"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Üstadın “haksıza yardım” mektubunu Demirel’e okuduk

25 Haziran 2018, Pazartesi
DEMİREL’LE ÖZEL GÖRÜŞME NOTLARI (25 Mayıs 2011) -7- DİZİ YAZISI: CEVHER İLHAN

Üstadın Rusya'daki esir koğuşunda münakaşa çıkınca “Nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz” dediğini anlattığı mektubunu Demirel'e okuyup sorduk: “Sizin 28 Şubat’taki durumunuz da böyle mi idi?”

“ÖNLEMEK BİZE KALIYOR’ ZİHNİYETİNİ ORTADAN KALDIRMAK LÂZIM”

(Selâmlaşma ve hoş geldiniz faslından sonra)

Demirel: Çok verimli çalışmalar yapıyorsunuz.  Âdeta tırnaklarınızla kazıyorsunuz. Uzun zamandır arka arkaya gelen çalışmalarla büyük hizmet ediliyor.

“İnanç mı, akıl mı?” diye soruluyor. Yine ehl-i aklın müzâkeresi gerekir. Araştırdım; Bediüzzaman’ın “Akıl ve nakil taarruz ettikleri vakit akıl esas alınır. Ama akıl, akıl olsa gerektir” hakikati… Allah’ın dediği olur.

Ne var ki şimdi korku çok yaygın. Üstadın hakkın üstünlüğüne dair çok güzel sözleri var. Şimdi ne yapalım; hak bildiğimiz meselelerde susalım mı, kaçalım mı? Toplum bu korkuyu bir gün yenecek, ama nasıl yenecek? 

28 Şubat’ta bir “irtica korkusu” önce çıkarıldı ve “devletin kendini koruması” gerekçesi öne sürüldü. Türkiye’de bir gerginlik vardı. Ama “Darbeler” kitabında gerginlik için bir sebep olmadığını açıkladım. 

“Ya bir şey olursa, devlet çökerse” deniliyor. Devletin istihbaratı var, polisi var, güvenlik güçleri var; bunlar devleti korurlar. İran’daki gibi “gizli bir devrim olur” diye korkuldu. Ordu anlayamadı. Ama “korurken” araya aykırı işler cereyan etti. Yarısı dedikodu. Hükûmete havale ediyor. 

Burada önemli olan; kafalarda bir takım “tehditler” var, “bunlar meşrû yollarla önlenemiyor da önlemek bize kalıyor” zihniyetini ortadan kaldırmak lâzım. Yapılan budur.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve gazetemiz imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular

MGK ZABITLARI AÇIKLANSIN, BEN ’28 ŞUBAT’IN MİMARI MI İMİŞİM, YOKSA BİR DARBEYİ Mİ  ÖNLEMİŞİM!” ORTAYA ÇIKSIN…

K. Güleçyüz: “28 Şubat” size fatura ediliyor. Sizin için “28 Şubat’ın mimarı’ diyorlar, böyle lanse ediyorlar?”

Demirel: 28 Şubat ne ki. Millî Güvenlik Kurulu zabıtları açıklansın, “ben neyin mimarı imişim” açığa çıksın. Ben “28 Şubat’ın mimarı mı imişim, yoksa bir darbeyi mi önlemişim!” ortaya çıksın. Bu bir haksızlıktır. Meclis açık bırakılmıştır. Kimse bana o lâfı bir ömür boyu etmez. 

(O günkü hükûmete) “Sen bırak” diyen var mı? Zorlayan var mı? Onu kendisine söyleyen benim; Erbakan, (18 Haziran’da geldi) “Gerginlik var, benim bırakmam lâzım” dedi. 28 Şubat günü imzayı attılar, ertesi gün bana geldiler, “imzamız mimzamız yok!” dediler. 

28 Şubat 1997’de her ay yapılan bir toplantıydı. 28 Şubat sonrasında gelenler eziyetler yapmışlardır. (Güven Erkaya, Necmeddin Hoca’ya çok ağır şeyler söyledi. “Sen bu milletin adamı değilsin” gibi. O da “ben Türküm”, Kazan felân…)

Ben sivil bir adamım. Sivil bir adam olarak Anayasa’nın verdiği yetkileri kullandım. 28 Şubat kararı yine var, Cezâ kanunları, maddeleri var. 29 Şubat’la 18 Haziran arası bir usûlsüzlük varsa hükûmete âittir. Aman bunlara dokunmayın diyenler var.

Adâlet korkusuz insanlar sâyesinde yükselir. Zabıtlar tam açıklansın. MGK duruyor orada. Bunun için kanun değişikliği mi gerekiyor, Türkiye’de birçok şeyin ilki yok. (Yasal engel varsa) MGK zabıtlarının açıklanması için aynı yollarda gidilir, hangi yollarla gizli zabıtların açıklanması yasaklanmışsa aynı yollarca açıklanması kararı Meclis’ten çıkarılır. MGK zabıtlarının açıklanması gerekir. Cumhurbaşkanı olarak o zaman da söyledim.

28 ŞUBAT’TA “HAKSIZA YARDIM…”

K. Güleçyüz: Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere ve Ruslara karşı “Keçe külâhlılar” denilen fedâilerle ve talebeleriyle Gönüllü Alay Komutanı olarak savaşırken esir düşen Bediüzzaman, Rusya’daki esârette (esirler kampında) başvurduğu “haksız tedbir” hâdisesini -(Şuâlar) isimli eserinde (284. sayfada) şöyle nakleder: 

“Eski Harb-i Umumîde Rusya’nın şimâlinde (kuzeyinde) doksan zabitimizle (subayımızla) beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zatların bana karşı haddimden çok ziyâde teveccühleri bulunmasından, nasihatle gürültülere meydan vermezdim. Fakat birden asâbiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münâkaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim, ‘Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz.’ Onlar dahi öyle yaptılar, zararlı münâkaşalar kalktı. Benden sordular, ‘Neden bu haksız tedbiri yaptın?’ Dedim, ‘Haklı adam, insaflı olur. Bir dirhem hakkını, istirahat-i umumînin (halkın huzurunun) yüz dirhem menfaatine fedâ eder. Haksız ise ekseriyetle enâniyetli olur; fedâ etmez, gürültü çoğalır.” 

Sizin 28 Şubat’taki durumunuz da böyle mi idi? 

Demirel: Aynen öyleydi! Aynen öyleydi! Aynen öyleydi! Ver o kâğıdı (yazıyı) bana…

BAŞÖRTÜSÜ KONUSU

K. Güleçyüz: Ya “başörtüsü konusu”?

Demirel:  Başörtüsü ile ilgili bir şey yok. Popülaritesi var diye yayınlaştırıldı. Ben sivil adamım. Başörtüsü başta duruyor. Bizim dünyamızda böyle bir sıkıntı yoktu. Benim anamın başı örtülüydü, kız kardeşimin başı örtülü. 

Allah’a şükür Müslüman insanlarız, Müslüman bir ülkenin evlâdıyız. Müslümanlığın icâplarını yapacağız…

“ARAP BAHARI’ FETRET GETİRDİ”

K. Güleçyüz: “Arap baharı”na dair tesbitleriniz nelerdir?

Demirel: Mısır çok enteresan bir memleket. Mısır’ı itmezler. Hüsnü Mübârek 26 sene devleti yönetti. Adâletsizlik zulümdür. Yüzde 90-95 oy veren topluluk da iki yüzlüdür. Ne oldu neticede seçim yaptı, yapan göçtü. Bugün ne olduğu belli; bence “bahar” fetret getirdi. Zulme gitmeden huzur sağlansa sevinirim. 

Suriye meselesinde, o zaman sosyal çalkantılar yoktu. Bize karşı Öcalan’ı besliyordu. O zaman Mısır Cumhurbaşkanı Mübârek Türkiye’ye geldi. “Bu iş ciddî, Suriye yönetimi, Öcalan’ı çıkarmazsa biz çıkarırız!” dedik. Mübârek, Türkiye’den Suriye’ye gitti. “Bu iş çok ciddî” dedi. Ertesi gün her hey değişti. İşte politik hizmet budur…

Suriye’yi durdurun bir yerde; yoksa -iç savaşla- daha da kanar. Suriye meselesinde etki dış güçlere bağlı. Rusya, İran ve Çin’in tavrı önemli. Türkiye’yi bu işin içine (Suriye işine) sokmanın akıbeti meçhul…

“AB İLE İLİŞKİLER BATAKTA…”

C. İlhan: AB ile ilişkiler?

Demirel: Batakta… Türkiye’nin ekonomik bakımından çok zararına. Ticaretimizin yüzde 50’si Avrupa’ya. AB, 27 ülke. AB üyesi Türkiye’nin Arap dünyası, Türk dünyası için itibarî değeri başkadır. “Batak hal”, Türkiye’nin aleyhinde. AB’ye bakışları konjonktüreldi, işleri bitti. 

- Bu Meclis’ten bir anayasa çıkar mı?”

Demirel: Çıkar, ama nasıl çıkar onu bilmem. Başkanlık sistemi, yarım yamalak.

- “Ekonominin durumu?”

Demirel: “2023 hedefi”; sürekli top ileri atılıyor. ABD kota koyuyor. Türkiye’de sermaye yok. Türkiye tıkandı. 34 katrilyon açık. Otoyollar benzeri millî piyango gibi gelirler var, ama Türkiye üretemiyor. Ekonomik ihracat yok. Sıcak para operasyonları. Rant ekonomisi doğru değil. Büyük şehirlere göç eden insanlar belediyelerden sosyal yardım bekler hale gelmiş.

- Dokunulmazlıklar meselesi?

Demirel: İdamları kaldırıyorsun, sonra el altından Öcalan’la görüşüyorsun. Bu “samimiyet” tescilidir…

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 4318
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı