneye tekrar diyoruz inşallah.

SON
 
FATİH YARGI
[email protected]
Okunma Sayısı: 1555
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı