"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyasi mücadele idareyi zayıflattı

07 Şubat 2019, Perşembe 01:21
Tahkim hadisesinden sonra halifeyi tanımayan Hz. Muaviye’nin (ra) tavrı farklı bir boyut kazanarak siyasî mücadele ile hilâfeti ve idareyi ele geçirme şekline dönüşmüştür. Bundan sonra Hz. Muaviye’nin (ra) hükümeti güçlenmeye, Hz. Ali’nin hükümeti ise zayıflamaya başlamıştır.

- Hûlefa-i raşidînin yönetim anlayışı ve tarihte dinin siyasete alet edilmesi (7) -

Dizi - 7: Mehmet Ali Kaya

***

“Harici” adını alan bu grup Irak ahalisini fitne ve fesada boğdu. Hz. Ali (ra) bunlarla defalarca konuştu. Bir kısmını ikna etti. Hz. Abdullah b. Abbas’ı ve diğer sahabeleri onları ikna etmek ve Kur’ân âyetlerini tevilini anlatmak üzere gönderdi ise de bunlar Hz. Ali’den ayrılarak kendilerine bir “Halife” seçtiler ve Allah için Hz. Ali’yi (ra) tevbeye dâvet etmeye, tevbe etmezse onunla savaşmaya yemin ettiler. (İbn-i Esir, el-Kâmil, 3: 342 vd.) Nitekim Peygamberimiz (asm) Hz. Ali’ye (ra) “Ben Kur’ân’ın tenzili için harbettim; sen tevili için savaşacaksın” (Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 6:244) buyurmuşlardı. Hadiseler, olaylar ve savaşlar Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması ve teviline sebep oluyor, bu şekilde Kur’ân ahkâmı ortaya çıkıyordu. Hz. Ali (ra) bu olaylar ve siyasî hadiseler karşısında Kur’ân’ın doğru yorumunu yaparak doğru anlaşılmasına ve uygulanmasına hizmet ediyordu. Ne var ki karşı gruplar anlayışsız, cahil ve kafaları çalışmayan ve aklını kullanmayan radikal gruplardan oluşuyordu. Ne söz ve ne de lâf dinlemiyorlardı.

Hz. Ali (ra) heyetlerin görüşmelerini takip etti. Heyetler defalarca bir araya gelerek görüşmelerde bulundular. Hz. Ali’nin (ra) dediği gibi Ebu Musa (ra) Hz. Ali’ye (ra) biat etmede gevşek davranarak, daha sonra da bir müddet tarafsızlığını ilân ederek Hz. Ali’nin hilâfetine sıcak bakmıyordu. Amr b. Âs (ra) bundan istifade etmeye çalışıyordu. Hz. Amr b. Âs (ra) saflığından faydalanmak için Ebu Musa’ya (ra) çok büyük hürmet ve saygı gösteriyor ve onu yanına çekmeye çalışıyordu. Ona Hz. Muaviye’nin hilâfete lâyık olduğunu kabul ettiremeyeceğini anlayınca Hz. Ali’nin de hilâfete lâyık olmadığı konusunda onu ikna etmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu. Nihayet her ikisinin de bu olayların müsebbibi olduğu ve hilâfete lâyık olmadıkları konusunda mutabakata vardılar.

Hakem heyeti bir sene çalışarak görüşmeleri tamamladılar ve 658’de Dumetü’l-Cendel’de bir araya geldiler. Ebu Musa: “Müslümanlar büyük bir savaştan yeni çıktılar. Sana da bana da itimat ettiler. Onları yeni bir savaşın içine atmak doğru değildir. Bu durumda buna sebep olan her ikisini de azledelim. İşi Şûrâ’ya havale edelim. Müslümanlar sevdikleri ve istedikleri birisini halife seçsinler” dedi. 

Bu teklif Amr’ın çok hoşuna gitti. Zira onun amacı Hz. Ali’yi hilâfetten uzaklaştırmaktı. Ebu Musa da kendisine bunu teklif ediyordu. 

Amr: “Hak ve gerçek senin dediğin gibidir. Ben de senin bu görüşüne katılıyorum ve bu konuda sizinle uzlaşabiliriz” dedi. 

 Ebu Musa’nın bu düşüncesinde birleştiler. Ancak Amr b. Âs (ra) yine de Muaviye’yi (ra) halife seçmek istiyor ve bu amacını da çok iyi gizliyordu. Amr b. Âs’ın aklına çok iyi bir fikir geldi. Ebu Musa’ya (ra) üzerinde ittifak ettikleri düşünceyi açıklamasını sağlayacaktı. Hemen aldıkları kararı açıklama konusunda Ebu Musa’ya (ra) şöyle dedi:

“- Ya Ebu Musa! Sen yaşça benden daha büyük, ilim ve faziletçe daha ileridesin. Bu sebeple ilk söz hakkı sana aittir. İttifak ettiğimiz ve anlaştığımız bu hususu da ümmete duyurmak sana yakışır.”

Ebu Musa (ra) kalbi ve dili bir olan, hile ve hud’a bilmeyen ve herkesi kendisinden daha iyi olarak düşünen birisiydi. İçindekini gizleyerek diliyle farklı şeyler söylemeye asla tenezzül etmezdi. Tereddüt etmeden bu teklifi kabul etti.

Abdullah b. Abbas (ra) bu işin içinde Amr b. Âs’ın (ra) bir hilesinin bulunabileceğini düşünerek Ebu Musa’yı (ra) uyarma ihtiyacı hissetti ve yanına gelerek “Vallahi, Allah’a yemin ederim ki bu adam seni fevkalâde yanıltmış. Şayet ikiniz bu konuda anlaşmış iseniz bırak kararı o açıklasın ve önce o konuşsun. Sen sonra konuşursun. Son söz son cümlede söylenir. Karşındaki siyasî düşünen hilekâr biridir. Ehl-i fazileti tanır, ama onların yolunda değildir. Bu sebeple senin samimiyetini ve faziletini istismar edebilir. Olabilir ki senden sonra konuşunca seni tekzip eder ve farklı bir şey söyler” dedi. 

 Ebu Musa (ra) bu ikaza aldırmadı. Zira o buna ihtimal dahi vermiyordu. “Hayır! Biz bu konuda ittifak ettik. Aksini söylemesi mümkün değildir” dedi. Ebu Musa Hz. Ali’nin bir temsilcisi olarak değil, üçüncü bir taraf gibi hareket ediyordu. (Akbulut, Ahmed, Sahabe Devri Siyasî Meselelerin Kelâmî Meselelere Etkisi, İst-1992, s. 242) Bu olayın cereyan ettiği “Dûmetü’l-Cendel”de taraflar adına gözlemci sıfatı ile Abdullah b. Amr, Saad b. Ebi Vakkas (ra) ve Muğîre b. Şûbe de bulunuyordu. 

Hatta Muğîre “Hakemler anlaşamayacaklar gibi görünüyor” diye fikrini beyan etmişti. 

Kararı tebliğ aşamasında Ebu Musa el-Eş’ârî (ra) tarafların ortasında kurulmuş olan bir kürsüye çıktı ve şöyle konuştu: 

 “-Ey Müslümanlar! Biz sizin bize verdiğiniz yetkiye dayanarak hilâfet işini görüştük, konuştuk ve yeniden gözden geçirdik. Müslümanların işlerinin düzelmesi ve başına gelen bu acı felâketin ortadan kaldırılabilmesi için bu konuda anlaştık ve fikir birliğine vardık. Kararımız şudur: “Biz bu olaylara sebebiyet veren Ali’yi ve Muaviye’yi bu görevden azlederek işi Müslümanların şûrâsına havale edelim. Onlar arzu ettikleri birisini seçsinler. Ben bu karar gereği bana verilen yetkiye dayanarak Ali’yi ve Muaviye’yi görevlerinden azlediyorum. Siz ehil gördüğünüz birisinin üzerinde ittifak ederek onu halife seçsin” dedi.

Ebu Musa (ra) konuşmasını tamamlayıp kararı orada hazır bulunan 800 kişiye duyurdu. Sonra Amr b. Âs (ra) ayağa kaktı ve kürsüye çıktı. Şöyle konuştu:

“-Ey Müslümanlar! Ebu Musa’nın söylediklerini duydunuz. O temsilcisi olduğu zâtı görevinden azletmiştir. Ben de ortak aldığımız karar gereği Ali’yi görevinden azlediyorum. Ancak temsilcisi olduğum Muaviye’yi azletmeyerek yerinde bırakıyorum. Çünkü Muaviye Osman b. Affan’ın velisidir ve hakkını dâvâ etmektedir. Bu sebepler onu hilâfete daha ehil ve lâyık görüyorum” dedi. (Taberi, Tarih, 5:71; İbn-i Saad, Tabakat, 4:257; Dinâverî, el-Ahbâr, 182; Minkârî, Vak’atü’s-Sıffîn, 546.)

Ebu Musa (ra) bu konuşmaya hem şaşırdı hem de çok öfkelendi. Amr b. Âs’a dönerek “Yâ Amr! Bizi aldattın. Allah seni kahretsin beni aldattın. Biz böyle konuşmamıştık. Sen büyük bir günaha girdin. Sen tıpkı üzerine yürüsen de bıraksan da dilini çıkarıp soluyan köpek gibisin” (A’raf, 7:176) dedi ve kamçısı ile Amr’a vurdu ve “Keşke elimde bir kılıç olsaydı da sana vursaydım!” dedi. Amr b. Âs (ra) da ona “Sen de sırtına kitap yüklenen ve içinden ne olduğunu bilmeyen merkep gibisin” (Cuma, 62:5) diye cevap verdi.” (Taberi, Tarih, 5:71) Bu konuşmaları duyan Abdullah b. Ömer (ra) da “Bu ümmetin idaresi kimlere bırakılmış? Biri yaptığının helâl mi haram mı olduğuna aldırmayan, diğeri de ne yaptığını bilmeyen biri…” demek zorunda kaldı.

Hz. Ali’nin temsilcileri bu durumda şoke oldular. Karara hile karıştığını ve bu nedenle geçerliliğinin olmayacağını ifade ettiler. Abdullah b. Abbas (ra) Ebu Musa’ya “Ben sana demedim mi, bu adam hilekârdır. Dikkatli ol dedim. Ama senin bir günahın yoktur. Asıl günah seni bu işe getirenlerindir” dedi.

 Ebu Musa (ra) son derece mahcubiyet içindeydi. “Bu adam bana hile yaptı, beni aldattı ve sözünden döndü, ben ne yapabilirim?” diye mazeret beyanında bulundu ve kendisini savunmak istedi; ama durum ortadaydı. Abdullah b. Ömer (ra) ve Abdullah b. Ebubekir (ra) “Keşke Ebu Musa bir gün önce ölmüş olsaydı!” diye hayıflandılar.

Bundan sonra ortalık karıştı. İhtilâf çözülmek şöyle dursun daha da karmaşık bir hal almıştı. Hz. Ali (ra) taraftarlarının üzerine büyük bir karamsarlık hâkim olurken Hz. Muaviye (ra) taraftarları zafer kazanmış gibi seviniyorlardı. Bundan sonra taraftarlar kendi yerlerine döndüler. Amr b. Âs (ra) ve beraberindekiler Şam’a Hz. Muaviye’nin yanına giderek halifeliğini tebrik ettiler.

 Abdullah b. Abbas (ra) Kadı Şüreyh ve beraberindekiler de Kûfe’ye döndüler. Ebu Musa el-Eş’ârî mahcubiyetinden Hz. Ali (ra) ile görüşmekten kaçındı. Kendisine hiç gözükmeden doğru Mekke’ye gitti ve mahcubiyetinden vefatına kadar bir daha da Mekke dışına çıkmadı. (Taberi, Tarih, 5:71; İbn-i Saad, Tabakat, 4:257; Dinâverî, Ahbâr, 183; Minkârî, 546.)

Hz. Ali (ra) haklı olarak bu sonuca itiraz etti. Bunun Allah’ın kitabına, hükmüne ve Peygamberin (asm) sünnetine aykırı olduğunu söyledi. “Kabul edilemez bir karardır” dedi, ama sonuç değişmedi. “Tahkim” hadisesi Müslümanlar arasındaki siyasî probleme çözüm getirmek yerine mevcut çıkmazın daha da derinleşmesine ve yaranın kangren olmasına sebebiyet vermiştir. 

Hz. Muaviye (ra) savaş meydanındaki mağlûbiyeti politik zemine kaydırarak kendisine göre zafer kazanmıştır. 

Tahkim hadisesinden sonra isyankâr ve halifeyi tanımayan Hz. Muaviye’nin (ra) tavrı farklı bir boyut kazanarak siyasî mücadele ile hilâfeti ve idareyi ele geçirme şekline dönüşmüştür. Bundan sonra Hz. Muaviye’nin (ra) hükümeti güçlenmeye, Hz. Ali’nin hükümeti ise zayıflamaya başlamıştır.

Nihayet H. 17 Ramazan 40 / M. 20 Ocak 661 tarihinde İbn-i Mülcem el-Hâricî tarafından şehit edilmesinden sonra Hz. Muaviye’nin işi daha da kolaylaştı. 

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 2591
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı