"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Van’da nurlu buluşma

08 Ağustos 2015, Cumartesi
Nur Talebeleri bugün itibariyle Nurlu mekân Van’da kucaklaşarak hasret gideriyorlar. Nurun bir bayramı olan buluşmaya renk katması adına Bediüzzaman’ın Van’daki talebelerinin hatıralarından birkaçına yer verdik.

BEDİÜZZAMAN’IN VAN’DAKİ ESKİ TALEBELERİ İLE OLAN HATIRALARI

Bediüzzaman Hazretleri bereketli ömrünün 18 yılını geçirdiği Van’a ayrı bir önem vermiş, memleketi saymış ‘Benim için Van çok kıymettardır’ demiştir.

Bediüzzaman’ın Van’a verdiği önemin doğru anlaşılması için o dönemin şartlarını ve bu şartlar içinde Van şehrinin üstlendiği misyonu iyi tahlil etmek gerekir. Van; Türk, Kürt, Arap ve Fars kültürlerinin buluştuğu bir coğrafyaya ve o günün idarî yapısı açısından kilit bir konuma sahiptir.

Bediüzzaman, 1894 yılında 21 yaşında iken ilk kez Van’a gelmiş ve burayı bir merkez yapmıştır. Projelerini hayata geçirmek, düşüncelerini yaymak ve 1. Cihan Harbinde Rus Ordusu’na karşı savaşmak için defalarca Van’dan ayrılsa da 1925 yılında dönemin hükümeti tarafından Barla’ya sürülene kadar Van Bediüzzaman’la, Bediüzzaman’da Van’la anılmıştır. Bugüne kadar birçok açıdan Bediüzzaman’ı değerlendiren eserler yazılsa da onun Van hayatı ile ilgili müstakil bir eser kaleme alınmamıştır. Hâlbuki beşerin problemlerine asrı aşan bir bakışla ve İslâm’ın aslî kaynaklarından süzdüğü çözümlerle seslenen Bediüzzaman’ın Van hayatı başlı başına irdelenmesi gereken bir dönemdir. Çünkü Üstad, İşâratü’l- İ’câz tefsirinin telifine Van’da başlamıştır. Bu yönüyle Van, Risâle-i Nur Külliyatı’nın başlangıç mekânı, hem Eski Said’in Yeni Said’e dönüştüğü yer, hem de Nur’un ilk kapısıdır.

Bediüzzaman’ın Türk - Kürt kardeşliği ile ilgili fikirlerinin detayları, dönemindeki ihtilâf hareketlerini bertaraf eden tavrı, İttihad-ı İslâm fikrinin âbideleştiği, ‘İmân hizmetinin başladığı ‘Van Hayat’ında saklıdır..

TAHİR PAŞA

Tahir Paşa, Bediüzzaman Hazretlerinin Van’a ilk geliş tarihi olan 1894 yılında Van’ın o zamanki valisidir. Paşa aslen Arnavuttur.  Van ve Bitlis’te bulunduğu yıllarda altmışlı yaşlarındaydı. Aynı yıllarda Bediüzzaman da 25 yaşlarındaydı. Bediüzzaman’ın ilmini, fazlını ve dehasını ilk önce tesbit ve teşhis eden devlet ricalinden birisi Tahir Paşa olmuştur. Bediüzzaman’ın Tahir Paşa ile ilgili hatıraları büyük kardeşi Molla Abdullah’ın oğlu Abdurrahman Nursî’nin yazdığı Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı isimli kitapta tafsilâtlı olarak yer almaktadır. Tahir Paşa bir gazetedeki şu haberi ona gösterdi. 

İngiliz Meclisi Mebusan’ında Müstemlekât Nazırı elinde Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta:

“Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız” demiş. Bediüzzaman, bu haber üzerine; “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim” dediği yer Paşa’ın konağıdır.

MOLLA HAMİT EKİNCİ

“Nurşin Camii’ne gelişlerinden bir ay geçmemişti. Kıymetli âlim zatlar, ders almak için yanına gelmeye başladılar. Molla Resûl, Molla Yusuf, Molla Maruf en yüksek ilmî meseleleri hiç çekinmeden Üstad’a sorarlardı. Nurşin Camii bir ilim ve irfan yuvası olmuştu. 

Orada geçen bir hatırayı nakledeyim: ‘Molla Resûl’ün sorduğu bir ilmî suale Üstad, eski âlimlerden birinin aksine cevap vermişti. Molla Resûl itiraz edince, Üstad bu cevabında ısrar etti. Hattâ Üstad biraz hiddetlice; “Efendiler ‘Eski Said’ öldü, siz hâlâ beni Eski Said olarak tanıyorsunuz. Şimdi karşınızda Yeni Said var. Cenâb-ı Hak ‘Yeni Said’e öyle bir ihsanda bulunmuş ki, musanniflerin hepsi ilim denizi olsalar, Said’in topuğuna varamazlar. Her ne kadar metnin zâhirine, söylediğim mâna sizce muvafık görünmüyorsa da hakikatı budur, bunu böyle kabul ediniz. ‘Eski Said’in on senede verdiği derse, ‘Yeni Said’in on ay dersi kâfi gelebilir.’

MOLLA RESUL

Bediüzzaman 1922 senesinden sonra üç yıl kadar Van’da kalmıştır. Bu yıllarda onun menzilleri Nurşin Camii, kardeşi Abdülmecid Ünlükul’un evi, Erek Dağı ve Çoravanis (Kavuncu) köyleri olmuştu. Molla Hamid Ekinci’nin hatıratında geçen Molla Resul, yakın talebelerindendi. Molla Resul-ü Gavrî, aslen Siirt’in Garzen mıntıkasındandı. Âlim bir zat olan Molla Resül, Bediüzzaman’dan birkaç yaş da büyüktü. 1952’de vefat etti. Nur’un İlk Kapısı isimli eser, Risale-i Nur Külliyatından evvel yazılmıştır. Tesbitlerimize göre, eseri Bediüzzaman Van’da iken yazmaya başlamış ve Burdur’da tamamlamıştır. Kupürünü gördüğümüz kısım Nur’un İlk Kapısı’nın “On Dördüncü Ders”inin Lem’alar ve Reşhalar kısmından sonra gelen ve “Ey birader” diye başlayan kısımdır. Yazı, Molla Resul-ü Gavrî’nin el yazısıdır. Elimizdeki yazı Nur’un İlk Kapısı’nın parçası, Molla Resul’ün kaleminin yadigârı olduğuna göre, Molla Resül de Van ve Erek talebesi ve dostu olunca, Nur’un İlk kapısı Van’da, Erek’te yazılmaya başlanmıştır, diyebiliriz.

Mehmet Münevver Çetin (MOLLA MÜNEVVER)

Van’da Üstad’la beraber harbe iştirak eden Molla Münevver’in asıl ismi Mehmed Münevver Çetin’dir. Doğumu 1873, vefatı 16 Nisan 1971’dir. Bitlis vilâyetinin İsparit nahiyesinin Çirçak Köyündendir.

Yemen Yümni Emin Çayırlı (ÇAYCI EMİN BEY)

Emin Bey, Şark aşiret beylerindendir. Kastamonu’da Bediüzzaman’a hizmet etmişti. l943’de Denizli’de dokuz ay mevkuf kaldı. O da diğer Nur Talebeleri gibi berâat etti. l967 yılında Van’da bir trafik kazasında yanarak şehid oldu. Memleketi olan Van’da ona Yemen Bey diyorlar. Üstad Emin Bey olarak değiştirmişti ismini. Nur Talebeleri de Çaycı Emin Ağabey demekteydiler.

Yıl 1936. Nasrullah Şadırvanına, ilk defa gördüğü yaşlı bir insan gelmişti. Bir bekçinin doldurduğu testinin başında nezaret ediyordu. Kıyafeti bir hocayı andırıyordu. Sarıklı, cübbeli. Kastamonu’da, bir Osmanlı Şeyhülislâmın heybetiyle, fütursuz dolaşıyordu, hem de 1936 yılında. Emin Bey ihtiyarsız olarak kalktı, doğru yanına yaklaşarak selâm verdi.

“Sen nerelisin kurban?”

“Beni takip ediyorlar, bana yaklaşma, sana zararım dokunur.” İşte bu hasbilik, bu samimiyet, Emin Beyin gönlünü tutuşturmaya yetmişti. Nasıl tekrar görüşebilir, diye çırpınıp duruyordu. İsterseniz gelin buradan itibaren Emin Beyin kendi ağzından dinleyelim:

“Üstad’ın yatağını satın aldım”

“Kendisini sordum soruşturdum. Çarşı Polis Karakolunda kalıyormuş. Ara sıra bir bekçi ve polisle birlikte Kastamonu Kalesine çıkıyormuş. “Bir gün bir polis gelip beni çağırdı. Polisle birlikte kaleye çıktık. Kendileri oradaydı. Polise dedi: “Kardeşim, bu benim hemşehrimdir. Sen bir-iki dakika bizden ayrıl, ben onunla biraz konuşacağım.”

“Polis yanımdan ayrılınca, durumunu acı acı anlattı. Sıhhatinin iyi olmadığını, bir kaç defa zehirlediklerini söyledi. “Şeker, çay gibi ufak tefek alacaklarını bir vasıtayla kendisine ulaştırmamı bildirdi. ‘Benim yanıma kimseyi bırakmıyorlar. Ben komisere söyleyeceğim, yatağımı birisine satacağım. Yalnız arada bir vasıta olsunki, ara sıra sen gel, bir şeyler lâzım oldukça, hem onu alırsın, hem de bu yatak meselesini hallederiz’ dedi Bana üç tane sarı altın verdi. ‘Bunlar Harb-i Umumîden kaldı. Uzun yıllar saklıyorum. Bunları yanına al, bozdurursun, bana lâzım olanları bununla alırsın’ dedi. Ben de durumumun iyi olduğunu söyleyince, ‘Kat’iyyen karşılıksız bir şey kabul etmem’ dedi.

MOLLA AHMED-İ CANO

Bilinmeyen bir veli. Şark insanında safiyet vardır, misafirperverlik vardır, temiz kalb vardır, sevgi ve cömertlik vardır. Şark, peygamberlerin vatanıdır, velilerin ülkesidir. Şarkta kalbî duygular ve ilhamlar hâkimdir. Bu yıllarda Bediüzzaman’ın pederi Sofi Mirza Efendi gibi akrabaları, bazı yakın dost ve talebeleri de zaman zaman, ona Paşa konağında misafir oluyorlardı. Ahmed-i Cano’nun bir çocuğu olmuştu. Doğan bebeği gören Ahmed-i Cano yavrunun çırılçıplak olduğuna çok hayret etmiş! Bu saf adam, Vali paşanın konağına gidip, şahit olduğu doğum hâdisesini anlatmaya başlamıştı. Bediüzzaman ise gülerek, Tahir Paşa’ya, “Paşa paşa baksana bu Ahmed-i Cano ne anlatıyor? Siz de bunu bir dinleyin” diye, Ahmed-i Cano’nun bu çıplak doğum hadisesini gülerek, tebessümlerle dinliyorlar. Bediüzzaman bilhassa l922-l925 zamanlarında yaptığı duâlarda, büyük velilerin ismini sayarken, Molla Ahmed-i Cano’ya ismen duâ ediyordu. Merhum Molla Hamid Ekinci, Üstada hitaben, “Seyda, bu senin saydığın evliyalar arasında ben Molla Ahmed-i Cano diye bir isim duymadım, kim bu veli?” diye sorduğu zaman Üstad da mezkûr hadiseleri kendisine anlatırmış.

ALİ ÇAVUŞ

Bediüzzaman’ın harpteki kahramanlığını ve Ruslara esir oluşunu, l965 kışında Van’da vefat eden, Van’ın Çoravanis Köyünden Ali Çavuş namındaki Hacı Ali Aras o günleri yaşayan bir gazi olarak şöyle anlatmaktaydı: “Biz Muş’a varmadan Ruslar Muş’u istilâ etmişti. Muş’u tahliye eden halkla yolda karşılaştık. Bütün mühimmatın, bu arada on dört parça topun kaldığını söylediler. Üstad Bediüzzaman bu üç yüz kişilik kuvveti on dört parça topa taksim edip, altı kişilik bir müfrezeyi de cephane kaçırmaya memur etti. Biz top ve cephaneleri kaçırıp, Bitlis-Tatvan yolu üzerinde mevzi almış bir nizamiye alayına teslim ettik. Bu arada Ruslar üç koldan taarruza geçip bizi Bitlis boğazında mahsur bıraktılar. Yedi gün Ruslara karşı geceli gündüzlü müdafaa yapıldı. Üstad Bediüzzaman’a üç mermi isabet etti. Bunlardan biri hançerinin kabzasına, diğeri sigara tabakasına, bir diğeri de sağ omuzuna isabet etti. O zaman bu hale şahit olan nizamiye alayı kumandanı Kel Ali Üstad Bediüzzaman’a:

“Seyda Size kurşun da tesir etmiyor.”

Hazret-i Bediüzzaman:

“Allah insanı muhafaza ederse, top mermisi de insanı öldürmez” diyordu.

Abdülbaki Arvasi

1899 yılında Arvas Köyünde doğmuştur. Bediüzzaman Hazretlerinin Van Kalesi’ndeki Horhor Medresesi talebelerindendir. Van’ın eski müftülerinden olan âlim Şeyh Masum Arvasî efendinin oğludur. 1979’da vefat etmiştir.

Abdülmecid Nursî (ÜNLÜKUL)

Bediüzzaman’ın küçük kardeşidir. Van’da bulunduğu yıllarda Bediüzzaman onun evinde kalmıştır. Van evliyalarından kabul edilir. Gazi Baba’nın torunu ile evlidir. Ayrıca Bediüzzaman’ın Horhor Medresesi talebelerindendir. Mesnevî-i Nuriye ve İşârâtü’l-İ’câz isimli eserlerin mütercimidir. 1967 yılında Konya’da vefat etmiştir.

Rabia Ünlükul (ABDÜLMECİD EFENDİNİN HANIMI)

Rabia Ünlükul o günleri, yaşayarak, duyarak anlatmaktadır:

“Birinci Cihan Savaşından sonra, Van’a geldiği zamanda, bizim Toprakkale semtindeki evimizde kalırlardı. Burada hemen her gün bir çok ziyaretçi gelip giderdi. Biz de yeni evlenmiştik. Oğlum Fuad beş-altı aylıktı. Onu ilk defa Seyda yürüttü. Ben misafirlerin çok olmasından, fazla kalabalıklardan sıkılıyordum. Ama kimseye hâl diliyle de olsa, bir şey dememiştim. Seyda, bizim beye demiş ki:

“Rabia zayıf olduğu için, hizmetlerden dolayı sıkılıyor, yoruluyor. Günden güne de ziyaretçiler çoğalıyor. Onun için ben Nurşin Camii’ne gideceğim. Benim sabah kahvaltılarımı oraya gönderirsiniz.”

Zamanın ötesine seslenen adam

İşte sana geldik ey koca Üstad! Bir demet gülle geldik… Senin ektiğin Nur tohumları nice çiçekler bitirdiler. Hani Hafız Ali senin için ve senin namına öldü demiştin, işte sana senin gibi Allah Resûlünü (asm) ve Kur’ân’ın nurunu rehber edinmiş nice muhafız Aliler getirdik. Hani sen kendine “ebu laşey” demiştin, olmayan şeyin babası... İşte sana dâvân yolunda kendini hiçleyen evlâtlar getirdik. Hani sen Beyazıt Camii’nde Kur’ânın hakikatlerini şeytana dahi kabul ettirmiştin, işte sana bu münâzarayı üniversite koridorlarına taşıyan Hamzalar, Osmanlar, Tahirler getirdik. Hani sen “İslâm dâvâsı için bir Said değil bin Said feda olsun” demiştin, işte sana dinleri için dâvâları için kendilerini feda eden binler Saidler getirdik.

Hani sen “Şu istikbal inkılâbatı içinde en yüksek ve gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacak!” demiştin, işte sana bu sedayı gür sesleriyle haykıran yiğitler getirdik. Hani bizden bir “sadakte-doğru söyledin” ifadesini duymak istemiştin, işte sana varlıklarıyla doğru söylediğini haykıran gençler getirdik. 

Geçmişte de günümüzde de, tarihî, coğrafî, kültürel ve tabiî zenginlikleri bol olan Van, işte bu sebeplerden dolayı gezilecek ve yaşanacak bir yer olarak görülmektedir.

Bediüzzaman Mevlidine emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

Mustafa YAPRAK / VAN

Okunma Sayısı: 4590
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • MustafaYaprak

    9.8.2015 20:59:45

    Düzeltme: Hz Üstad.1876 doğumlu olup,1897 de vana gelmiştir.yani 21 yaşında vana gelmiştir.burada bir yazım hatasından kaynaklı bir durum olabilir.bizim kayıtlarda ise 1878 doğumlu olarak geçmektedir.Aslına bakılırsa bu konu derin bir araştırmayı gerektirir.bir yerdeki tarihi bir hata,diğer tarihi hataları da beraberinde getiriyor.Bu konu üzerinde ciddi bir araştırmadan sonra hatasız bir şekilde kaleme almak niyetindeyim Bilal Tunç beye teşekkür ediyorum..

  • Bilâl TUNÇ

    9.8.2015 12:00:27

    1) “Bediüzzaman, 1894 yılında 21 yaşında iken ilk kez Van’a gelmiş …” Bu hükme nereden, neye müsteniden varılmıştır? 1894’de Bedîüzzamân 16 yaşlarındadır.. Ve henüz Cezîre, Nusaybin, Mardin civarlarındadır. Belgeler, Van’a ilk gelişinin 1897-98 yıllar olarak gösteriyor.. 2) “…1925 yılında dönemin hükümeti tarafından Barla’ya sürülene kadar Van Bediüzzaman’la, Bediüzzaman’da Van’la anılmıştır.” Bedîüzzamân’ın Van’dan sürgün edilmesi 1926 Mart’ıdır.. 3) “Tahir Paşa, Bediüzzaman Hazretlerinin Van’a ilk geliş tarihi olan 1894 yılında Van’ın o zamanki valisidir.” Vesîkalar, Tâhir Paşa’nın Van Vâliliğini 1898-1906 olarak gösteriyor.. 4) “Bediüzzaman 1922 senesinden sonra üç yıl kadar Van’da kalmıştır.” Bedîüzzamân 1924 Eylûl’ünden sonra 1,5 sene kadar Van’da kalmıştır.

  • Vanlı

    8.8.2015 01:32:58

    Van mevlidinde emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz.Cenab-ı Hak tekrarlarını nasip etsin.Yalnız hatıralara pek yer verilmemiş.selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı